semavi dinler mitoloji kopyasıdır safsatası

  • muhammed'in din uydururken yararlanabileceği kaynak opsiyonu çok, o civarda yahudisi var hıristiyanı var, zerdüştü var, mısırlısı var.

    bilindiği üzere bu iddia hakkında kuranda ayet de var:

    nahl suresi 103. ayet

    "andolsun ki biz onların, “kur’an’ı ona bir insan öğretiyor” dediklerini biliyoruz. ima ettikleri kimsenin dili yabancıdır. bu kur’an ise gayet açık bir arapça’dır."

    (nasıl bir tanrı gönderdiği peygambere "bunları sana hep o yabancı öğretiyor" diyen bir kureyşli pagana "hayır biz öğretiyooozz, hem sanki o yabancının dili arapça mı? farslı/rum bikeremmm ooo zaaaax:ddd" şeklinde enteresan bir cevap verir ? bu ayeti okuyan normal birinin muhammedin ona laf atan kureyşli biri ile kuran üzerinden polemiğe girdiğini anlaması lazım, hem kuranda böyle polemiksel ayetler boldur)

    eğer sünni islam aleminde kabul gören eski tefsirleri incelerseniz bu ayet ile ilgili çeşitli iddialar mevcut, örneğin:

    "ubeydullah ibn müslim der ki: bizim iki rûm kölemiz vardı. kendilerine ait bir
    kitabı kendi dillerinde okurlardı. hz. peygamber (s.a.) onlara uğrar, onlann başında
    durur ve dinlerdi. müşrikler: o ikisinden öğreniyor, dediler de, allah teâlâ bu âyeti
    indirdi"

    bir diğeri:

    "allah rasûlü (s.a.) mekke'de bir köle tanıyordu. bu kölenin ismi bel'âm olup dili yabancıydı. müşrikler, allah rasûlü (s.a.) nün onun yanına girip çıktığını görürler ve : muhakkak ona bel'âm öğretiyor, derlerdi."

    bir diğeri:

    dahhak îbn müzâhim.: o, selmân el-fârisî'dir, demişse de bu görüş zayıftır. zirâ bu âyet mekke'de nazil olmuştur. selmân ise ancak medîne'de müslüman olmuştur. (selman'ın mekkede değil de medine de müslüman olduğu bilgisinin kesinliğine nasıl emin oluyoruz? bu konuda ayet mi var?)

    suudi arabistan arkeolojik kazılara pek müsaade etmiyor ancak suudi arabistan sınırları içinde muhammed öncesi devirlerden kalma antik kilise kalıntıları mevcut. suudi arabistan'da muhtemelen bir çok sinagog kalıntısı da var zira islamda yahudi köyü basma ve yahudi kellesi kesme sünneti diye bir ritüel var. bir ton hadis var mekke civarındaki yahudi köyleri ile ilgili.

    sonuç olarak geleceğim yer şurası:

    islamdaki "hadis ilmi" denilen şeyin bilimsel hiç bir kıymeti yok. çünkü hadis kitaplarının (kütüb-i sitte) orijinal el yazmaları ortada yok, somut olarak mevcut değil. farklı coğrafyalardan elde edilmiş şerhlerin birbirini doğrulaması hiçbir şeyi ispat etmez zira ortada bir de zaman parametresi var. yani buhari'nin derlemesinin 12. yüzyıla ait bir nüshası ile 15. yüzyıla ait bir şerhi uyuşuyor diye "bu iki kitap da buhari'nin 9. yüzyılda yazdığı derlemedir" ya da "buhari gerçekten de 9. yüzyılda bir derleme yazmıştır" diyemeyiz bir ikincisi hadislerin muhammed'den buhari'ye sıhhatli bir şekilde ulaştığı iddiası da absürddür. çünkü bu iddia önce buharinin sözüne "iman" gerektirir ancak buharinin orijinal el yazması ortada olmadığı için bu sefer onu şerh ettiğini iddia eden kaç kişi varsa tümünün sözüne "iman" gerektirir. bu durumda imanın şartlarına "buhariye iman", "tirmiziye iman", müslim'e iman" ve "onları şerh edenlerin tümüne iman" noktasına getirir ki absürdlük de bu noktada başlar zaten.

    dolayısıyla muhammed'in hayat hikayesine dair bütün bilgiler havadadır. yukarıda başlığı açan muhtemelen ruhsal açıdan sıkıntılı (bütün islamcılarda ruh hastalığı mevcuttur) şahsın 7. yüzyıl arap yarımadasına dair gözü ile görmüş gibi anlattığı hikayelerin doğru olma ihtimali oldukça zayıftır.

