sülaledeki en başarılı kişi ve mesleği

  • doktor var. avukat var. dünya matematik olimpiyatlarında şampiyon olan var. amerika'da hepimizin tanıdığı bildiği bi şirkette çalışan var. çok zengin müteahhit var. yine almanya'da galericilik yapan var. hangisinin en başarılı olduğu bakış açısına göre değişir. fakat ne zaman biraraya gelsek bu kişilerin tamamı bundan 6 yıl önce rahmetli olmuş emekli öğretmen babamın hayranıdır. dillerinden düşürmezler. o çok farklıydı derler. babamın siyasi geçmişi de var. gerçekten hitabeti güçlü, bulunduğu ortamda herkese sözünü, muhabbetini dinleten farklı bir kişilikti. bence başarı tamamen meslekle alakalı bir olgu değil. daha çok hayatta, insanlarda ne kadar iz bıraktığınızla alakalı. ben şunu anladım ki hayatta herşey olabilirsiniz. zengin olabilirsiniz. makam mevki sahibi olabilirsiniz. lakin, bâki kalan bu kubbede bir hoş sada imiş...

  • babam okutmadı beni. “kız çocuğu orta okuldan sonra okumaz.” derdi.
    evlendikten sonra kocam okuttu beni.

    güneşli bir yaz gününde, yeşili bol, fındığı çok, oksijeni sınırsız bir köy olan giresun yeşilköy’de, orta halli bir ailenin 3 erkek çocuğundan sonra doğdum. ilkokulu köyde okudum. orta okulu ise annemin babamı zorlaması ile ilçede bitirdim. lise mi? imkansızdı, zaten olmadı da... okumak ister miydim? çok fazla! ama çocuktum, karşı koyamazdım ya...

    “mutlu bir çocukluk geçirdim,” diyebilirim. ama okula devam edememek, içimde ukde idi.

    okumayı istediğim kadar, evlenmeyi de istiyordum. “bir an önce şehirli bir çocuk gelsin de, evlenip gideyim bu köyden,” diyordum. köy yerinde arkadaşlar arasında konuşulan konuların başında gelmesi karakterimin oluşumunda etkili olmuştu.

    sene 2002 olduğunda ve 17 yaşıma girdiğimde, geldi o “şehirli çocuk”... hem de istanbul’un merkezindendi. beyaz atı ile... uzak sayılabilecek akrabalarımızdandı da... daha ne olsun?

    kumral düz saçları ile içinde kaybolduğum ela gözlerini ilk gördüğüm zaman, “ben onunla evleneceğim!” dedim. uzun boyu, kavruk yüzüne vurulmuştum. kendi halinde, çok konuşmayan bir adama benziyordu. konuştuğu anda bilgisi ona karizma katıyordu. belki de ben cahil olduğum için, o bana filozof gibi geliyordu.

    aileme içimdeki düşünceleri söyleyemezdim. “ben çok hoşlandım, aşık oldum,” diyemezdim. söz hakkı olabilir miydi kız çocuğunun? insan değildim neticede!

    aklımdan geçenin başıma geleceğini bilseydim, içim içimi yemezdi. babamın aklında da beni, benden 4 yaş büyük olan bu yağız delikanlı ile evlendirme fikri varmış. bana annem üzerinden konu gelince, ayaklarım yere basmayı bıraktı. yeşilköy’ün ağaçlık alanı artık tozpembeydi benim için. mutluluğumu kelimeler ile anlatamıyordum.

    3 ay içerisinde evlendim. birbirini tanıma aşaması diye bir şey olamazdı. zaten ben de istemiyordum. cahildim bir çocuktum neticede.

    evlenmeden önceki tozpembe dünya, evlendikten sonra değişti. 2 yıl süren evliliğim boyunca, çok konuşmayan adamın aslında sinsi olduğunu anladım mesela. defalarca aldatıldım. babamların bilmeyeceğini, benim aileme yansıtmayacağımı, boşanamayacağımı, olur da boşanırsak babamın arkamda durmayacağını bildiği için çok rahat davrandı. ve tabii ki maddiyat... ben okumamıştım. bir mesleğim de yoktu. eşime “bağımlı” bir hayat yaşamak zorundaydım. çaresiz ve mutsuz iki sene geçirdim.

    sayısını bilmediğim aldatmaların sonunda, artık dayanamayıp, tüm kanıtları toplayıp, mahkemeye sundum ve boşandım. babam ise hiç şaşırtmadı. çocuklu bir kadındım ben. “artık bozulmuştum”... reddetti beni hiç düşünmeden. annem, babamın tehditlerini içi yana yakıla karşıladı. ağabeylerim babamın sözünden çıkamazdı.

