psikiyatrik hastalıkların esas sebebi

  • hasetten ve hınçtan doğan ruhu boşaltma süreci çok sıkıntılı sonuçlara varabiliyor. yani bir sorunla karşılaştığımızda bunu birlikte düşünebildiğimiz bir yakınımız, eşimiz dostumuz ya da terapistimiz yoksa bunlar içeride kalıyor. içeride kalan bu olumsuz düşünceler de zihin için dayanılmaz bir acı vermeye başladığında dışarıdaki en yakınımıza kusmaya başlayabiliyoruz. o insan da bundan kaçtığında bu defa acı ikiye katlanıyor çünkü hem bir çözüm bulamamış hem de bir yakınımızı kaçırmış oluyoruz. bu süreç tekrarlandıkça yalnızlık artıyor. artık hem yalnızız hem de acılıyız.

    bir yetişkin için çok zor olan bu durumu bir bebek yaşadığında zavallı bebek tarifsiz acılar içinde yaşamını kurtarmak için ruhunu öldürmeyi seçebiliyor. en alasından hastalandırıcı bir süreç işte.

    wilfried bion'un "bağlara saldırı" kuramı var mesela bunları anlatan. bu kuramda alfa ve beta öğelerden bahsediyor. alfa öğeler düşünceyi geliştiriyor iken beta öğreler saldırı (yansıtma) araçları. beta öğeleri alfa öğelere çevirmek için bebeğin zihnindeki acıyı alımlayabilen ya da hayalleyebilen (reverie) bir anne figürüne ihtiyaç var. çünkü bebek acısından/acısını konuşamaz. anne bu kapasiteye bir nedenle sahip değilse bebekten kaçar ya da algılayamaz . böyle olunca da bebek acısıyla başbaşa kalır ama zihinsel örgütlenmesi henüz yeterli değildir bunun için. böyle olduğu için de zihni çöker baskının altında. winnicott "çöküş korkusu zaten yaşanmış bir çöküşten duyulan korkudur" der mesela. kendimizi savunuruz çökmemek için ama zaten çökmüşüzdür ve bu savnmalar o enkazı görünmez kılmak içindir.

    tüm mesele başkalarının acısını almak, yaraya merhem olmak meselesi. acı var çünkü doğuyoruz ve çünkü öleceğiz. ama acıyı alan yoksa bu acı hasede dönüşerek saldırmaya başlıyor. dünyada neden bu kadar savaş var? çünkü bioncu düşünceye göre düşünürü olmayan beta öğeler havada uçuşuyor ve bombalar, katliamlar halinde patlıyorlar. bir düşünce aygıtının gelişmesi için önce bir düşünüre, bizim için düşünen birine ihtiyacımız vardır. onda sakinleriz, doğum travmasını atlatırız ve düşünmeyi deneyimleye deneyimleye beta öğeleri alfa olanlara çevirdikçe düşünme aygıtımız gelişir.

    adı konulmamış dehşetler der mesela bion. acılarımız o kadar tarifi imkansız yoğunlukta olabilir ki adlandıramayız bile. ne yaşadım ben deriz. bu travmadır işte. tarihimizi silip atar. kronoloji kaosa dönüşür. acıdan kaçtıkça savunmalar geliştiririz ve bu savunmalar inkara dayandıkça geçmişteki acılar iyice gözden kaybolur. artık anımsamadığımız bu acıyı başkalarında da görmek istemediğimiz için kaçmaya başlarız. başkalarına kulplar takıp onların hayatlarına haset ederiz. haset ettiğimiz insnalara da yaklaşamayacağımız için yalnızlaşırız. oysa bu dehşetleri tarif edebilseydik rahatlayacak, bağ kurabilecek, beta öğeleri alfa öğelere dönüştürerek üstesinden gelebilecektik. ama bunu yapamadıkça tüm olumsuzluk dışarıda beta öğeler halinde saldırmasın diye çevremizi boşaltır, yalnızlığa gömülürüz. oysa yalnız bir kişi aslında sadece acısından dolayı yalnızdır. çaresizdir dehşeti içinde.

    bir çare var mı? dayanışmak gerekiyor. sağlıklı hisseden çevresindeki sağlıksız hissedene yardım etmeli. bizim türkyie olarak sıkıntımız şu ki "biz-onlar" ayrımının paranoid yapısı bu beta öğeleri iyice tırmandırıyor ve toplumu paramparça ediyor. oysa kurumlar, enstitüler, örgütler bu süreçlerde yardımcı olabilir insanlara ama türkiye'de hemen her şey dağılmış durumda bu karşıtlığı beslemek ve oy toplamak için. çok tehlikeli olan şey bu.

  • on senedir psikiyatristlerde dolanan, borderline kişilik bozukluğu ve bipolar bozukluk tanıları olan biri olarak sorunumun anda kalmamak olduğunu öğrendim ve iyileştim, artık andayım ve iyiyim, teşekkürler sözlük.

  • fazla farkındalık.