    elimizde paganist arap mitolojisinin tanrısı el-ilah tarafından kureyşte yaşadığı iddia edilen (gerçekten yaşadığını da ispatlayamayız) muhammed isimli bir araba indirildiğine inanılan bir kitap mevcuttur. aslında o kitap da mevcut değildir zira eldeki en eski tam metin kuranın hangisi olduğu bile belli değildir. zannımca en eski "eksiksiz" kuran 10-11. yy tefsir şerhlerinden birinde mevcuttur (8-9-10. yy'a tarihlenen topkapı nüshası/taşkent nüshası vs. sayfa olarak eksiktir). en eski tam kuranın nerede olduğuna dair ingilizce ve türkçe literatürde bir yayına da rastlamadım. velhasıl elimizde kendini müslüman olarak tanımlayanların tamamına yakınının doğru ve tam kabul ettiği (kimi nusayriler kuranı kutsal kitap olarak kabul etmezler ancak onlar da islam mitolojisi şemsiyesi altındadırlar) bir kitap var. bu kitapta anlatılanların bir bölümü, tek tanrı fikri, ana mesaj yahudi ve hıristiyanların kitaplarından alıntı. yukarıda değindiğimiz gibi muhammed'in yaşadığı topraklarda somut kilise kalıntıları mevcut. yani muhammed eğer gerçekten yaşadı ve kuranı yazdı ise nuh tufanı ya da bakire meryem gibi yahudi ve hıristiyan hikayelerine ulaşması pek zor olmasa gerek. ayrıca yahudi ve hıristiyanların kitaplarında anlatılanlar da kısmen sümer ve babil hikayelerinden alıntı. bunu da sümer yazı dili çözüldükten sonra 20. yüzyılda fark ettik.

    tüm dinler ve tanrılar mitolojilerden gelmedir. henüz avcı toplayıcı iken akşamları kalabalık halde ateş başında oturan ve birbirine korkunçlu hikayeler anlatarak sosyalleşen, zamanla konuşma becerisi ve kelime haznesi gelişen insanoğlu özellikle tarım devriminden sonra daha kalabalık gruplar halinde yaşamaya başlayınca ortaya doğal olarak "politika" diye bir kavram çıktı. evler ve tarlaları sabit olan ve dışarıdan başka gruplardan gelecek saldırılara karşı korunması gereken bir yapı oluştu. bu da gruptan birilerinin diğerlerinden daha önemli konumlarda olmasına sebep oldu. zamanla kabileler, boylar, site devletleri, ağalar, lordlar, krallar oluştu. bunlar oluştukça doğadan korkan, her sene bereketli mahsülü olsun isteyen, şimşekten ödü kopan, fırtınadan sakınan, güneşten çekinen birileri çeşitli hikayeler uydurdular. bunların torunları "ulan benim kos koca dedem bana bunları anlatmıştı bunlar kesin çok değerli bilgiler" düşüncesi ile her jenerasyonda atalarının uydurmalarına ve saçmalıklarına daha fazla kıymet vermeye başladı: thor şimşek tanrısıdır, gök tanrı yukarıdadır, priapos bereket verir vs. bu şekilde mitolojiler oluştu. orta doğu buğdayın ilk ekildiği yer, yani tarım devriminin gerçekleştiği yer olarak görülüyor. dolayısıyla din ve mitoloji uydurmaları orta doğuda epeyce ilerleme kaydetti. sümer, babil, pers, filistin, süryani, arap, hint falan hep birbirleri ile etkileşim halinde oldular ve geçen yüzlerce binlerce yılda jenerasyonlar üzerine ekleye ekleye mitolojileri oluşturdular. sonunda birileri olayı daha da profesyonelleşti tanrı ile kontak kurduğunu iddia etti ve bugünkü semavi dinler ortaya çıktı. tabi bu semavi dinlerin komple uydurma olduğu 17. yüzyıldan itibaren kutsal metin eleştirileri ile büyük beyinler ve çalışkan araştırmacılar tarafından rasyonel anlamda ispatlandı aslında ama çoğunluğu okuma yazma bile bilmeyen yığınlar tarafından 20. yüzyıla kadar falan pek kabul görmedi. mesela bir zamanlar %100'ü hıristiyan olan isveç'te bugün bir tanrıya inanma oranı %18, geriye kalan %82 dinlere inanmıyor ve bildiğiniz üzere isveç dünyanın en eğitimli ve en müreffeh ülkelerinden biri. norveç'te de aynı durum, orada da %78 hiç bir dinin doğruluğuna inanmıyor. almanya biraz daha geride %56'sı hiç bir dine inanmıyor * ve bu eğitim oranlarında ve gelişmişlikte dünyanın lokomotifi olan kuzey avrupalı milletler dostlarım hiç de öyle aptal insanlar değiller. bizim buralarda ise bugün ruhsal anlamda sıkıntısı olanlar dinlerin kutsal kitaplarında yazan akıl ile bağdaşmayacak metinleri sabah akşam savunmaya uğraşıyorlar.