simendiferlerin efendisi

  • son günlerde defalarca konuyla ilgili soru geldi "ne düşünüyorsun" diye, defalarca cevapladım. onun için en iyisi artık bir "resmi görüş" bildirmem. bu "referans entry" olarak kalsın istiyorum sözlük içinde, onun için son iki haftanın özetini de içeriyor, bazı kısımları birçok yazar için tekrar olacak,onun için kusura bakmayın. birkaç başlık altında topladım ki, hepsini okumak istemeyen olursa istediği bölüme göz gezdirir (ayrıca insan okuyacak bunu insan).

    ************
    güzel günler
    ************

    tema değişikliğiyle başlayan tartışmalarda ilk görüşlerim bayağı "anlayışlı" idi, her şeye birazcık zorlasam kulp bulabiliyordum, iyi niyetliydim. bulamasam da düzeltilir diyordum. mesela bana göre tema değişikliğinin "kendisi" pek sorun değil. ilk gördüm, bir çığlık attım gözlerim acıdı diye, gözlerim hassastır benim açık arkaplana gelemem. sonra neyse ki "gece modu var mıydı bu sitenin, vardı galiba" dedim, ona aldım ve sorunum çözüldü. ilk gün pek çok eksiği vardı sitenin (başlıca hatırladığım küçük popuplarda hep yine beyaz arkaplan vardı), "düzeltirler" dedim geçtim.

    düzelttiler de eksik gördüğüm şeyleri, sonra hatta mobilde açtım siteyi "aa ne güzel olmuş" dedim. eskiden sürekli sağdaki menüyü açıp badi'ye tıklardım, sürekli yaptığım bir şey için iki hareket fazla gelirdi, şimdi üstteki menüde direkt var badi. görünüm de daha iyi eskisine göre.

    "devamını okuyayım"a gelince, benim haber sitelerinde hiç sevmediğim bir şeydir, hele basınca üyelik istiyorsa. ekşi sözlük bizden buna basınca bir şey talep etmese bile basarken gerildiğimi hissettim biraz, pavlov'un köpeğiyim çünkü. ama sonra hoşuma giden bir yanını da farkettim: uzun entry olunca artık okumuyorum kolay kolay, eğer güvendiğim biriyse okuyorum. ya da bir yazara "güvenmediğim biriymiş bu" dediğim farkedersem, üçüncü beşinci seferde şans verip öyle okuyorum. neden? çünkü kaliteli içerik az cidden. "devamını okuyayım" sayesinde çok uzun entrylerde 10 sayfa aşağı gidip okunacaksa geri çıkma zorluğu ortadan kalktı. bu açıdan iyi, ama yine de "tartışılsın" dedim. turing'in bir entry'sinde öneri vardı, "10-25-40-sınırsız şeklinde seçeneğimiz olsa en iyisi" diye. makul bence, kullanıcı sevmez pek menülerden bir şeyler seçmeyi, değiştirmeyi; ama en azından o kadar rahatsız olan varsa da değiştirir, "menüsünü koyduk isteyen değiştirsin" diyebilir sözlük de.

    bunları diyorum, çünkü bilgisayar kullanıcılarını da, sözlüğün yazarlarını iyi tanıyorum. dünyanın en güzel teması gelse bile, en güzel değişikliği yapılsa bile isyan edileceğinden eminim. ekşi sözlük beta zamanında bence güzel değişiklikler oldu, büyük yazılara ben de bir süre alışamasam da sırf "daha doğru" satır genişliği, başlık takibi için bile büyük yazılar çekilirdi. "başlık takibi" sözlük tarihindeki belki de en iyi iyileştirmeydi, ondan önce nasıl kullanıyormuşuz sözlüğü hayal bile edemiyorum şimdi. neyse, sonra ne oldu biliyorsunuz, isyan edildi, sonra da kabul edildi az çok. siteye yeni gelen biri "bunun dizaynı ne kötü be" demez, diyenlerin de özleminin eski versiyona olduğu seziliyor. ubuntu ve unity'ye geçişi hatırlarsınız belki bazılarınız, onda da bir sürü kullanıcı isyan etti, bir sürü insan linux mint'e geçti. ben unity'yi aslında netbook remix olarak zorunlu olarak kullanıyordum o sırada, onun için desktop unity'ye geçince çok da garipsemedim. şimdi ama ubuntu kullananların birçoğu eminim "aman allahım çok kötü bu arayüz" demiyordur. aksine kullanlarda "yeni windows'a ölüm, ubuntu her açıdan mükemmel" anlayışı var. başka örnek: facebook da defalarca arayüz değişti, her seferinde yakınan insan sürüleri gördüm. şimdi hangimiz facebook'un o "çok daha iyi" eski halini hatırlıyoruz, önümüze "yeni facebook" olarak gelse kullanmak isteyecek miyiz?

    eğer geri bildirimleri kaale alacaksa sözlük, bu değişiklikler sorun değildi benim için. seven olur, sevmeyen olur, çoğunluk ne istiyorsa o olsun benim kabulüm olur sonunda. sonuçta alt tarafı bir site, sitenin görünümü, en kötü ihtimalle user script'lerle değiştirilir, veya stylish ile user style eklenir. ekşi sözlük'ü ekşi sözlük yapan şey çünkü içerik, görünüm değil. onun için başlarda pek canım sıkılmadı bu değişikliklere.

