sözlükçülerin bizzat konuştukları en ünlü kişi

  • oscar’lı oyunculardan, meşhur şarkıcılara, nba basketbolcularına kadar çok insanla konuştum yalnız benim için en ilginçlerinden biri ajda pekkan ile diyaloğum.

    bodrum’un en lüks mekanlarından birinde bar şefiyken yoğun bir anda bloody mary kokteyli istedi. o kadar yoğunluk arasında kendisinin siparişini öne alıp hızlıca bitirip gönderdim. sonra birden kokteyle alkol koymadığımı farkedip şikayet etmesinden çekinerek yanına gidip ‘kokteyliniz nasıl olmuş?’ diye sordum. süper star kokteylimi çok beğenmişti.

    kadırgalı olması ile meşhur reis’in saray sanatçılarından biri de ramazanda mojito içerken sodaymış gibi, alkolsüzmüş gibi hazırlamamı isterdi.

    bir kere de ingilizce bilmeyen turizm polisleri ile isveç prensesi madeleine arasında tercümanlık yapıp ülke diplomasisini bir üst seviyeye çıkarmıştım.

  • (bkz: recep tayyip erdoğan)
    + merhaba asker!
    - soul!
    + nasılsın?
    -soul!
    + sizler de sağ olun.

  • sayılır mı bilmiyorum, bir keresinde caddebostan sahilde ajdarı görmüştüm, aaa ajdar dedim ve adam bana şöyle bir bakıp hıh deyip gitmişti.

  • rte: 2002 seçimleri öncesi çalıştığım kurumun tuvaletinde ellerimizi yıkarken aynadan bakıp nasıl gidiyor delikanlı demişti.

    ahmet necdet sezer: askerliğimde paltosunu tutmuştum, sağol evladım deyip tutturmamıştı.

    aytaç yalman: yine askerde, üç tane uzun dönem er yüzünden fırçasını yemiştim. allah rahmet eylesin.

    hulusi akar: amk böyle askerliğin. (2004 kara harp okulu) sabahın altısında düzgün süpür lan sünepe demişti.

    daha var ama uykum geldi.

  • (bkz: donald trump)

    sene 2018, buenos aires'te mal gibi dolanıyordum. kirchner center civarında tiyatro vs. ne var ne yo bakayım diye gezerken kalabalığı gördüm, alla alla falan diyerek yürüyorum bi anda da kalabalıktan kaçıyorum, ufak merdivenler vardı yanda takılıp düştüm kaçarken. neyse kendime geleyim diye köşede bi yerde azıcık oturdum kalabalığı izliyorum, azaldı gitti sonra attım kendimi bu kirchner centerin içine, sol yanımda siyahi bi abi ispanyolca ne yapıyorsun burada dedi, önümde de kamera duruyor, fotoğrafçıyım dedim ingilizce. fotoğrafları göster dese rezil olacaz, kaldığım airbnb balkonundaki masayı çekmişim. buradan dedi, gösterdiği yerden girdim içeri. dedim ben nereye düştüm amk, bi yandan da seviniyorum maceraya gel diye.

    girdiğimde ilk gördüğüm manzara, karşımda hayvan gibi bir koruma ordusu çemberde de trump. gözlerime inanamadım dedimacaba kostüm şov falan mı var, ünlü benzerleri mi. meğersem g20 zirvesi varmış, kendime gelip resepsiyon gibi yerin yanındaki kocaman pankartları görünce ayıktım. korumalardan birine trump'ın fotoğrafını çekebilir miyim ben de amerikan vatandaşıyım deyip pasaportumu gösterdim. kendisine benim de queensli olduğumu ve fotoğrafını çekmek istediğimi söyleyerek seslendim. adanalıyık allahın adamıyık diyecek halimiz yok, bürokrasiye yakışmaz. gidip konuştular izin verdiler, sonra bi iki poz aldım yalandan makinayı da yanındaki hatuna verip fotoğraf çekmesini istedim, olmaz dediler korumalar araya girdi, cep telefonu ile olabilir ancak deyince çıkardım telefonu selfieyi yapıştırmak için, hop arama. abicim taşaklara kadar elleyerek aradılar trump da bi yandan biriyle konuşuyor bi yandan bana bakıp sırıtıyor. neyse gittim yanına verdim telefonu hatuna çekti fotomuzu. hatta hatun çok tatlı davranmıştı, bu yüzden adına dikkatlice bakıp not almıştım sonra bakarım kimmiş bu diye. (bkz: madeleine westerhout)

    azıcık muhabbet ettik, dedim ben sizi destekledim vs., yalan tabii... bunu der demez bana direkt aksanımdan dolayı gerçekte nereden göçmesin dedi saçına sıçtığım sayın amerikan başkanım. dedim türkiye'den, bizim türkiye ile çok iyi ilişkilerimiz var dedi. dedim allah bozmasın... hatta bu hafta erdoğan ile görüşeceğiz dedi. biraz daha zorlasam toplantıya ben de girecektim, ülkemizi düşünerek zorlamadım.