sözlükçülerin hatun düşürdükleri alakasız yerler

  • siz var ya asla dusman topraklarina dusmemesi gereken birer sikiş makinesisiniz.

  • (bkz: ziyaaaa)

    kızılay'dan batıkent'e gidiyorum. kızın biri kafeste muhabbet kuşu taşıyor. yanım boşaldı geldi oturdu. sonra elini çüküme attı. napıyorsun yeeaa demeye kalmadan uyandım.

    bu da böyle bir anımdır.

  • telefonun yanlış düşmesi, yani hattın aradığım numaraya değil, yanlış bir numaraya bağlanması.

    ne mi oldu sonra o hanımla? eşim oldu.

    ancak hattın azizliği kadar benim cevvalliğimin de katlısı var tabii ki sonuca. sesini öylesine beğendim ki, her şeyi göze alıp yeniden aradım ve kapatacağından korkarak hayatımda konuşmadığım bir hızda konuşarak "türkiye'ye yeni geldim ve yalnızım, sakın yanlış anlamayın, acaba biraz konuşmak istesem sınırı aşmış mı olurum?" diye sordum. söylediklerim belki yarı doğruydu, ama dürüstlüğüm tamdı.

    önce biraz duraksadı, sonra -sanırım saflama heyecanıma bakıp- "bundan tehlikeli bir dallama çıkmaz" diye karar verdi ve o inanılmaz tatlılıktaki gülüşü ile "peki" dedi... başladık konuşmaya.

    tam altı ay birbirimizi görmeden telefon ile flört ettik. o zamanlar telefon bir kez aranan hatta bağlanınca bir "mükaleme" yazardı. yani dakika başı kontör atmazdı. internet değil, bilgisayar diye birşey bile olmadığından (bilgisayara "aybiem" [ıbm], "elektronik beyin" veya "kompütür" denirdi, ayrıca bu aletin günün birinde kişisel kullanımının olacağı bile pek akla uygun gelmezdi)resimlerimizi zarf içinde ptt aracılığı ile yolladık. (belki de bu yüzden yaşıtlarımın tersine, gençlerin birbirlerini görmeden internet aracılığı ile aşık olabilmeleri bana hiç garip gelmemiştir.)

    bir sene sonra evliydik.

    acaba kader denen fenomen, bilimsel düşünceye sahip kişilerin inandığı gibi bir saniyelik mekanik hatalara bağlı mı yazılıyor? yoksa saniyelik mekanik hatalara egemen bir şeyin yönetiminde sürüklenen canlılar mıyız? yani kader üzerinde erkimiz yok mu? yoksa ürettiğimiz düşüncelerin frekansları ile davet ettiğimiz enerjiler (metafizikte "benzer, benzeri çeker") kendi yapılarına uygun biçimde eklemeler mi yapıyorlar gelecek modelimize?

    ben son seçeneğin doğru olduğuna inanmışımdır, bunun altıını çizeyim. çünkü yaptığım herşeyin geri yansıması olduğunu müşahede edecek bir yapım var, ya da öyle sanıyorum. bu durumu ise yaşamda "kesin, sekmez, bir adaletin olduğu" şeklinde de yorumluyorum. eş deyişle kişinin yüzleştiği çok şeyin tohumları kendisi tarafından atılıyor önceden.

    eşim ile tanışmama neden olan o telefon bağlantı hatası için ne gibi bir tohum mu attım? basit: çok aradım! arandım! telefonda ona söylediğim gibi gerçekten yeni dönmüştüm türkiye'ye, ama yalnız değildim. birini bulmak için önüme gelene atlıyordum. hayır, kalp kırmıyordum, can yakmıyordum... sadece arıyordum, savaşıyordum.

    yaşam, savaşanlara, ama doğru metotla savaşanlara, savaşmak ile saldırmak arasındaki kesin çizgiye saygı duyarak çabalayanlara bu yüzden daima, eninde sonunda, bir yeni sayfa, bir kapı açar. yardımsever tanrılar da, allah da, insanın kendi yönlendirici bilinç altı da (inanç her ne ise) boş oturup herşeyin kendisi tarafından verilmesini bekleyenlere uzaktırlar. kuran'da "siz beni zikredin ki, ben de sizi zikredeyim" (bakara 152) denmiş olması, "cihanşümul" olduğuna inanılan bir yaratıcının bile "ilk adım" beklediğini deklare ettiğini göstermektedir!

    başarısızlıktan korkmak ise anlamsızdır; çünkü zafer, daima hasar ister. mevlana'nın dediği gibi: "ayağa batan diken, güle yaklaştığını gösteriyor olabilir.

    nerden başladık, nereye geldik...

    sözün özü: haydi, kalın ayağa... ve yeniden meydan okuyun hayata...

  • banka kuyruğu.

    benden hemen önce gelen kadın numaratörden yanlışlıkla iki tane fiş aldı. ben de bi tanesi boşuna gitmesin diye kadına, "numaranızı verir misiniz" dedim. cep numarasını verdi aq nasıl oldu ben de anlamadım.