    **************
    sular ısınıyor
    **************

    bakın ne güzel değil mi, çok makul bir kullanıcı var burada. bir şeyler değişmiş ama hemen sinirlenmemiş, bekleyelim demiş, kötü olmuşsa geri alınır, dinlenilir, düzeltilir demiş. altyapısı olmayan muhafazakarlığa gelemem ben, programlamayla, yapay zekayla ilgili olan görüşlerimi de bilen bilir. "haydi yarın elimizdeki her şeyi değiştirelim!" demem, ama "alternatiflerinizi bilin" derim. araştırın, öğrenin, deneyin, sonunda muhafazakar seçim en iyisi derseniz ne ala derim, ama en iyisi olduğunu bilin, en iyisinin neden o olduğunu bilin, bunu işkembeniz söylemesin mantığınız söylesin derim. kendini tanımayıp, sırf içgüdüleri değişime karşı olan insanları, hele bu içgüdülerine mantıkla kulp bulmaya çalışıyorlarsa hiç sevmem. "ben yeni temayı şu ve şu açıdan sevmedim, çünkü bunun doğrusu, getirileri, götürüleri budur" diyen yazarlara sonuna kadar kulaklarım açık, saygım sonsuz; oları dinledim, hak da verdim birçoğuna. hepimizin farklı kriterleri, farklı istekleri var sonuçta. benim önemsemediğim birçok şeyi başkaları önemseyebiliyor. zaten benim düşünmediğim açılardan düşünenler olmuş, düşünüp de hak vermediğim şeyler söylenler de olmuş, olur bunlar, tartışmanın gereğidir bunlar. ama baktım ki okuduklarımın çoğu ne dediğini bile bilmiyor, iğrenç olmuş demiş bırakmış adam. satır uzunluğu kötü demiş ama iyinin ne tanımı ne standardı var, laf salatası yapmış, niye kötü olduğunu düşündüğü zerre anlaşılmıyor. "demek ki muhafazakarlıktan" dedim. hala da öyle diyorum.

    ama işin ilginç tarafı şu: bunu ben diyebilirim. çünkü sözlüğü ben işletmiyorum. beni dinleyen insanlar benim bundan parasal çıkarım olmadığını biliyor, ya da zorbalık yapmak isteyip yanıma kalacağını düşünmüyor. baktım herkes nefret mi etmiş benden, ertesi gün kaparım hesabı unuturum sözlüğü komple.

    ama bunu resmi açıklama yapan kanzuk diyemez. bakın, tema değiştiken sonraki ilk açıklamasında ne yaptı? "siz muhafazakarsınız" dedi. bakın ben yukarıda dediklerimi düşünüyorum, ama bunları derken bana gıcık olan insanlar umrumda değil. onlar işimi etkilemiyor, gıcık olurlar geçer.

    iş yönetiyorsanız, işinizin "halkla ilişkiler yüzü"yseniz size kızgın olan bir kitleye "bakın siz muhafazakarsınız" diye başlamazsınız. ne yaptığınızı, ne düşündüğünüzü anlatırsınız, bunu hangi objektif kriterlere göre yaptığınızı anlatırsınız, yol planınızı anlatırsınız. "siz busunuz" diye başlamazsınız.

    yapılmış olan bu açıklama pragmatik olarak çok yanlış. size kızgın olan bir kitleyi, suçlarsanız o kitlenin kızgınlığının dinmeyeceği aşikar. bu açıklamanın ertesi gün turing bey'le konuşuyoruz, ne diyorsun diye sordu, ben de dedim ki "yahu tema benim çok da zoruma gitmedi, ama kanzuk'un açıklaması bir felaket".

    kanzuk'un dediği bana göre az çok doğru bir şey, ben de benzerini yukarıda dedim, ekşi sözlük beta zamanında da benzeri oldu, şimdi çoğunluk geri dönse kullanmak istemez belki de. bu birçok insan için yanlış bir tez, eğer yanlışsa bunu söylemesi hatalı. ama diyelim ki yanlış değil, o zaman da sorun şu, "doğru olan her şey herhangi bir anda, herhangi bir şekilde söylenir" diye bir kaide yok. şişman birisine gidip "sen şişmansın" diyemezsiniz. sizden aptal birine sürekli gidip "sen bence benden apalsın" diyemezsiniz. "bu ama doğru" diye savunma da yapamazsınız, her doğru söylenecek diye bir şey yok. bu söylenen de bana kalırsa doğru bir şey, ama "bu şekilde aktarılmaması" gereken bir şey.

    arada falsolu çok daha ifade var açıklamada. "bu tasarım hayata geçerse sözlüğü bırakırım diyenler oldu" imiş. bıraktılar mı peki? bıraktılarsa sözlük kaybetti: birileri sizi tehdit ediyor ve bunu uyguluyor. bırakmadılar mı? o zaman varılan nokta çok stratejik olarak çok kötü: "dediniz dediniz bırakamadınız hala burdasınız naber?". bu sözlüğe olan güveni sarsıyor. zaten bilinen bir şey, sözlük kullanıcının sevmediği bir noktaya çıkıyor. sözlük kullanıcısı sıkıştırılmayı hiç sevmedi.

