sevgililer günü

  • çalıştığım ofiste, an itibariyle çiçek sepeti kuryeleri gelmeye başladı. danışmadan kendilerine gönderilen çiçekleri tebessümle alan hanımlar, utangaç bakışlar ve hafif gülümseyen ifadelerle ofis kapısından içeri giriyorlar. hızlı adımlarla yerlerine geçip çiçeklerini masalarına yerleştiriyorlar. sevgilisi olmayan hemcinsleri, onlara belli etmemeye çalışarak kıskanç bakışlar atıyor ve makus talihlerinin bir gün değişmesi için iç geçiriyorlar.

  • enkaz altında eşlerini, sevgililerini kaybetmiş binlerce insana öncelikle sabır diliyorum. bugünü çok daha dolu dolu yaşamak gerekiyor. sevdiğiniz kişiyi son kez görüyormuş gibi yaşayın.

  • birbirlerine sevgili olanların sevgililer gününü kutlamak bana düşmez.
    nasıl olsa onlar birbirlerini kutlayacaklar...
    ben platonik aşıkların,
    sevgileri karşılık görmeyenlerin,
    terk edilenlerin,
    sevgide bir kenarda bırakılmışların,
    birbirlerini sevdikleri halde ayrılmak zorunda kalanların,
    sevdikleri halde eli koynunda kalanların,
    sevgileri yüzünden hüsrana uğrayanların,
    sevgilerini içlerine gömenlerin,
    sevgililerini bir türlü unutamayanların,
    sevgililere bakıp bakıp uzaklarında burnunu çekenlerin
    eşek kadar oldukları hâlde halâ aradıkları sevgiliyi bulamayanların
    sevgililer gününü kutluyorum.
    üzülmeyin be bugün de tez geçer...
    alt tarafı yılda bir gün...
    sabahına bir şey kalmaz merak etmeyin...

  • birbirlerini seven çiftlerin, birbirlerine olan sevgilerini göstermek adına hediye alış-verişi içerisinde geçirdikleri saçma bir gün.

    saçma dedim çünkü erkek ve kadın arasında 15 cm farkı vardır. mesela 15 cm derken bile erkekler o malum şeyi düşünmüş, kadınlar ise '' acaba ne demek istedi '' diye düşünmüştür.

    hemen anlatalım;
    göz
    ve
    kulak

    ikisinin arasında 15 cm fark.

    yani erkeler gözleri ile ( görerek ) hayatı yaşar, kadınlar ise kulakları ile ( duyarak ) hayatı yaşar. göz ve kulak arasında 15 cm fark vardır ve ikili ilişkiler, dolayısıyla hediye alış-verişleri hep bu yönde olmalıdır.

    daha açıklayıcı anlatmak gerekirse;

    erkekler izler.
    kadınlar dinler.
    örneğin küçük yaşlarda aslan mı döver kaplan mı? tarantula mı güçlü, akrep mi? vs şeyler sayesine oturup belgesel izler. kadınlar izlemez. o kanı, o vahşeti görmeseler bile inleyen ceylanların, acı çeken antilopların çığlıkları onların vicdanını sızlatır. erkekler iş makinası gördüğü zaman durup o kepçeyi, o dozeri seyreder, çıkardıkları gürültü umurlarında değildir. fakat kadınlar görmekten ziyade duymaya önem verdikleri için iş makinasından çıkan o motor sesleri sinir sistemlerini gerer. erkeler porno sitelerinde zevkine uygun kadın görene denk sekme sekme gezer ve sonunda o masum kadını görüp sevişmesini izler. kadınların ise o iğrenç sahneler midelerini bulandırır, o yüzden konuşması bol olan erotik filmleri tercih eder. erkekler lalalalalala maç izler, kadınlar lila lila lilla şarkı dinler. erkekler kavga izler, kadınlar niye çıkmış diye dinler. erkeler elinde dürbün komşuyu izler. kadınlar elinde bardak komşuyu dinler. özetle;
    erkek izler,
    kadın dinler.

    kadınların izlediği şeyler de dinleme üzerine olan entrikası bol, dedikodusu bol, magazin programları ve dizi filmlerdir. televziyona bakmalarına gerek yoktur, örgü örüp ütü yaparken bile bunu yapabilirler.

    aslında kadınlar ilizyoniste benzer ve dikkatli gözler onların sihirlerini rahatlıkla çözer.

