sözlükteki yardım kampanyalarından gına gelmesi

  • yıllar yıllar evvel bu toplumsal duyarlılık işlerinde vakit geçiren bir arkadaşımla sohbet ederken en klasik hümanitaryan-insaniyetçi yardım geyiğine gelmişti sıra: bir sürü denizyıldızı karaya vuruyor ve ölüyorlar, sen birer birer denizyıldızlarını geri denize atıyosun. evet toplamda bir şey değişmiyor, bir sürü denizyıldızı ölüyor ama o denize attığın bir tane denizyıldızı için çok şey değişiyor. bu ilkokul iki seviyesi etik temelin köküne birazdan işeyeceğim.

    bu sözlükte özellikle son 3-5 yılda acayip bir x bebeğe yardım edelim, y çocuğa para verelim tipi bir yardım kampanyası buhranı yaşanıyor malum. gelsin lösemili bebek, gitsin kanserli çocuk, yoksul dede falan fıstık. bir kısmımız güzel egolarını ışıldatırken yine de neden diye sormalı tabi. neden kendine 100binlerce talihsiz arasından bir ego objesi seçen yüce sözlük halkı hep beraber o talihsizin üzerinden büyük bir kendini tatmin sürecine giriyor?

    bunun bir sürü cevabından bir ikisine değineyim. birincisi ve en görünür olanı elbette ve her zaman ekşi sözlük'te sevilen yazar olma rehberinde değindiğimiz bazı yazarların bu olaydan inanılmaz bir sembolik gelir elde etmesi. bu gelir kazandıkları sempati, imaj, hayranlık vs. tabi. tıpkı klasik hollywood ünlülerine danışmanlık yapan serserilerin onyıllardır keşfettiği afrikadan, asyadan çocuk al geyiği gibi. dünyada ne kadar ünlü var, eğer bir pr firması ile çalışıyorsa sağda solda bir gariban talihsiz grup bulup onlara yardım ederken resmini çektirir, gazetelerde bastırır. bu imaj düzeltmek, ideal bir imaj yaratmak için olabilecek belki de en iyi yoldur. aynı şekilde sözlükte de kendine bir talihsiz bulup, gidip o çocuğun babası ile falan konuşan star adayının yanına yaklaşılmaz. güney amerikalı yerlilere hristiyanlığı getiren misyoner adanmışlığı ve inancı ile yaptığı işe inanır, hepimizi de kendi dinine çağırır. bizlerin o taihsiz insana karşı hissettiğimiz tüm duygu tellerini tın tın çalar, üst üste yazdığı "evet küçük kızımız çok hasta ama aile sağlam duruyor arkadaşlar" entryleri ile bildiğin sone besteler. niye? çünkü bize yaymaya çalıştığı din, bizi en savunmasız yerimizden yakalamıştır: yıllardır büyüttüğümüz insana dair tüm duygularımız, artı o talihsizin birgün kendimiz ya da bir yakınımız olabileceği ihtimali. o da bunu çok iyi bildiği için sömürür allah sömürür. nasıl ki bir misyoner kendi dinine ikna ettiği tüm inananların gözünde bir iyilik, inanmış ve adanmışlık, hatta hayranlık öznesi ise, bu sözlük yazarları da bu talihsizlere yardım etmek için yaptıkları çağrılara cevap verenler için benzer bir yerdedir.

    bu belki ilk sebep ama dahası var. birincisi mesela, yardım işini çok etkili ve rasyonel bir şekilde yapan bir sürü sivil toplum kuruluşuna çok da tamah etmez bu yardım gönüllüleri. elbette severler, hatta birkaçına ne kadar yüce kuruluş diye entry girmişlerdir ama, 100bin lira toplayıp bu parayı mesela löseve bağışlamaz. onun yerine lösemili bir "küçük elif, ali, mazlum vs." bulması gerekir. ancak bu hem yardım edeni hem de yardımı organize edeni tatmin edebilir: bir vampir gibi, görünebilir acıya ve görünebilir ve elle tutulur bir acı çeken insana ihtiyaç duyarlar toplu tatmin şölenleri için. her iyi filantrop iki şeye ihtiyaç duyar; acı içindeki bir insan, ve onların acısını nasıl paylaştığını ve para gönderdiğini anlatan kendi imajı. sinsice "aman yüce gönüllü hasanbey, elifhanım bir çocuğu yaşattı" derken aynı zamanda kendisinin de orada olduğunu haykırıyordur. sonra hasanbeyler, elifhanımlar bi de bu, birbirini ağırlarlar uzun uzun, meşru meşru.

