türk halkının cahil kalma nedeni

  • “bizi düşünmeye alıştırmamışlar. üstelik de düşünmeyelim diye ellerinden geleni yapmışlar. allah beterin beterinden saklasın derler, bir de düşünenleri, gelin şuna düşünenleri demeyelim, düşünmeye çabalayanları hep öldürmüşler.”

    yaşar kemal

  • ben okul, iş, okuma veya araştırma olarak görmüyorum. kesinlikle daha ciddi bir durum var. insanlar bir şekilde sahip olduğu cahillikle övünüyor. bu nasıl olabilir bilmiyorum insan cahilliğiyle nasıl övünebilir gerçekten çok tuhaf, hiç bir şey bilmeden her şeyi bilmek cahilliğin ötesinde bir durum ve biz böyleyiz.

  • çok uzun bir konuda yazacağım üç satırlık özet, daha önce bu konuda bilgiye sahip olmayan veya düşünmemiş kişilere muhtemelen ulaşamayacak ama... yine de yazmak benden.

    türk halkının cahil kalmasının nedeni bu coğrafyada iki bin yıldır süregelen güçlü ve baskıcı devlet yapısıdır.

    güçlü devlet neden halkı cahil bıraksın dediğinize eminim. şu şekilde:

    bizans ve şaşırtıcı bir biçimde onun devlet yönetim geleneklerini oldukça benimsemiş olan osmanlı (bu coğrafyanın son iki bin yılı) merkezi idarenin tüm kaynakları denetim altına aldığı ve bunun olağan kabul edildiği bir yapı kurdu.

    bireyin birey olarak değil, kendinden çok güçlü olan bir devlet geleneğinin içinde, ancak devletin güç mekanizması içinde bir parça olduğunda refaha ulaşılabildiği bir sistem kuruldu.

    bu yapı ve bu yapının üzerine inşa edilmiş , bireyi biat eden kitle haline getirmeye odaklanmış kültür gelişmenin önündeki en temel engel.

    ister muhafazakarlar, ister kemalistler, öne sürdükleri tüm çözüm yolları bireyi özgür bırakmamak, onun kendi yolunu bulması yerine , doğru olduğuna kendilerinin inandığı gibi düşünmelerini istemeleri, bu hastalığın 21 yüzyılda bile sürüyor olması, bu açıklamanın ne kadar haklı olduğunu gösteriyor.

    21. yüzyılda, benzerleri doğu bloğunda bir yüzyıl önce çöküp gitmiş ve kitlelere hiçbir şey katmamış köy enstitüleri ile kitlelerin cahillikten kurtarılabileceğine inanmaları buna açık bir örnek. veya kimi diğerlerinin köktendinci çözümler önermeleri bu garip ironinin hala daha bu toplumun zeitgeistında mevcut ve güçlü olduğunu gösteriyor.

    güçlü devletçi yapı, zeki bireye bir avantaj tanımaz. zeki ve yaratıcı bireyin fazladan bir şeyler yaratması da, devlet çarkları üzerinde oluşturduğu tehlikeye göre çok az fayda sağlar.

    kısacası zeki elitin aleyhine bir çark mevcut. zeki olmak, bir şeyler yaratmak, çaba sarf etmek size hiçbir fayda sağlamaz, hatta zarar verebilirse, kim zeki , yaratıcı, çalışkan olmak ister?

    amerika birleşik devletleri, boşu boşuna amerikan rüyası adını verdikleri yaratıcı ve çalışkan olup başarılı olmak ideali üzerine kurulmadı. pratikte durum hiç öyle olmasa bile, bireyi topluma faydalı bir kişiye dönüştürme idealine yönlendirmek ideal bir toplumsal dinamizm yaratır.

    oysa bizdeki gibi, zeka evrimsel faydalarını kaybettiğinde, toplumun çoğunluğu zekası olsa bile kullanmamaya yönlenir, sinik bir hal alır.

    zeki elit toplumda avantajlı bir yere gelmezse, ya başka coğrafyalara göç eder, ya da daha az sayıda çocuğu olur, bu da birkaç yüzyılda nüfusun çoğunluğunu daha az zeki kitlelerin oluşturması sonucunu doğurur.

    onlar da sadece kendilerine itiat edilmesini tercih eden devlet yapısı açısından ideal yönlendirilebilir kitledir zaten.

    bizimki gibi bir toplumda zeki elite en ufak bir saygı kalmaz, zeki elitin en küçük bir etkinliği kalmaz.

    kültür yozlaşır. ilkokul çocuğunun bile inanmayacağı aptal safsatalar milyon kere tekrarlanır ve herkes bunlara inanır.

    sonuçta halk giderek cahilleşir. kısır döngü kendini tekrarlar.