    mesela daha iyi bir açıklama nasıl olurdu? "hatalıyız. olması gerekenden daha acele ortaya sürdüğümüz temada birçok eksiklik çıktı: bu, şu ve şu eksiklikler. bunları hemen düzelttik. bununla birlikte, bazı yazarların hoşuna gitmeyeceğini farkettiğimiz özellikler oldu: bu, şu ve şu özellikler. bunların üzerinde de düşünmeye, tartışmaya açılmasına karar verdik (simendiferlerin efendisi olarak araya not: bunun formu, formatı nasıl olur bilmiyorum. belki buna özel başlık altında tartışma, belki bir şekilde anket, belki başka bir şey. ama insanlar "katıldığını" hissetmeli. tatmin edici bir yol bulmak benim görevim değil burada anlatıcı olarak, bir şekilde bulunmalıydı ama). hepinizin düşüncesi bizim için çok değerli."

    bence bu kadar. bu kadar olsa "bakın ne güzel açıklama yapmış adam, sakin olun cidden" derdim. ama diyemedim. çünkü önümde "siz muhafazakarsınız, biz hep değişeceğiz zaten, tepkilerinizi de anlamıyorum yahu herkes beyaz. not alıyoruz ama bişeyler".

    neyi not alıyorsunuz? belli değil.
    hangi eleştirileri ciddiye aldınız? belli değil.
    hangilerini değiştirmeye karar verdiniz? belli değil.
    hangisine, ne zaman vereceksiniz? belli değil.

    bunlarin listesi entry dışında var mı? yok. "ha tamam, dediğimle ilgilenecekler"
    denilebilecek herhangi bir kanca var mı. yok.

    e peki neden sinirli yazarlar sakinleşsin? niye bir insan "sen muhafazakarsın,
    bunu niye dediğini anlamıyorum, ama bişeyler not aldık" ile sakinleşir, "haa
    tamam öyleyse" der?

    bunları görünce "eh artık sinirlenmekte haklı yazarlar" dedim -- ki ben de sinirlendim, çünkü bu beceriksizlik. bugün bunu yapan yarın ne yapar belli değil. eğer binlerce kişiye açıklama yapıyorsanız böyle bir açıklama yapmazsınız, defalarca okursunuz, her bir kelimenin etkisini düşünürsünüz. birilerine gönderirsiniz, fikirlerini söylerler. ben bunların hepsinin yapıldığını sanmıyorum, yapılsa hiç kimse yukarıda söylediklerimin en azından bir kısmının altını çizmez miydi? ben böyle bir metinle gelsem, birisi bana "abi bak bu insanlar zaten kızmış sana, girizgahı bir değişik yap istersen" dese "ah doğru ya" derim anında değiştiririm. bu "doğru olduğunu idrak etmenin kolay olduğu, ancak başkası işaret edene kadar neyi idrak edeceğini bilememe" klasmanından bir hata. olur mu olur, herkese olur, bana da olur. işte bu metnin yollanmadan önce tekrar tekrar okunması, birkaç kişiden yorum alındıktan sonra yollanması bunun için var. insani zaafların, anlık körlüklerin, yalapşap işlerin önüne geçmek için. mesela ben bu entry'yi yollarken bile iki arkadaşımdan görüş aldım, bahsettikleri yerleri düzelttim, anlaşılmayan yerleri biraz daha düzgün açıkladım. bana giren çıkan bir şey yok, ona rağmen bu saygıyı gösteriyorum ortaya mükemmel bir yazı çıkmasa da. ben kanzuk'un bu kadar özenli açıklama yaptığını düşünmüyorum.

    ***********
    ekşi şeyler
    ***********

    sonra ekşi şeyler çıktı ortaya. ben aylardır twitter üzerinde böyle bir hesap görüyordum zaten, ama takip etmiyordum. sanırım kanzuk twitter üzerinden retweet'liyordu diye görüyorum. ama o ana kadar hiç ilgimi çeken içerik görmedim. şimdi kontrol ettim sevgilinin yanında osurmak, florida'dan adam çıkmaz abi gibi başlıkların screenshot'larını ve linklerini tweet'liyormuş, benim ilgimi çok çekecek şeyler değil, popüler kültür öğeleri, komiklikler falan. onun için görür görmez "ben bunu sevmedim, sevmeyeceğim" önyargısı oluşmuş bile olabilir isim ve logo üzerinde. sonra açtım baktım, ssg'nin pena yazısı vardı. okudum, nostaljik bir yazı olduğu için okuttu kendisini. ama görsel düzen felaket. bir yazı var, sonra yazıya screenshot var, sonra bir çizgi var ve bold yazıya dönüyor, sonra italik. "est" kelimesinin altı çizili mesela, niye çizili? link'miş, sözlükteki est başlığına gidiyor. niye? başka link olan şeyler de var, ama niye est? est niye önemli? geceleri yalnızken hala düşünüyorum, est bence önemli değil pek. yazıya döneceksek, yazının genelinde de bir şeyler anlatılıyor ama hangisi entry'nin kendisi, hangisi editoryal kısım, hangi ssg'nin anlatımı ayırt etmek zor. okuduktan sonra başka hiçbir şeyi okuyasım gelmedi sitede. sonra unuttum bir süre.

    ama sözlük çalkalanmış. sanırım çıkış noktası, ya da önemli dönüm noktalarından birisi kullanıcı sözleşmesindeki değişikliğin farkedilmesi oldu. "burayı sürekli kontrol etmelisiniz, arada değiştiriyoruz" şeklinde bir sözleşme maddesi varmış. bunun hukuki geçerliliği var mı, yok mu bilmiyorum. umrumda değil, gerekirse bütün kanunlar, bütün yaptırımlar ekşi sözlük tarafında olsun: bu yüzsüz bir madde. daha dün e-mail'lerime bakarken farkettim, bankam sözleşmemi güncellemiş, bana haber veriyor. banka yahu bu banka, dünyanın en akbaba denilen, en nefret edilen kurumları, banka bile "sözleşmeni güncelliyorum, haberin olsun" diye uyarıyor. niye sözlük bunu yapmıyor-yapamıyor?

