seviştikten sonra kaybolan erkek

  • en sevdiğim tip. kaybolsun, hem de derhal kaybolsun, gitsin başka yerde uyusun. aramasın, geri gelmesin, onunla mı uğraşıcaz. herkes işine baksın.

  • sorun kaybolmasında değil, öncesinde atılan taklada!!

    ben de bu cümleye katılıyorum ama takla tek başına atılmıyor. konuya bir de erkek bakış açısıyla bakalım kimseyi kırmadan. dökmeden. maksat bakış açısı kazandırmak, dimi. maksat ayna olmak.

    hayatınızda var olan erkekleri bu tip taklaları atan ve atmayan erkekler olarak ikiye ayırıp, takla atanlardan şikayetçiyim ve atmayan erkekler kıymetlidir gibi bir cümle kuruyorsanız, henüz kendi taklanızın farkında değilsiniz demektir. bu bir domino dansı.
    bu konuya döneceğim, ama öncesinde bir hikaye anlatayım.

    eskiden, çok eskiden, yazlıklar dutlukların arasına serpişmeye başlamışken giderdik yazın sahile. çadır falan kurardık. otostopla gezerdik. hoş çocuklardık. yani bence. doksanların ne kadar trend davranış tripleri varsa yapıyorduk. buz mavisi kotla üstsüz ve fit dolaşmak, saç uzatmak, gömlekler, kumsala yakılan ateşler, dolunayda denize girmeler, aşık olmalar, unutmalar vs. tüm bunlara hakkımız vardı. ergendik. bir grup vardı kızlardan oluşan. o gruptaki bir kızdan hoşlanıyorum ve akşam sahile, ateşin oraya gelince konuşacağım. zaten hoşlandığımı arkadaşlarıma söylemişim ve bir şekilde kızın haberi var. akşam gelirse o da istiyor demektir yani!
    akşam oldu ve kızlar geldi. ben her zamanki triplerimle kıza biraz yürüyelim mi dedim. tabii dedi kız. yürüdük. ateş uzaklaşıyor ve ay bizi takip ediyordu. denizin sesi güzeldi. ben her zamanki cümlelerle kıza senden hoşlanıyorum dedim. her zamanki cümleler!! o zamanlar bir kalıp vardı. aslında her zaman bir kalıp vardır ve kalıpları bir gelip yıkana kadar o kalıp kullanılır. yeni kalıplar bulunur. neyse,
    o zaman ki kalıp şu; erkek hoşlanıyorum derdi. kız çok tatlısın gülümsemesiyle biraz yaklaşır ve ben bu konuyu düşünebilir miyim der ve ertesi gün çıkma teklifinizi kabul ederdi. sonrasında geçen zamana orantılı yayılmış el tutmalar ve öpüşmeler olurdu. bazen biraz daha ileri gidilir aşıkmış gibi olunur ve güzel şeyler yaşanmaya çalışılırdı. sonra biterdi. biraz üzülürdün ya da bazen üzülmezdin. sonra, başka bir kıza yürüyelim mi derdin? o da ertesi gün kabul ederdi...

    ismi hale idi. senden hoşlanıyorum dedim. kız şöyle bir baktı bana. cümlelerim öyle kalıplaşmış cümlelerdi ki, benden cidden hoşlanıyor musun yoksa derdin cinsellik mi dedi? (seks diyemedi. sanırım onun da kalıpları vardı) derdin cinsellik ise söyle, hoş çocuksun. bu cümlelere gerek yok dedi. ben hebelü hebdi sumani vonskana dedim. kızıl dereli gibi tutturulmuş saçlarına, üzgün ve sinirli bakan gözlerine baktım. yok diyebildim. derdim cinsellik değil.
    sonraki günler buluştuk, öpüştük ve denizi dinledik bir kaç gece. kalıp cümleler kurmadım. daha doğrusu kuramadım!! kasıklarından karnına çıkmaya çalışan bir kertenkele dövmesi vardı şortundan görünüyordu. sonra bir gece, sevişelim ama biter dedi. neden dedim? her şeyi yaşamış oluyoruz dedi. sıkılmıştı sanırım ya da onun da atması gereken tripler vardı. bilemiyorum. ama trip atmaya hakkımız vardı. ergendik. neyse, biter dedi. bu söz bana incitici geldi o an. sanırım ondan fazlaca etkilenmiştim şu cümleler yüzünden. daha doğrusu nasıl davranacağımı şaşırmıştım. hayır dedim. kız gitti. ve bitti. arkadaşlarımın yanına döndüm ve her zamanki aşık triplerimle olanları anlattım. bütün yaz benimle dalga geçildi. ilerleyen günlerde olayı anlattığımı duyan hale, acır gibi bakıyordu bana yürürken. yani berbat bir yazdı tamam mı? şimdi gidin lütfen!