    şimdi bu sihri daha da açarak şöyle örnek verelim. erkekler hayal gücünü kullanıp şunu düşünsün; sevgililer gününde, hoşlanılan kız size güzel bir tişört alıp; '' seni seviyorum aşkım, sensiz bir hiçim '' falan desin. sadece konuşsun ve erkek de sadece dinlesin...

    buna keza aynı sevgili, kırmızı bir gecelikle süpriz yapıp kapı eşiğine ayağını dayasın ve elindeki plastik kelepçeyi sallayarak dudaklarını ısırsın. fark ne?

    fark tabi ki 15 cm.

    birinde çok güzel iltifatlar, aşk ve romantizm var. ( konuşma, dinleme )

    birinde ise hiç konuşma yok, görsellik var.

    erkek neyi tercih eder?

    cevap vermeden aynı örnekle kadını ele alalım;

    bu sefer erkeğimiz kız arkadaşına tişört alsın.. vitrinde görüp beğendiği fakat alamadığı bu tişörtü erkek alıp kızın evine gitsin. sevgilisine verirken tıpkı onun gibi '' seni çok seviyorum aşkım, sensiz bir hiçim, sen benim dünyamsın '' gibi cümleler söylesin.

    kadın bunları duyunca ne yapar? tabi ki hem tişörte, hem de biricik sevgilisine sarılır. çünkü duydu o, dinledi. böyle şeyler duymayı hep sevdi. öptü ve canımsın dedi.

    buna keza aynı erkeğimiz hiçbir hediye almadan, hiçbir tatlı dil konuşmadan tazmanya canavarlı baxer ile kapı eşiğine dikilip elindeki kelepçeyi sallasın ( görsellik yapsın yani ) kadına bakıp ağzıyla hart hart yapsın. kadın görünce ne yapar?

    tabi ki ''sen ne çeşit bi öküzsün ya'' diyerek o kelepçeyi adamın kafasında kırar. erkeğimiz güzel iltifatlar yaparak kapıda dikilseydi, belki bir nebze olsun kadınımız mutlu olabilirdi.

    özetle kadınlar; '' o mu güzel, ben mi güzel? ''
    '' ayrıldıktan sonra başkasıyla evlenir misin? '' gibi sualleri kendilerini tatmin etmek için sorarlar. yani duymak için.. yani güzel cümleler işitmek için.

    erkekler ise duymaktan ziyade görmeye önem verdikleri için sevgililer günü ve benzeri günlerin onlar için pek de önemi yoktur.

    erkekler gördüğünü unutmaz, kadınlar ise duyduğunu. sevişme esnasında bile kadınlar iltifat ister, erkekler ise görsellik adına değişik pozisyon.

    bir kadın 67 sene önce duyduğu bir cümleyi hatırlayıp eşiyle kavga edebilir.

    o yüzden böyle özel günlerde hediye alıp verirken erkeklerin güzel iltifat etmesi gerekir. çünkü kadınların en büyük viagrası ( mutluluğu ) tatlı sözler 'duymak'dır.

    kadınlar ise hiç hediye almasa bile sadece meme ucunu gösterse erkeğe yetecektir. '' gel len bakma öyle, bi fırt em '' dese dünyalar onun olur.

    iş bu sebeplerden ötürü erkekler hediye verdiği an kızlar sevişmelidir. ulan konuyu sekse getirmek için anam ağladı mk. yahu hayatım boyunca bir gün sevişemedim şu günde. ben yapamadım bari millet yapsın.

    kızlar da bu yazıyı birbirine anlatsın! birisi acısın lan artık.

    kutlamıyorum !

    yaşandı bitti saygısızca, aldatmanın tadına varınca, doğru söylesen kimin umurunda,

    gözüme inanırım haydi zıpla...

  • feminizm vs. günün anlam ve önemi üzerine sallamalar...

    yıllardır ne isa'ya yaranabildim ne de musa'ya... politikada, hayatın kendisinde kendimi "değil"lerle ifade edebiliyorum. bunu da çoğunlukla izmler altında kendi benliğimi kaybetmemek için yapıyorum. aslında itiraf etmek gerekirse dayatmalar ve zorunluluklar beni ziyadesiyle sıkıyor. elbette kaçamadığım bazı izmler var: hümanizm, feminizm gibi... insanların anlamadığıysa izmle biten kelimelerde genellikle farklı bakış açıları yani fraksiyonların olduğu.

    feminizm, özel olarak erkeklerde, genelinde ise insanlarda alerji yaratan bir kavram. feminist dendiğinde erkeklerden nefret eden, kısa saçlı, makyaj yapmayan, kaşları çatık ve sürekli kavga halinde bir kadın canlanıyor insanların gözünde. şimdi "lipstick feminism"e uzanan geniiiş bir yelpazeden bahsedip de sizi yormayacağım, zaten uzun yazıyorum, sıkmayayım. temelde feminizm şu benim gözümde: cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa uğrayan, ezilen bir grubun bir araya gelerek mücadele etmesi. emin olun kendini feminist olarak tanımlayan kişi ve gruplar arasında da çok derin fikir ayrılıkları var. ama başta da söylediğim gibi hepsinde en temel düşünce kadına ikinci sınıf rolü biçilmesine karşı çıkmak. bu açıdan bakıldığında gayet net anlayabileceğiniz gibi erkekler de feminist olabilir.