    sözlüğe yıllarca giriş yapmadıysam ne olacak? yapmak zorunda değilim ki. sözleşmeye hukuki olmasına rağmen binbir türlü saçmalık eklenebilir, benim haberim nasıl olacak? olmayacak. bunu iletmenin sorumluluğu ekşi sözlük'te olmalı, bana ekstra yük getirmemeli. üye olduğum 100'lerce site vardır belki, hepsinin sürekli sözleşmesini niye okuyayım?

    aynısı ekşi şeyler'de entry kullanılma-kullanılamama mevzusu için de geçerli. başta böyle bir buton yoktu, sonra buton ortaya çıktı. niye başta yoktu? kimsenin aklına gelmedi mi bazı insanların entry'sini kullandırmayacağı? sözlük için "para manyağı sahipleri var" söylentisi çok revaçta son yıllarda, hiç mi aklınıza gelmedi ekşi şeyler'in bunu canlandırıp iyice büyüteceği? ben örneğin hala "kullanılmasın"ı işaretlemedim, "yazdığım neyi acaba kullanacaklar, kullanırlarsa kim okuyacak, hodri meydan" dedim. declarative programming'i mi koyacaksınız vitrine ne yapacaksınız? ama kullandırmak istemeyen de kullandırmamalı. bu opsiyon da bir şekilde giriş yapan kullanıcıya popup olarak haber verilmeli, ya da onu yapacak teknik altyapınız yoksa mesaj olarak da haber verin, ya da ne bileyim olay ışığını yakın. "bir şey yapın ama."

    bu yapılan "yaptım olduculuk", hatta daha da kötüsü "yaptım oldu, şimdi çıt çıkarmıyoruz beyler"cilik. istiyorsanız belki zorla da kullanın, ama bir "kullanıyoruz bunu bak, senin hayır deme şansın yok, ama haberin olsun istedik" de mi gönderemiyorsunuz? aynısı sözleşme için de geçerli, "sözleşmeyi değiştirdik, siteyi kullanmak için bunu kabul etmiş sayılıyorsun, haberin olsun" göstermek niye zor?

    buna düşünürsem neden bulabiliyorum. "ekşi sözlük kullanıcısı tepkili bir kullanıcı grubu. böyle bir uyarı gelirse ortalığı ayağa kaldırır." e tamam da onun yerine gizli yapıp da sonra ortaya bu şekilde çıkınca daha mı iyi oldu? şimdi daha mi oluyor? kullanıcıyı kandırmayacaksın, cinlik yapmayacaksın; illa yapıcam dersen de o kullanıcının güveni kalmaz, her şeyi sorgulamaya başlar, normalde sorgulamayacağı şeyleri bile. dürüst ama üzerine anlaşılamayan servis, sinsi ve üzerine anlaşılmayacağını saklamaya çalışan servisten bin kat iyidir.

    ben ekşi sözlükte 2 yıldır yazmıyorum. yazmayı bıraktım, çünkü baktım o anlaşmayı sağlayamadım. yazdığımdan zevk almadım, tartıştığımdan zevk almadım, kısmen önerilerde bulundum. baktım ekşi sözlük buna müdahale etmiyor ve de etmek zorunda da değil, "eh para kazanmak için var ekşi sözlük, buna kaynak ayırmaz, bunları çok umursamaz" dedim ve gittim. bence kötü değil, ekşi sözlük bundan pek etkilenmedi, ben de sevmediğim yerde durmamış oldum, herkes mutlu. "yazdıklarım da kalsın burada, helal olsun artık" dedim, küsüp de gitmedim, kapıyı açık bıraktım. belki bir şeyler değişirdi ileride.

    ama bu olay artık farklı. "don't be evil"lık yapmıyor artık burası, bir şeyleri saklıyor, üzerini örtüyor. bunu proaktif şekilde yapmasa da "aa örtülüymüş bunun üstü, o zaman örtüyü kaldırmayalım böyle iyi" diyor. bunu diyorsa da, merak ediyorum sonra olanlara şaşırıyor mu?

    ***********************
    2 dakika hikaye molası
    ***********************

    arthur dent akşamdan kalma. normal bir insan arthur dent, hiç sıradışı değil. dün geceden anılar geliyor aklına, belediyenin nasıl evini yıkmak istediği hakkında. evet, evini yıkacaklar, otoyol yapacaklarmış.

    bu da tam o anda evin dışında niye buldozerler olduğunu açıklıyor. arthur koşuyor, gidiyor, buldozerin önüne yatıyor. çünkü buldozer kötü. çünkü buldozer sinsi. buldozer, arthur uyurken arthur'un evini yıkmak istiyor. haber vermiyor.

    arthur diyor ki, belediye bir mektup gönderse ne güzel olurdu, planlarını doğru dürüst söylemedi bana. mesela bir mektup? yıkım görevlisi diyor ki "planlama ofisimizde 9 aydır var bu!" arthur sinirleniyor.