    ekşi sözlükte yazdıkları o talihsizin acısının kendilerini ne kadar üzdüğünü anlatan entry, bizlere verdikleri vesikalıklarıdır. bizlere ne kadar iyi bir insan olduklarını, ve bu sebeple kendilerini sevmemiz gerektiğini haykırırlar. dünyanın en büyük kaptalisti olup filipinli bebelere bilgisayar parçalarını yaptırır ama gidip afrikada bebeler ile fotoğraf çektirmekten imtina etmez. sıklıkla bir pr çalışmasının ötesinde, kendileri de sevilmek isterler. çok sevilmek isterler. sevgi bağımlılık yaratır, bu sebeple mesela bu kampanyaları organize eden birini tekrar tekrar aynı şeyi yaparken görürüz. talihsizlerin varlığı, onların bizlere sunup bizden sevgi ve takdirimizi istemeleri için fırsat olur. gerçek hayatta şu dünyanın gördüğü en kişiliksiz, en yavşak, en yapmacık adam olabilirler ama o kanserli çocuğun başını okşarken koydukları fotoğraf ile hepimizin kucak dolusu sevgisi ile yıkanırlar. ayrıca bu şekilde kedilerini de ikna ederler iyi birer insan olduklarına.

    çünkü mesela toplumsal kurtuluş meseleleri ile ilgilienmezler. insanlık için hiçbirinin bir planı falan yoktur. bize o talihsiz hasta çocukları kullanarak kurdukları tahttan seslenirler: "ben de gençken öyle şeyler yaptım ama aslında hepsi saçma ve aptalca sözlerinizin." ne söylediğimiz bir önemi falan yok, çünkü onun için tek gerçek bbir yerlerde bir kanserli çocuk bulup ona para toplamakatır. çünkü o bunu yapıyordur. tutup bir tane denizyıldızını denize atmak kadar gerçek bir şey var mıdır bu dünyada? hadi sıkıysa bu tipe karşı çık, yapıştırır bebenin gözü yaşlı anasının fotoğrafını, bağırır jesus krayst gibi: buna tapacaksınız!

    bilmiyorum bir tek ben mi böyle hissediyorum ama, gerçekten gına geldi bu toplu yardım histerilerinden, birbirini amansızca öven filantroplardan, yaptıkları işin sorgulanamazlığından şüphe duymayan sevgi ve ilgi hastalarından. istanbulun tüm bodrum katları iki ekmeğe bakan suriyeli talihsizler ile doluyken, ege denizinde her allahın günü çocuklar boğulurken, kürt illerinde çocuklar alınlarının şakaklarından vurulurken, 300küsürbin lira toplayıp bunu bir süper kahraman edası ile sahibi talihsiz çocuğa ulaştıran insanlardan gerçekten gına geldi. hayır madem çok fazla yardım etmek istiyorsun talihsizlere, bir kooperatif kur, bir suriyeli aş evi kur, kürt çocuklar için bir yürüyüş örgütle, git ayvalıkta yunanistana geçmeye çalışan çocuklar ve aileleri için bir şeyler yap. yok ama o hem çok daha fazla emek ister, hem gelip ekşi sözlükte yaptığı şekli yapamaz çünkü kendisine acı içinde bir çocuk lazım acilen. hem bakarsın o yaptığı gerçekten bir şeye derman olur, aman allah göstermesin....

    edit: bir kişinin bile hayatı kurtulsa ne güzel diyorlarmış bak hee kıyamam ben bu sevgi kelebeğine. ben adam diyorum ki senin o yoksulu, talihsizi kullanarak yaptığın şey önce kendin içindir, çünkü biraz rasyonel düşünürsen atıyorum 300bin lira ile çok ama çok daha fazla çocuğa başka şekillerde yardım edebilecek iken, sen gidip yanında foto çektirebileceğini seçiyorsun. artı bu işte uzmanlaşmış lösev gibi kurumlara da vermiyorsun mesela parayı. o para bir doktorun maaşı olsa belki daha hayırlı olacak ama yok, sana bizzat bir sakat, hasta, talihsiz lazım. bak başlamışlar hemen, "ama bir çocuk, bir yavrucak, bir can parçası" diye. yavrum ben sana yapma mı diyorum? git kooperatif kur diyorum, aş evi kur diyorum, başkaları için örgütlen, sürdürülebilir bir şey yap diyorum. bunları yapan insanlar var git onlar ile tanış diyorum, bir baltaya sap ol kendi imajın için bir garban bulup onunla uğraşacağına diyorum. hala aşağıda ben yine de yardım edeceğim yazan var. et bir tanem de önce bir sürdürülebilir yardım nedir onun üzerine düşün, sonra herkesin birbirine yardım ettiği bir etik üzerine düşün, düşünelim, hatta gel o yardımı dayanışma olarak tekrar okuyalım? sonra dayanışma ağları, ve kooperatifler üzerine konuşalım, birlikte kuralım (inanmazsın kurulmuşları var). yok ama bizimki bir talihsiz bulup ona para verecek, ancak öyle tatmin olabiliyor.