    eşit olmak, özgür olmak, ikinci sınıf olmayı reddetmek, kendi ayaklarının üzerinde durabilmek kavramlarının içi daha en başından, alışılmış düzenin konforuna kendini kaptırmış erkekler tarafından boşaltılıyor. örnek üzerinden gideyim:

    birkaç yıl önce florya'da bir iş görüşmesine gittim. maltepe'den gidiyorum. önce minibüsle bostancı'ya, oradan deniz otobüsüyle bakırköy'e, oradan da taksiyle florya'ya geçtim. bilmeyenler için uzak, çok uzak bir mesafe ve çok da pahalı. dönüşte cüzdanıma baktığımda param ve banka kartımın olmadığını gördüm. ya unutmuştum evde ya da düşürmüştüm, akbilimde de çok az bir para kalmıştı, beni florya'dan maltepe'ye geri götürmeyecek kadar... telefonla yardım istedim birinden. aramız bozuktu ve şöyle bir cevap aldım: "ya evrim, sen güçlü kendi ayaklarının üstünde duran bir kadınsın ya hani, gidip yabancı ülkelerde tek başına ayakta kalabiliyorsun ya, bence florya'dan da maltepe'ye tek başına gidebilirsin." ayağımda topuklu ayakkabılar vardı. bir noktadan sonra ayakkabıları çıkarıp elime aldım ve saatlerce yürüdüm, karşıya geçtikten sonra da yürümeye devam ettim.

    o gün çok düşündüm yürürken... biri benden böyle bir durumda yardım isteseydi ne cevap verirdim? şimdiye kadar yardıma ihtiyacı olan kime "kendi başının çaresine bak!" dedim? elbette tek başıma ayakta durabilirim, florya-maltepe ne ki, otostopla tüm dünyayı da gezebilirim. sorun bu değil, sorun kendine yetebiliyor olmanın hayatınızdaki erkeklere kendini yetersiz hissettiriyor oluşu. sorun, size haddinizi bildirmek için azıcık zor duruma düşmenizi bekliyor oluşları...

    erkekler ve kadınlar arasında fiziksel farklılıklar olduğu kadar belirli cinsiyet rolleri de var. ne kadarı içten geliyor, ne kadarı ataerkil düzen içinde oluşturulmuş, ne kadarı cinsiyetçilik ve tü kaka... en büyük kafa karışıklıkları da burada ortaya çıkıyor sanırım. cevapları hakkında tereddüte düştüğüm sorularım var. feminist olmamız dürtülerimizi reddedeceğimiz anlamına mı geliyor? sevdiğimiz insanlar bize sarılırlarsa daha güvenle uyuruz, kapımızı açarlarsa hoşumuza gider, çiçek alırlarsa mutlu oluruz. bu duygular bizi feminist felsefeden uzaklaştırıyor mu yani?

    feminizm maskülenleşmek ya da cinsiyetsizliğe giden bir yol değil benim bakış açıma göre. yanımdaki adamın canı kahve istiyorsa kalkıp kahve yapmaktan gocunmam, benim canım kahve istediğinde kalkıp kahve yapacağını bileceğim adam yanımda olur ama çalışan, üreten, kendi yaşamını başkasına muhtaç olmadan sürdüren kadınların, ne kadar kentlileşmiş olurlarsa olsunlar erkekler tarafından tehdit olarak algılandığının da farkındayım. bu nedenle hayatımın farklı dönemlerinde, farklı adamlar tarafından haddim bildirildi, birer ders verildi. anlayamadıkları şu oldu, aldığım her dersten sonra ayaklarım yere biraz daha sağlam basmaya başladı, daha bağımsız, daha güçlü oldum. bu yüzden buradan bir teşekkürü kendilerine borç bilirim. verdiğiniz eğitim işe yaradı çocuklar, kişisel gelişimime çok şey kattınız, kıpsss!

    sevgililer günü mevzusuna gelirsek... feminist 14 şubat kutlar mı? "müslüman noel kutlamaz!!1!" diye yeni yıl kutlamalarına itiraz eden yobazlar geliyor aklıma... kutlar ayol, neden kutlamasın. sadece dikkatli olsun, her yerde fiyatlar uçmuş, kerizlenmesin kalp şeklinde pasta yiyeceğim diye... güne, olduğundan fazla bir romantizm atfedip, gereksiz beklentiler içine girip hayal kırıklığına uğramasın. kendini hediye alıp vermek zorunda hissetmesin. sevgiyi sadece yaldızlı paketler arasında değil, çayın deminde de bulabilirsiniz. klişelerin sizi travmatize etmesine izin vermeyin.

    baktınız karşınızdaki adam ona olan muhabbetinizi size bir ders vermek için kullanmak istiyor, ikinci sınıf hissetmeniz için zayıf düşmenizi bekliyor, vurmak için yumuşak karnınızı kolluyor işte o zaman topukluları elinize alıp florya'dan maltepe'ye yürürsünüz. yürümek iyidir, insanı zinde tutar. ben, mesela, bundan sonraki yürüyüşümü maltepe'den florida'ya yapmayı planlıyorum.

    bir not da bugün sevgilisi olmayan kadın ve erkeklere:

    tabii ki küresel sermayenin oyunu, ne o öyle her yer galp galp galp, gerizekalı çiftler mıçmıçmıç. tiksinç bir şey! bence de çok saçma ayol!