    "ne?" diyor. "onu bulmak için yerel planlama ofisine gittim, bodruma inmem gerekti, ışıklar ve merdiven çalışmıyordu, ve de planları kullanılmayan bir tuvalette kilitli bir bir dolapta buldum, tuvaletin kapısında da 'leopara dikkat edin' diyordu!" diyor. leopar kötü bir hayvan. leoparın kuyruğunu tutmayın.

    o sırada ford prefect geliyor. ford, normal değil arthur gibi. pek sıradışı. ford arthur'un hemen pub'a gelmesini söylüyor, çünkü çok önemli bir mevzu var. arthur diyor ki, "olmaz, görmüyor musun burada yatmazsam evimi yıkacaklar". ford da ilginç bir insan, yıkım görevlisini arthur yerine orada yatmaya ikna ediyor. arthur'u da kapıp hemen pub'a gidiyor.

    arthur içkisini alınca söyleyeceğini söylüyor: "dünya 12 dakika sonra yok olacak!". ortaya çıkıyor ki ford bir uzaylı.

    garip bir adam demiştik zaten ford. boynunu etrafına, içinde sub-etha sens-o-matic diye bir şey olan deri bir çanta giyiyor mesela. bir de "otostopçunun galaksi rehberi" diye bir şey var elinde arada. bunu anlatmak zor, içinde bir sürü entry olan kutsal bilgi kaynağı gibi bir şey. hah, ekşi sözlüğe benziyor biraz aslında. ama kanzuk yok.

    neyse, hikayeye dönersek, o sırada dünyayı yok edecek uzay gemisi yaklaşıyor. geminin komutanı diyor ki: "ben hiperuzay planlama konseyinden geliyorum, planlarımız var". evet, dünyayı yok edecekler, ekspres hiperuzay yolu yapacaklarmış. neyse ki tüm işlem iki dakikadan az sürecekmiş, dünyalıları pek düşünüyorlar.

    "şaşırmayın" da diyor ses. bütün planlar yerel planlama ofisine, yani 4 ışık yılı uzaktaki alpha centauri'de vardı. bunları arada bir kontrol etmek sizin göreviniz. ah, doğru ya, sürekli orayı kontrol edecektik. ve de dünya yokoluyor.

    bu, işte arkadaşlar, sözlüğün fikir babası "otostopçunun galaksi rehberi"nin girişi. ilk başta anlatılan kısım. eleştirdiği ilk şey bu. ve de ekşi sözlük, eleştirilen şeyin tam aynısını yapıyor. bir şeyden ilham almanın, o şeyin eleştirdiği bir şeyi yapmaması lazım sanki. neyse, olur o kadar. ah nasıl oldu da unuttum, bu ilk eleştiri değil. bundan önce insanların mutluluğunun küçük ye$il kağıtları değiştirerek mutlu olduğundan bahsediyordu, ama ekşi sözlükle alakası yok herhalde bu kısmın. ekşi sözlük parayı düşünmez çünkü, yazarlarının görüşüne değer verir, değil mi?

    *******************
    entry'ler siliniyor
    *******************

    bütün bunlardan sonra birçok ekşi sözlük yazarının tepesi attı. entry'ler silinmeye başlandı. bin, on bin, yüz bin. ben bunları yazarken 800 bin. tüm entry'lerin sayısıyla karşılaştırınca az, kendi içinde çok.

    aralarında birkaç tane badim de var, aralarında turing de var. bu sözlük turing'i kaybetti arkadaşlar, bu sözlüğe bu kadar yoğun bilgi içeren entry girmiş kaç yazar var merak ediyorum. yoğunluğu geçiyorum, matematik ile ilgili entry yazan, bunu "pi'nin içinde benim adım varmış"tan biraz daha düzgün yapan kaç yazar var merak ediyorum. yazanı geçiyorum, 15 senede yazmış olan kaç yazar var merak ediyorum. son birkaç yıldır zaten "hah, okuyayım bari" diyeceğim entry yazan bir tek turing vardı, diğer "hah" diyeceğim badilerimin hepsi gittiler. takip edecek çok da badi kalmadı (arada tek tük yazan, sevdiğim çok badim var elbette, ama düzenli değil). badi entry'lerime günlük bakacağıma haftada bir, birkaç haftada bir baksam sorun olmaz bu noktadan sonra.

    bu entry'ler silinirken kanzuk'tan bir açıklama daha geldi: bu sefer daha makul, ama yine benzeri hataları yapan bir açıklama. yine girişte "biz yaptık ama niye yaptık sorun"la başlıyor. bu durumdayken, niye yaptığınız kimsenin umrunda değil. bu entry'nin incelemesi otisabi tarafından yazılmış zaten, her dediğine katılıyorum, onları direkt tekrarlamayayım.

    ama takıldığım nokta şu: entry'ler çok hızlı siliniyor diye dakikada 2 entry silinecek şekilde ayarlanmış, "hizmet vermek boynumuzun borcu" tadında ifadeler var. dünyayı sadece 2 dakikada yok edecek vogon'lardan bir farkı yok, ortada yapılan bir şey var ama iyi hizmet mi bunun tartışılması lazım.

    kabul, ardısıra entry silen script'lere abanırsa insanlar elbet sözlük serverına yük binecek. ama neden "dakikada 2"? bu sorgulandı, sorgulanmasının nedeni de ekşi sözlük'e güvensizlik yatıyor. ekşi sözlük, şu ana kadar güvenilir, işler çevirmeyen, şeffaf bir yapı olsaydı dakikada 2'ye takılmazdı belki bu kadar insan. ama ben de soruyorum, neden dakikada 2?

    bu niye sabit bir sayı bir kere? max zorin'in bir entry'sinde, ya da bir tweet'inde vardı sanırım: "sözlüğe az giriş yapılan gece artırılabilir bu". bu düşünüldü mü acaba? bunu kurallarla belirlemenize de gerek yok, sözlüğü yavaşlatmayacak şekilde en çok hangi hızda silinebiliyorsa onda silinsin. gerekirse dakikada 1 entry'ye düşsün, gerekirse 10 entry'ye çıksın. bu niye yapılmıyor? belki dakikada 2 çok mantıklıdır, ben web programcısı değilim, bunu bilmiyor oluşum beni haksız yapmayacak. çünkü dediğim gibi, sözlük kendisine bu güvensizliğini kendi yarattı, bu noktadan sonra "insanlar bana niye güvenmiyor" diye sorma hakkı pek yok. ya o güveni geri kazanacak, ya da insanlar gidecekler.