    edit iki: öyle bir tanecik başlıkmış neden gına getiriyor anlamamışmış. dünyanın en büyük puştlarının böyle bir gariban bulup hayatlarına devam edecek ahlaki değer ve kendini-doğrulamaya/meşruiyete ulaşmaları canımı sıkıyor abidin. ne kadar büyük kapitalist hatta büyüğü de bırak anglosaksonlarda küçükleri bile bir vakfa sahiptir, afrikada bir köye yardım eder. şirketin bir duvarı afrikalı bebeler ile kaplıdır, ve hatta inatla şirkete yolu düşenlere sizlerde vakfımıza yardım etmek ister misiniz diye sorarlar. niye? çünkü senin koklayarak bulduğun şeyi şirketlerin prcıları çok iyi bilir; zor durumdaki bir garbanın resmi ve onlar için yaptıklarını anlatarak ahlaki olarak kendini meşrulaştıramayacak iş yoktur. mafya babaları bile çok iyi bilir bunu. sen de.

    edit üç: çok büyük puşt olmayıp pek iyi insanlar olanları için ise şöyle bir sıkıntım daha var. bir sürü genç farklı şekillerde, farklı yollar ile insanlar daha iyi yaşasın, toplumumuz daha yaşanabilir olsun, daha kardeşçe, daha eşit, daha güzel yaşayalım diye hayaller kurup bu amaçla hapislere düşüyor, hatta hayatlarını veriyorlar. ama bu filantrop pek güzel efendi, tüm bu insanların yapma biçimlerini kınıyor, hedeflerini saçma buluyor, hepsini çocuklukla, saçmalamakla, beyni yıkanmış olmakla suçluyor. bu verdiği üç kuruş, çektirdiği bir foto da bunu yapabilmesine imkan tanıyor. dünyayı daha iyi bir yer yapmak için hayatlarını veren insanlar mal, ama bu sağa sola o çocuğa ne kadar üzüldüğünü yazan, hiçbir risk almayan hıyar çok haklı. lanet olsun meşruiyete abidin.

    edit dört: çocuğum siz gerizekalı mısınız? bunca yazıya, kesin hiç acı çekmemiş ondan diye mi karşı çıkacaksınız? burada sorun zor durumda olan insanın yardım istemesinde ve yardım bulunca elbetki çok sevinmesinde değil, bizzat senin 1-hem kendi mantığı içinde bile irrasyonel, 2- o kendi mantığı da zaten derinlerınde yoz bir şey yapıyor olman da. nasıl bir ahlaki üstünlük kuruyorlarsa küçücük bebelerin hayatları üzerinden, gelip başkalarının insanlığından şüphe etme hayası görüyorlar kendilerinde. yaptıkları yatırımın karlılığına bakar mısın! dünyanın en alçak, düzenbaz insanı olsan da bir talihsize 50 lira verip, başkalarının iyi yaşaması için hayatını riske atan insanlara ahkam kesebiliyorsun. bir insan gerçekten alçaklığını ancak bu kadar ucuza kapatabilir.

    işşallah yarın bize işin düşerci editi: canım arkadaşım, dünyalar güzeli insan. senin için özet geçeceğim, belli ki okumaya çok alışkın değilsin. senin içindeki başkalarına yardım etme arzuna şapka çıkarıyorum. nihilizimden hiç ama hiç haz etmem. senin gibi iyi bir şeyler yapmaya çalışan insanlar olmazsa bu dünya sırtlan çöplüğüne döner. ama...