  • ne cahil kalmıştır, ne de kitap okumadığı için cahildir.
    türk halkı cahil bırakılmıştır.

    köy enstitülerinin kapatılmasına kadar böyle bir sıkıntı yoktu.
    siyasal islam işin içine girdi, halkı cahil bırakmanın en doğru yöntem olduğunu gördü, enstitüleri kapattı ve türkiye o günden sonra bir daha düzelemedi.
    daha da düzelmez. ahlaksızlık, ahlak oldu son 16 yılda.

  • neredeyse 80 yıldır ülkeye hükmeden sağ iktidarların, sermaye sahiplerine, feodallere yaranmak için, halkı bilinçli olarak eğitimsiz bırakmaları.

  • bir insan bir işi başaracaksa özgüven yeterli diye düşünüyoruz. çevremize bakıyoruz herkeste tavan bu özgüven denen şey. madem öyle eksik olan ne diye düşünüyoruz

    ülkece ozyeterliliğin farkında değiliz. ufak bir parantez açayım sonra konuyu sağlıkli bir şekilde bağlayayim.

    özyeterlilik kavramı özgüven kavramınin yetersizliğinden doğmuştur. özgüveni ayrı bir kefeye koyarak bir insanın iş yapma becerisini özyeterlilik ile tanımlar. özgüven gaza getirirse özyeterlilik işi yaptırır

    ülkece sıkıntımiz bu bana kalırsa. kolay gaza gelip sonra neden yapamadım diye düşünmek. gaz iyidir olsun olmasın değil ama işe özen göstermek, yeteri kadar özen göstermek, yapacağına olan inancını artırmak, o gazdan sıyrılıp gerçekten merak içinde bir şeylerin peşinde koşmak gerek. özünde bir yeterlilik görmek gerek

  • daha önce onlarca kez söylenmiştir ama yine de bir sosyolog olarak bu nokta atışını yapmakta beis görmüyorum.

    1982 anayasası ve kenan evren denilen it.

  • tembellik.

    'amaaan kim okuyacak?'
    'amaaan kim öğrenecek?'
    'amaaan kim düşünecek' cilik.

    siz okumazsanız, siz öğrenmezseniz, siz görmezseniz sizin yerinize düşünüp sizin yerinize de bir güzel yaşarlar. o koduğumun kömürüne, makarnasına şükredeceğine neden ben bunlara muhtacım diye düşünmeyi denesen belki bir şeyler değişirdi.

    bir gecede gerçekleşmiştir, latin harflerinden önce hepsi ordiyunustu çünkü.

  • rönesans'ın dışında kalmasıdır.

    dünya, rönesans'ı yaşayabilenler ve yaşayamayanlar şeklinde ikiye ayrılıyor. bugünkü dünyanın temelinde rönesans (sonrasında reform ve sanayi devrimi) var.

    rönesans akımına katılanlar, bugünün en ileri medeniyetleri. katılamayanlar ise belli. o zamanlarda buna dahil olamayan osmanlı (dolayısıyla türkiye), orta doğu ve asya ülkeleri, yani en geri olanlar...

    japonya, atom bombası travmasıyla açığını kapatabildi. türkiye içinse kurtuluş savaşı ve sonrası bir şanstı; fakat değerlendirilemedi.

    siz hâlâ insan beynini, kadın veya erkek diye ayırmaya devam edin. erkeğin kadının elini sıkmasından (el sıkışmak), kadının görevinin erkekleri doğurup yetiştirmek olduğundan bahsedin.

    türban ve pardösüler, kara çarşaflar, burkalar gibi bez parçaları kadar yer tutun bu hayatta ve bunu destekleyin. yaşamayın ve yaşamadığınızı da fark edemeyin. başka bir halt beklenemez zaten.