    "sözlük altyapısıyla ilgili bu kadar detayı her merak edenle paylaşamaz ki" diye bir savunması olabilir bunun. paylaşamaz, ama sözlüğün geldiği bu noktada da insanlar tatmin olmuyor. bu çatışmayı çözmek için iki yol var: 1) ya paylaşır bir şekilde, paylaşacak insan gücünü edinir, başka bir şey yapar, bir şekilde çaba gösterir, kullanıcılar mutlu olur 2) ya paylaşmaz, uğraşmaz, kaale almaz, çaba göstermez; o zaman kullanıcılar da çeker gider. türk kullanıcısı dünyanın geri kalanındaki kullanıcılarla aynı beklentilere sahip olmak zorunda değil. bundan defalarca bahsedildi zaten, "ama facebook yapmıyor" bir kıstas değil, "şeffaf olamayız o kadar" da tatmin edici değil. kullanıcılar yıllardır bunu bekliyor, çünkü ekşi sözlük o güveni oluşturamadı. oluşturana kadar da insanlar cevap bekleyecekler.

    başka bir konu da "her şeyi not alıyoruz. evet alıyoruz. hep değişeceğiz. alıyoruz" tarzındaki açıklamalar. bu şeffaflık değil, bir yazar olarak buna bakınca insanın içinde "bu sadece başından savma taktiği" diye ziller çalıyor. gelen size bir sürü soru var, istek var, 3-5 günde bir kanzuk entry girip bunlardan birkaç tanesine "planlarımızda bunlar var" diyor. e gerisi? bakılıp reddedilen fikirler hangisi? bakılıp "sonra düşünürüz" denilenler hangisi? birisi bir istek yazıyorsa bu okunuyor mu, ne oluyor, kim bakıyor, hiçbiri belli değil. istek yapmanın yeri de neresi bilmiyorum, "not alıyoruz" denen şeyler entry'lerden okunanlar mı?

    bu eksiklerinden biri işte sözlüğün: sözlük küçükken belki ihtiyaç olmuyordu, artık ciddi bir "bu site nedir, nasıl kullanılır, kuralları nedir, iletişim yöntemleri nedir, teknik destek nereden alınır, öneriler nereye yapılır, şikayet nasıl yapılır" diye bir açıklama sayfasına ihtiyacı var.

    hayır, en alttaki "sss" linki örnek değil buna. basınca bir başlığa yönlendiriyor, birkaç yüz entry var. arada resmi sorular-cevaplar, resmi olmayanlar, bkz'lar falan vesaire. ben merak ettiğim bir şeyi bu çöplük içinde aramak istemiyorum. arayacaksam resmi bir sayfa olacak, oradan bakacağım.

    iletişim konusu da böyle. isteği nereden yapıyoruz? entry yazmamız yetiyor mu? twitter'dan mı bir yere yazıyoruz? "bakın şu hesap var buna yazmanız lazım" kabul edeceğim bir cevap değil, o hesabın varlığı yetmiyor, sitenin kendisinde nerede yazıyor bu?

    sitenin altındaki "iletişim"e basınca 3 paragraf, 4 madde yazı çıkıyor, dikkat edilecek hususlar diye. ben hususa dikkat etmek istemiyorum, söylemek istediğimi söylemek istiyorum. küçücük bir bug ileteceksem, öneride bulunacaksam paragraflarca husus okumak istemiyorum, bunların husussuz, temiz mesaj kutuları olması lazım. bunlar olmayınca neyi, nereden not alıyorsunuz yahu, "not aldık" demeniz kimi hangi konuda ikna edecek?

    ben o iletişim formunu doldurdum mu hatırlamıyorum, ama "kaç kere denedin, ona hemen yanıt veriyoruz, ah bak senin hatan"ı da kabul etmiyorum. ne olduğu belli olmayan formu doldurmak istemiyorum, e-mail adresi vermek istemiyorum. orada mesaj alabilen hesabım var, niye e-mail vereyim üzerine?