    hikayem buydu. bu coğrafyada doğuyoruz. bu coğrafyada karşımıza çıkan kitapları, inançları, kadınları, erkekleri okuyoruz. kimi zaman kadınları/erkekleri kendimizi haklı hissetmek üzere değerlendiriyoruz. kimi zaman gerçeğe ulaşmak için. o yaz olanları anlattığım ve açık sözlü olamadığım için utandım ben. bir başkası orospu dedi. ben utandım. bir daha hiçbir şekilde bir kadınla yaşadıklarımı anlatmadım.
    bir taşa çarpmıştım. o taşı kendimi yontmak için kullandım. çünkü, asıl taş, kaya, ilkel olan bendim.

    yaşadığımız ilişkilerde taklalar atıyoruz. erkeğin belli cümleleri var ve o cümleler yaşanırken bir alışveriş var. alışveriş sadece yazıldığı gibi evlilik ve cinsellik parametresinde atılan bir takla değil. erkek evlilik kozunu kullanmak için romantik taklalar atmıyor. kadınlar da cinsellik kozunu kullanmak için bu taklaları attırmıyor. bu takla beraber atılıyor çünkü kalıplarınız var!!

    siz bir erkeğe ya kes şu saçmalıkları, seninle sevişeceğiz zaten, yalan konuşma, gel şurada adam gibi bişiler içelim dediniz mi? hayır. neden? çünkü bu coğrafyada size öğretilmiş ve kafanıza kazınmış bazı şeyler var. kendinize dahi itiraf edemiyorsunuz sadece o anı yaşamak istediğinizi. kendinizin algısıyla, orospu falan olmaktan korkuyorsunuz. gelip buralara, keli şişmanı kim sevecek, adam mecnun du gibi şeyler yazıyorsunuz. oynanan tiyatro sizin aslında kendinize orospu dememeniz için oynanıyor. erkekler aynı coğrafyada kadınlara direk talebim seks der ise kadın gider diye ezberlemiş. aslında öyle değil ama ezberlenmiş. ve bu ilişki yumağına takılmışsınız. birlikte olduğunuz insan sizsiniz. şikayetçi olduğunuz insan sizsiniz. eğer o kalıptan ve tabudan çıkarsanız, birlikte olduğunuz insan da değişecek. bu konu bitecek!
    kadınlar istekleri ile değil, çelişkileri nedeniyle tuhaf algılanırlar erkekler tarafından. ve o an bu çelişkilerinizi yüzünüze vurmak istemezler. çünkü sevişmek için içine girilmiş bir domino dansı bu ve yüzünüze söyleseler dahi sevişebileceğinizi, daha güzel olabileceğini tecrübe etmemişlerdir!! onlar için bu da üzücü...

    ve yaşadığınız gereksiz bir acı! kadınsınız. erkeksiniz. yaşadıklarınızı değil, yaşama biçiminizi eleştirin! karşınıza çıkan kişiye, söyleyin. şu an hayatımda yaşamak istediğim ilişki şekli bu deyin! saygı göreceksiniz. ama hem yaşamak isteyip, hem kafanızdaki imajlarla ve tabularla mücadele edip, hem belki buradan bir ilişki çıkar gibi şeyler ile boğuşuyorsanız, bu çok üzücü ve yorucu. yapmayın bunları kendinize!