    burada dönen dolap sen farkında olsan da, olmasan da, bilerek bir parçası olsan da, olmasan da üzerine konuşulmayı hak ediyor. azıcık aklı çalışan birisi eğer zor durumdaki çocuklara yardım edilecekse bu işi en optimum şekilde yapmaya odaklanmış, yıllar içinde operasyonlarını çocuklar için maksimum yarara ulaşacak şekilde biçimlendirmiş bir kuruma yardım edilmesinin, bir üçkağıtçının bir yerden bulup çıkardığı bir talihsize yardım etmekten çok daha mantıklı olduğunu kavrar. zor mu bunu anlamak? bak bir arkadaş şuraya yazmış bir şeyler: (bkz: #57536168)

    e bunu anlama bu kadar kolay da peki neden hala bir kısım insanlar hala yaptıkları şeyde ısrar ediyor? aha işte yukarıdaki tüm sebeplerden dolayı. artı hem utanmazca x bebeğin belki 4 farklı bebeğe profesyonel yardım kurumları aracılığı ile çok daha verimli bir şekilde dağıtılmasına engel oluyorlar hem de yukarıda anlattığım her şeye. ama yarın senin de işin bize düşer diyen arkadaşım, benim işim düşerse, bencillik edip kendi çocuğumun diğer çocukların önüne geçmesi için yırtınabilirim, hakkımdır. ama sen biraz akıllı biriysen, o yardımını nasıl optimize edeceği üzerine iki dakka kafa yorarsın. yormuyorsan sebebi yukarıda anlattıklarımın hepsidir, gitmesin zoruna kendinle tanışmak.

    tamam bu kadar gerisini okuma zaten anlamazsın.

    son olarak bir de bu işin neoliberalizm ile ilişkisine değineyim. birkaç arkadaşım makro levelde de bahsetsek iyi olurdu dedi ondan. neo liberalizm hepimizin bildiği üzere devletin küçülüp, elindeki tüm mülk ve operasyonları şirketlere bırkması demek. devlet ptt'yi, petrol ofisini satabilir ama iş bununla bitmiyor. bir de hastaneleri satıyor mesela, ünversiteleri satıyor, yaygın sağlık sistemini satıyor. sattıkça bizim padişahgiller ve çevresi zenginleşiyor ama o bir dursun.

    bu çocukların bu kötü durumu için 50 lira verirken, polisin saldırdığı özelleştirmelere karşı eylem yapan üniversite öğrenicilerinin büyük ihtimalle senden çok daha faydalı bir iş yaptığını unutma. onların senden çok daha halkını, o talihsiz küçük çocuğu sevdiğini unutma. o küçük çocuğa verdiin elli lira elbette iyi güzel, ama o çocuk için polisten dayak yemeyi, sicinin bozulmasını göze alabilir misin? alanlar var. senin çocuğun doğru düzgün sağlık sisteminden yararlansın diye işinden atılan ses üyesi sağlıkçılar var. ver yine o elli liranı nereye veriyorsan, ama senden çok daha fazlasını riske atan insanları anmadan aman geçme. hele hele 50 - 100 liran için çocuğunun rıskını dahi riske atan emekçileri, öğrencileri, halkı ile birlikte duranlara sakın yukarıdan bakma, dünyanın tek hümanisti senmişsin de ötekiler pek kakalar çünkü politiklermiş gibi.

    politika işte tam da o çocuklara gerçekten nasıl yardım edebilirim diye düşünmektir. zenginin yoksula lütfettiği kadar verdiği, ve verirken tirajını da artırdığı filantropiden, yoksulların, orta gelirlinin, mahalelerin, sitelerin, arkadaşların birbirini aktif olarak desteklediği birlikte yaşama biçimlerine geçebilmek, kooperatifler ve daha bir çok dayanışma ağı biçimine aşina olmaktır mesela. çünkü bulduğun bir yoksula yardım edip sağa sola çok ahlaklı ve makbul pozu keserken hem bu neoliberal politikaların devam edebilmesine yol acıyorsun, hem de senden çok daha cesur ve başkalarını düşünen insanların mücadelelerini küçümseme cürreti gösteriyorsun. unutmayın herhangi bir amerikan savaşına sadece abd ordusu değil tüm abd ve birleşmiş milletler ngoları birlikte hazırlanır. bu yoksula, savaş mağdurlarına yardım eden siviltoplum kuruluşları olmadan savaş düşünülemez bile. sivil toplum kuruluşları çoktan savaş ekonomisinin bir parçasıdırlar, bütçeleri dudak uçuklatır. evet milyonlarca hayat kurtarırlar, hani çok seviyorsunuz ya, bu sayede savaşlara da bir nevi meşruiyet sağlarlar.