    [[ek: bundan sonra ssg açıklama entry'si yazmış, "şu açıdan sınırlanması lazım" diye. okumadım. nedeninin söylenmesinin yetmeyeceğini söyledim, tekrar altını çizeyim. sorun tek bir sorunun cevabının olmaması değil. sorun, bu cevap gelene kadar bir hafta geçmesi. sorun, bütün bu sürecin yazarların "bu kadar yazar kendini uçurmasa bu cevap gelecek miydi" diye merak ettirmesi. balık tutmayı artık bilmesi gereken adama balık uzatamazsınız, balık önemli değil, bunun kalıcı olarak bitmesi önemli.

    biraz baktım yorumlara sorunu gelire, sözlükçülerin para kazanamamasına indirgeyenler var. yapmayın yahu, ben fakirlikten ölüyorum ama sözlükten kazanacağım para yerine gidip mcdonalds'ta çalışsam bile daha garanti ve daha çok param olur. para umrumda değil, insanlarla bilgimi paylaşacağım, öğreneceğim ortam umrumda. hiç gerçekçi olmamasını geçiyorum, olur da sözlükçülere para dağıtılırsa bir şekilde bu varolan sorunları çözmeyecek]]

    ****************
    değişen debe'ler
    ****************

    bir süredir debe yayınlanınca en geç bir saat içinde okuyorum. sonra gün içinde bakıyorum ki, bazı entry'ler duruyor ama debe'den çıkmış. başlarda "yanlış hatırlamışımdır, debe'de görmemişimdir de kendim beğenmişimdir" dedim. bir kere oldu, iki kere oldu, artık bir yerden sonra debe listesini yayınlandıktan sonra saklamaya başladım.

    ve de belki bir hafta inceledikten sonra debe'de değişim yakaladım. bu "entry sahibi entry'yi silmiş" tarzında değil, entry çıkarılıp entry ekleme tarzında; veya entry debe'den çıkarılmasına rağmen entry'nin silinmemiş olması tarzında (yani "götümüze girebilir" tarzı bir entry değil demek). turing'e rica ettim, başlığını açtı, sanırım o entry de debe oldu. ama bu kadar ilgi çekmesine rağmen sonra resmi açıklama gelmedi bildiğim kadarıyla. o debe niye değişti? bir kere debe ne? neye göre belirleniyor zaten? fav mı etkiliyor? beğen tuşu mu etkiliyor? yukarıda bahsettiğim gibi, bunların açıklamaları nerede? "ama twitter da like'ın ne anlama geldiğini söylemiyor, isteyen okudum demek için kullanıyor, isteyen beğendim demek için" demeyin, ben anlamını sormuyorum, orada işleyen mekanik süreci soruyorum. her gün yayınlanan bir liste var ne olduğu belli değil. bir de arada bir değişiyor. sözlük yazarlarının az çok önem verdiği bir liste bu, bu soruların cevabı nerede? bu soruları not alacak mısınız? doğru yere mi yazdım şimdi mesela?

    bu sonra bir kere daha oldu, ilkinden ses seda çıkmayınca ses etmedim ben de. sonra bütün bu olaylardan sonra ayi teddybearogullari bir sözlüğü bırakma entry'si yazdı ve debe'ye girdi. ancak o da ne, ertesi gün o entry yok debe'de, ama silinmemiş de. kendi de silmemiş, entry'de silinecek bir içerik, hakaret yoktu. evet sorum bu yine: niye? bunu turing yine sözlüğe taşıdı, ancak yine ses seda yok.

    bunun üzerine kanzuk'a twitter üzerinden de tek bir thread altında soruldu, hatta son iki bölümde bahsettiğim bazı şeyleri ben de sordum. şu ana kadar cevap yok. "not aldık" demiyor. mahkeme duvarı.

    "cevap veremem ki herkese, not alıyoruz ama", daha yukarıda anlattığım gibi kabulüm değil artık. "not alıyoruz dedik ya yahu!!"nun kendi başına bir anlamı yok.

    düşünün, devlet sizden "belge getirin" diyor, devlet dairesine gidiyorsunuz, belgelerinizi nereye bırakacağınız belli değil. bir gişe buluyorsunuz, belgelerinizi bırakıyorsunuz, gişedeki memur almıyor. "alacak mısınız" diyorsunuz, yüzünde ifade yok. sonra bırakıp gidiyorsunuz, içiniz rahat değil. doğru yere mi bıraktınız? gişeye mi bırakacaktık, onun için bir ofis mi vardı? memura verdik ama aldı mı onu? sonra bunun üzerine şikayet ediyorsunuz, size "yahu getirin dedik getirdiniz daha ne istiyorsunuz!! biz belgeleri kabul ediyoruz dedik" diyemez. ediyorsunuz da detayı nerede? geri dönüş nerede? "5 tane belge aldık arkadaşlar" geri dönüş değildir, o belgeler kimin, nereden geldi, nereye bırakıldı bunları söylemiyorsanız bu geri dönüş falan değil.

    bunun sonrası da 8 mart'taki yazar alımında, sonra yapılan "biz sizi dinliyoruz, bak dinledik, bakın çok iyi oldu" tarzı açıklamaya geliyor. tamam, bu kendi başına iyi de, geri kalan bir sürü cevapsız soruya, şüpheli olaya ne oldu? 10 tane kötü şeyden sonra 1 tane iyi yapınca eskileri unutabiliyor muyuz? kim koydu bu kuralı? bu "aa sözlük yazarları dinliyor, iyi oldu bu" denilecek bir şey değil, insana ailesinin bilerek kazanmasına izin veren çocuğu getiriyor. sözde kazandı da, gerçekten kazanmadı ki. sadece kaybetmenin üstünü örtüyorsunuz.