    boşandıktan sonra ara işlerde çalıştım. bebeğim yanımda ve istanbul’un ucuz semtlerinden birinde kalıyordum. yaşlı ev sahibim nedime teyze, hayatıma yakın bir geçmişi olduğu için halime acıdı ve neredeyse bedavaya yakın bir ücret karşılığında eski evini bana kiraladı.

    evliliğimde yaşadıklarımın sonucu oluşan buhranlı hayatım, içimde ukte kalan “okuma isteğini” ortaya çıkardı. hem çalışır, hem okur, hem de bebeğime bakabilirdim. liseyi açıktan bitirip, üniversitenin işletme bölümünü kazandım. üniversiteyi okurken 4,5 yaşına gelen bebeğimi hafta içi ev sahibim nedime teyzeye bırakıyor, okula gidiyor, ders bitince işe gidiyor, akşama doğru eve geliyor çocuğumla ilgileniyordum. geceleri ise ders çalışıyordum.

    yorucu geçen günlerimde içimdeki hırs, bana bitkinlik hissettirmiyordu. nedime teyze pazar günü öğleden sonrası için de kızımı alıyordu. bana uyuma imkanı sunuyordu.

    nedime teyze memur emeklisi bir kadındı. yaşadığı hayatı anlatmak uzun zaman alacaktır. özetle; benim hayatım kadar zorluymuş. onun artısı, kendisini okutan ve desteğini esirgemeyen bir babasının oluşu imiş. dolayısıyla boşandıktan sonra aile desteği ile kolayca hayata tutunmuş. ona gerekli olan bir “nedime teyze” ihtiyacı olmamış. benim ise şansım onun ile tanışmak oldu.

    bu şekilde işletme bölümünü bitirdim. yaşım 26’ya gelmişti. orta ölçekli bir firmada başlayan çalışma hayatım, kurumsal bir firmada devam etti. 2013 yılından beri bu kurumsal firmanın insan kaynakları biriminde çalışıyorum. kendi kendime maddi manevi yetebiliyorum.

    hayat ile aram uzun süredir çok iyi. 2011’den beri artık daha fazla gülüyorum. daha özgürüm. ayaklarımı yere daha sağlam basıyorum. kendimi daha çok seviyorum... ama nedime teyzeyi kendimden daha fazla seviyorum. yalan yok!

    annem ile gizli saklı görüşsek de babam ile hala küs durumundayız. kendisi bana küs aslında. bugün telefonunu açacağını bilsem şimdi ararım. yüzüme bakacağını bilsem, hemen giderim yanına. ama çok inatçıdır!

    “babam okutmadı beni”, “kocam okuttu beni” demiştim ya... aslında kocam sayesinde okudum, ben. iyi ki evlenmişim... iyi ki kızım benim kızım olmuş... ve iyi ki nedime annemi tanımışım...

    bizim sülalede en başarılı kişiye gelince. belki doktor, avukat, mühendisler arasında seçmem gerekiyor olabilir ama hayat şartlarını göz önüne almam ve kadın olmam sebebiyle sülaledeki en başarılı kişi kuşkuşuz benim... ve bunu söylemekten gurur duyuyorum.

    doktor olmak isteyen 17 yaşındaki kızımın da okulunda çok başarılı bir öğrenci olması ise ayrıca başarımı taçlandırıyor diye düşünüyorum...

    edit: bilgi birikimi yüksek, vicdanlı, ne yaptığının bilincinde ve güvenli kadınlar yetişmesi dileğiyle... geleceğimiz olan çocuklarımızı yetiştiren yine kadınlar olacaktır.

  • 1 yaşında babası, 13 yaşında annesi öldü. 14 yaşında köyünden kalkıp gurbete çıktı. önce bursa’da sonra istanbul’da köylülerinin dükkanlarında garson olarak çalıştı. 26 yaşında, abisi veremden öldü. dükkan açtı olmadı. yine açtı. bu sefer tuttu. istanbul’da 1 bina, 2 daire, köyünde de yazlık yaptı. 2 çocuğunu okuttu, birini öğretmen, diğerini mühendis yaptı. 2 yıldır hasta ve alzheimer’la mücadele veriyor. anne, babasız sıfırdan gelip hayata tutunmak benim gözümde hazır baba parasıyla bilkent’te yüksek lisans yapmaktan çok daha büyük başarıdır. babam..ömrün uzun ve sağlıklı olsun. babanızın kıymetini bilin. hastayken bile varlığı yetiyor insana.