    taş olun. yontun. taşa çarpınca kafanızın acısını değil, içinizin acısını ve nedenini düşünün. ve hayat karşınıza çok taş çıkarsın, güzel bir hayatınız olsun:)
    sizi seviyorum.
    o kadar doksanlar tripleri falan dedik. domino dansı dedik. şuraya konuyla alakalı bir şarkı koyalım.
    dimi.

    iyi bayramlar. bana tatil başlayınca bayram geliyo da...

  • biri çok güzel söylemiş: sorun kaybolmasında değil, önceki taklada.

    pembe panjurlu ev istemiyorum sevişmek için. evlenmeden olmaz demiyorum. ama illa ciciliklerle üstüme geliniyor. ay diyorum, sevdi galiba bu kerata beni. fena biri de değil gibi... sonra seks. iyi, kötü... fark etmez. ilk sevişmenin biraz dandik olma lüksü vardır her zaman. yani sadece bir sevişmeden, o kişinin iyi/kötü olduğu anlaşılmaz. bir şans daha verilebilir. dolayısı ile bu kaybolma meselesinde geriye kalan tek senaryo, vur-kaç peşinde; oynar başlıklı türk erkeği.

    üzülüyorum tabii fakat kalbim ve ruhum follofoş oldu zaman içinde; hee diyorum bizimkilerdenmiş bu da... "beni kullanıp attı" filan demiyorum çocuklar, müsterih olunuz. seks benim için erkeğe "verdiğim" bir şey değil. elimde bir kadın olarak tuttuğum tek "koz" yatak becerilerim değil rabbişime ciğzız kraystlar olsun.

    üzen şu: muhabbetim, ağzım burnum, espri anlayışım, müzik zevkim, sevecenliğim filan önemli değilmiş; "versem" yetermiş.

    e birader (evet, romantik arenada yüz bulamayınca egom devreye girer, asabileşir artı kankaya bağlarım) madem durum bu; madem derdin benim deliğe senin çıkıntıyı sokmak; niyyyyçin kasıyoruz? niyyçin ay buluşalımlar, konuşalımlar, dolunaya bakalım da sonra fezaya çıkalımlar?

    tarzan istiyor kuku, söyleyecek ceyn
    ceyn beğenir tarzan , açacak kuku

    bakınız ne kadar basit bir denklem. inanın lisan dışında hiçbi şey değişmedi ilkel toplumlardan bu yana. insanın en kolay bulabildiği, temel düzeydeki bir etkileşim uğruna, nadir bulunabilecek olanları geride bırakmasını anlamıyorum.

    kadın/erkek farkı olsa gerek, önceliklerimiz; önemli bulduklarımız örtüşmüyor heralde.

    "ilişki istiyorsan vermeyeceksin" klişesinden çok sıkıldım. ortada cayır cayır yanan bir alev varken, iki insan da birbirini istiyorken bu oyunlar filan çok salak geliyor. lakin şu tavırlardan sonra kezbanlığın, bir antikor olarak, türk erkeğine karşı geliştirildiğine kanaat getirdim.

    o kadar hak ediyorsunuz ki! o kadar müstehak ki!

    (lütfen pırlanta gibi adamlar üzülmesin, biliyorum sizleri. tanıyorum. tüm erkekler böyle değil. asla genellemedim, genellemeyi de reddediyorum.)

    lakin bu kafa, içinde yaşadığımız ortadoğu bokunun neticesi. totalde iki ödül var:

    1) evlilik
    2) seks

    kadınlar 1'e varmak için için 2'yi, erkekler 2'ye varmak için 1'i kullanıyor.

    (biraz daha zorlarsam hipotezimi oluşturup, jüri sonrasında akademik hayata adım atıcam, susayım.)

    allahım bana ordan aklı başında, olgun ve seksi adam yolla ya. yeminle kurudum kaldım şu coğrafyada...