    *********************
    sözlük neydi, ne oldu
    *********************

    sözlük benim lise yıllarımda büyük bir şeydi. "ben yazarım" deyince etrafınızdaki insanlar "aaaa" derdi. o zamanlar da sitenin ne olduğu, nasıl yazar olduğu, nasıl kullanıldığı net değildi, ama daha küçüktü, çok batmıyordu. bir arkadaşım mesela "beni farketsinler" diye sürekli sitede duruyordu. sonra benden birkaç yıl önce yazar oldu, ben de kıskandım (habis kıskanma değil, "keşke bende de olsa" kıskanması).

    bundan birkaç yıl sonra yazar oldum, ama yazarken korktum. geçen gün hooker with a penis'in bir entry'sinde vardı sanırım, "silerler diye korkarak yazardık" diyordu, gerçekten öyleydi. ben bkz verirken sadece entry numarasını yazıp bırakmışım ilk yazdığım entry'lerin birinde, sonra silindi. bu içime oturdu, bir süre yazmak istemedim. o zaman yaşım küçükçe zaten, kimseye pek anlatacak bir şeyim yok. şu anda anlatacak bir şeyiniz yoksa bfik yapa yapa entry doldurabiliyorsunuz, onu yapamıyorduk biz.

    ve de cidden çok şey öğrendim sözlükten. hem bilgi öğrendim, hem insan psikolojisini öğrendim. tartışmayı öğrendim. dün vulpius'un bir entry'sinde şunu gördüm: "zira o yazı aynı anda onu okuyan başka kişilerde de bir yer edinerek ortak bir hafızanın eseri olur. bir yazının arandığı yerde bulunamaması, o ortak hafızayı baltalar."*

    buna katılıyorum ben, sözlükte yazmayı bırakınca entry'lerimi silmek istemedim. bazılarını birçok insan okudu, bazıları cidden bazı okurların hafızasında yer etmiştir. bazıları da sadece o bağlamda anlam kazanıyor, o bağlamdan eksilince de bağlamı yok ediyor. "ben gidiyorum, geri kalanlar da umrumda değil" demek istemedim, entry'lerim kaldı.

    yazmayı bırakınca, yazmasam da okur olarak oldukça aktiftim. okudum, favladım, entry paylaştım, hala çok şey öğrendim. geçenlerde yine turing'le konuşurken farkına vardım, "belki de hayal ettiğimiz nesil yoktur *, yeni nesil de çok farklı" dedi. turing az çok benim akranım, benim sözlükte tanıştığım birçok insan da öyle, ya da benden daha yaşlılar. ancak geriden bir nesil geliyor ve bu nesil farklı. bu nesil içinde "bilgi entrysi" giren çok az yeni yazar var, ve de öyle gözüküyor ki bunlar ne kadar beklesek de sözlüğün eski hallerini geri getirmeyecek. sözlüğü belki başka bir yer haline getirirler, belki kendi içinde güzel olur, ama benim ve benim etrafımdaki kimsenin olmasını istediği yer değil. godot çoktan öldü.

    profesyonel bir yönetim altında belki derdik, ama görünen o ki bu yönetimle de her şey daha kötüye gidecek. ben sözlüğün para kazanmasına karşı değilim. ben sözlüğün ekşi şeyler'den daha fazla para kazanmasına karşı değilim. ama ben sözlüğün bir karakterinin olmamasına karşıyım. sözlüğün kaybettiği güveni geri kazanmaya yeltenmemesine karşıyım. yeltenir diye bekliyorum tema değişikliğinden beri, yeltenmiyor. her açıklama birbirinden kötü, birbirinden anlayışsız.

    sonuç olarak ben de entry'lerimi silme kararı aldım. bu "beni haketmiyorsunuz" demek değil, sadece kolektif hareketin parçası. bu "inanılmaz şeyler yazdım, burada durmayı haketmiyor" demek de değil, o kadar da önem vermiyorum yazdıklarıma. bu bana göre "direniş" değil, direnecek bir şey kalmadı. artık bir şey beklemiyorum sözlükten, git ya da gitme, there is no diren.

    bu entry'yi yolladıktan sonra, bu entry dışındaki tüm entry'leri sileceğim. fav'larımı da üşenmezsem geri çekeceğim, sözlükteki bilgi birikimine, "fav ağı" olarak olsa da bir katkım kalsın istemiyorum. bundan sonra ekşi sözlük'le de bağım kalsın istemiyrum. twitter hesabımdan profil linkini dahi siliyorum, twitter'dan da entry paylaşmayacağım bundan sonra. çünkü sözlüğün bu anlayışla herhangi bir aktivitemle doğrudan veya dolaylı olarak hit almasını istemiyorum, sözlük hakkında konuşulmasını istemiyorum, çünkü haketmiyor. mesajlarımı birkaç gün içinde kapatacağım, ulaşmak isteyen nereden ulaşacağını bulabiliyor.

    [[bir ekleme daha: "neden hesabını silmiyorsun, aynı şeye gelmiyor mu?" pratikte geliyor, bu entry silme eylemleri başlamasa, ben de aynı şekilde sinirlensem bu şekilde yapardım. bunu yapan çoğu yazarın aksine, "badilerimi okurum", "arada bakarım" da demiyorum, en azından düzenli girmeyeceğim siteye. ama yine de istediğimde "arada bakarım" diyen yazarın da istediği şekilde bunu gerçekleştirmesini savunmak, ve gerçekleştirebilmesinin kolay (veya zor ve şeffaf) olmasının, ve de anlattığım diğer her şeyin altını çizmek için bu şekilde gerçekleştiriyorum. birisi "ekşi sözlük'ten nefret ediyorum, ama kısaltılmış linke basıp da açmış olurum, kör olmak istemiyorum beyaz temayla, sırf onun için sözlüğe giriş yapabilmek istiyorum" diyebilmek istiyorsa diyebilmeli]]

    sağlıcakla kalın.
    s.e.