sevgiliyle edilmiş en saçma kavga

  • beraber yaşadığımız eve koltuk beğenirken internette bir model beğendik ve diğer eşyalarla uyumlu olsun diye renk seçeneklerine bakıyorduk. ben "kahverengi döşemesi iyi bence hiç değiştirmeye gerek yok, her şeyle uyumlu olur" demiştim, o da koltuğun kahverengi değil mor olduğunu ve uyumsuz görünebileceğini söylemişti. bunun neresi mor, bu dümdüz kahverengi demiştim, o da bunun neresi kahve, bu bildiğin patlıcan rengi diye diretmişti. saçmalama bunun morla ne alakası var, mor dediğin sicak renktir buna bak pastel bir kahve bu dedim, bir de tasarımcısın şu rengi doğru göremiyorsun dedi, bende yaylar fırladı. sen misin bunu diyen dedim açtım görseli photoshop'ta, hayvan gibi zoom yapıp renk seçici aracıyla piksel piksel renkleri seçip gösterdim (cringe) işin garibi piksellerdeki renkler de yardımcı olmadığı gibi tartışmayı devam ettirdi. bizimki hala morda ısrar etti. ya ne alaka şu renkleri çık dışarı 10 kişiye göster 9u kahverengi der dedim, iyi o zaman gösterelim bakalım dedi.

    whatsapp'tan ikimiz de tarayıcıdaki görseli indirip (işsiz gibi) en yakın arkadaşlarımıza gönderip "kanka bu ne renk allah aşkına ben mi körüm sen söyle" diye mesaj attık. %60'ı falan kahverengi, geriye kalanlar da rengin adını söyleyemeyeceğini ama gri-hafif mor bir renk gördüğünü söyledi. kendisi bunu kaldıramayıp koçtaş'ı arayıp ürünün mağazada bulunup bulunmadığını sordu ve ardından "gel bakalım aynı rengi mağazada varmış görelim de kapansın şu konu" dedi, dalga geçiyor sandığım için gülerek "bunun için mi?" diye cevap verdim, "gitmişken diğer ufak tefek eşyaları da aradan çıkarırız" diyerek beni ikna etti.

    istemsizce mağazaya girer girmez mobilyalara koştuk, katalogdaki rengin olmadığını görünce en yakındaki satış görevlisini çağırıp azarlamaya başladı. eleman da "efendim bu koltuğun mor rengi yok zaten" diye cevap verince hepten köpürmeye başladı. ben de adamın ne suçu var seninle bir yere çıkılmaz insanları azarlamayı seviyorsun ben rezil oluyorum dedim, bu cümleyi biraz yüksek sesle söylediğim için etraftakilerin bunu duymuş olduğunu, gururunun incindiğini söyleyerek elimdeki eşyalarla beni mağazada bırakıp çekip gitti. ben de o esnada kasadan ürünleri geçirirken bir yandan da ağlıyorum.* en yakın taksiye binip eve doğru giderken aradı, taksiye bindiğini gördüm yolun karşısındayım beni de aldır dedi. "defol git başka taksiye bin, eve de gelme" dedim (maximum toxicity) taksici dayanamayıp neden ağladığımı sorunca hiçbir şey diyemedim, adam da seni bu hale koyan şerefsizle ne işin var ablam diyebildi sadece. u dönüşü yapıp erkek arkadaşımı araca alınca sohbet etmeye başladılar ve hemşehri çıktılar, ben arkada ağlarken ön koltukta ortak tanıdıklardan konuşup gülmeye başladılar. yavşak taksici davamızda beni çoktan satmıştı (xd) bizimki zaten duygusuz bir ruh hastası olduğu için olayın absürtlüğünü takmıyordu bile. eve vardık, tekrar koltuğun rengi hakkında sözlü tartışmaya başladık. "ne kadar inatçısın, bazen sırf bana inat olsun diye hiç desteklemediğin şeyleri savunup, olmak istemeyeceğin birine dönüşüyorsun" diye birbirimize saldırmaya başladık. ikimizin de kafasından bu insanla hayat geçer mi sorusu geçiyor. akabinde günlerce konuşmadık.

    ben koltuk konusunu bir an evvel kapatıp olayın üstünü örtmeye, tansiyonu düşürmeye çalışırken günler sonra bile işyerindeyken kendisine geç cevap veren arkadaşlarıyla yazışmalarının screenshot'larını attı, bak bu da mor dedi diye.

    tamam amk tamam mor ya heh rahat ettin mi diye çok diyesim geldi ama gerek kalmadı. başka bir sürü ve son derece ciddi problemler yaşayınca ayrıldık. 7 yıl sonra dropbox'tan çıkan koltuk görselini görünce herkes tarafından farklı bir renk görmenin normal olduğunu, bir çeşit ışık oyunu olduğunu fark ettim. ömrümde yaşadığım en saçma kavgaydı. her ne kadar o zaman çok üzülmüş de olsam, toksik bir ilişki yaşadığımızı yıllar sonra fark etmiş de olsam hatırladıkça her detayına gülerim.

    bu arada, işte o renk

  • yemek yerken saçını okşamadım diye düğünü iptal ettik