  • "genetik faktörler ve çevresel faktörler" başta olmak üzere, çok farklı sebeplerle psikolojik rahatsızlıklar ortaya çıkabilir.

    insan vücudundaki her hastalık gibi, ruhsal hastalıklarda da erken tanı ve doğru teşhis çok önemlidir. yanlış konulan teşhisler ve bunun sonucunda yanlış verilen ilaçlarla, kişinin psikolojik hastalıkları dahada şiddetlenebilir veya farklı psikolojik hastalıklar tetiklenebilir.

    kendi yaşadıklarım ve gözlemlerime dayanarak naçizane tavsiyem; eğer psikolojik bir hastalığınız olduğuna inanıyorsanız veya bununla ilgili size bir teşhis konulduysa, bunu ikinci veya üçüncü farklı bir doktora teyit ettirerek bir tedaviye başlamanız. çünkü bazen psikiyatri doktorları yanılabiliyorlar.

    bahsettiğim konuyla alakalı, uzun yıllar önce yapılan ve dünya çapında ses getiren bir deneyi de entry'me ekleyeyim.

    "rosenhan deneyi"

    psikolog david rosenhan, 1973 yılında psikiyatrik teşhislerin ne kadar geçerli ve güvenilir olduğunu test etmek için iki bölümden oluşan bir deney yapar.

    ilk bölümde; rosenhan ile beraber, üç psikolog, bir psikiyatr, bir öğrenci, bir pedagog, bir ev kadını ve bir ressamdan oluşan sekiz sahte hasta, akıl hastanesine başvurarak ses halüsinasyonlarından şikayetçi olduklarını söylerler. tümü "boş", "boşluk", "nafile" gibi sözcüklerin kafalarında tekrarlandığını iddia ederler. ki bu sözcükler, varoluşsal bir krizin sinyallerini verdikleri için özellikle seçilmiştir.

    gruptan 7 kişiye şizofreni, 1 kişiye manik depresif psikoz tanısı konduktan sonra sekizi de hastaneye yatırılır.

    sahte hastalar, hastaneye kabul edildikten sonra tamamen normal davranmaya başlar ve doktorlara artık kafalarında herhangi bir ses duymadıklarını bildirirler. buna rağmen normal davranışlardan bazıları, sanki hastalık belirtisiymiş gibi hasta kayıtlarına geçirilir. neticede sahte hastaların, doktorları hastaneden çıkabilecek durumda olduklarını ikna etmeleri ortalama olarak 19 gün sürer ve taburcu olurken "semptomları geçici olarak hafiflemiş şizofreni" teşhisinden kurtulamazlar.

    ayrıca o sırada kliniklerde yatan 118 gerçek hastadan 35’i, rosenhan ve ekip üyelerine "sen deli olamazsın, herhalde hastaneyi teftişe gelen bir gazeteci ya da profesörsün" der. kalan hastalar da bu kişilerin önceden hasta olup şimdi düzeldiğine inanırken hastanedeki hekimler numara yaptıklarını anlayamaz.

    deneyin ikinci bölümü; ilk bölümün sonuçlarını duyan tanınmış bir araştırma hastanesinin, kendi kurumlarında böyle hatalar yapılmayacağını, akıl hastalarıyla akıl sağlığı yerinde olan kimselerin birbirine karıştırılmayacağını iddia ederek rosenhan'a meydan okumasıyla başlar.

    bunun üzerine rosenhan hastaneye üç aylık bir süre içinde, bir veya daha fazla sahte hastanın başvuracağını bildirir. hastane doktorlarının görevi bu sahte hastaları teşhis etmektir.

    doktorlar deney süresince hastaneye başvuran 193 kişiden 41'inin sahte hasta, 42'sinin ise şüpheli olduğuna kanaat getirir.

    halbuki rosenhan hastaneye hiç kimseyi göndermemiştir.

  • çocukluk dönemi.

    ne ailemde ne de geniş ailede bipolar bozukluk var. ama gelin görün ki bende var. son 4 yıldır teşhisi konmuş bir şekilde var. ama kim bilir kaç yıldır aslında benimle beraber yaşıyor.

    benim fikrim çocukluk döneminde yaşananlardan ötürü olduğu yönünde, en azından kendi hayatım hakkında düşüncem bu. hep içine kapanık, melankolik bi çocuktum. lise döneminde ara ara o melankoli yerini müziğin hayatımdaki yerinin yükseklik derecesine göre daha hareketli bi hayata bıraktı. müzik yapmadığım her an melankoliktim, müziğin içinde olduğum anlarda ise yaşadığımı hissederdim.

    benim için her türlü sorun, lisede ailemden uzak okuma isteğimle başladı. onlar bu isteğimi yerine getirdiler, başka şehir başka ortam okey dediler. ama ben hala içime içime ağladığım o günleri unutmuyorum, unutamıyorum. o renkli merdivenlerde led zeppelin dinleyip yağmurda ıslanmaktan başka bir şey yapmadığım günleri unutmuyorum. bende bir sorun var anne, dediğim cümleleri unutmuyorum. ya çok mutlu ya çok mutsuz olduğum o kahrolası günleri unutmuyorum, ne hissettiğimi o günde bilmiyordum 10 küsur sene geçti hala ne hissettiğimi çözemiyorum. yaratıcılığım hat safhada idi. bunu da bipolar bozukluğuma bağlıyorum. çünkü 4 senedir ilaç kullanıyorum ve köreldim. oysa ne açıktı o melankolik olmadığım anlarda zihnim, ne güzel üretirdim notalarla soloları.

    diyorum ya bence çocukluk önemli bi dönem. ben 13 yaşında ayrı yaşama kararı verirken, birilerinin beni tutması gerekirmiş. her çocuk yalnızlığı kaldıramayabiliyor. bu kadar sene sonra farkına varıyorum ki, ben kaldıramamışım. benim sevgiye ihtiyacım varmış aslında hep. hala bana sarılmalarını sevmem, öpmelerini sevmem. böyle büyüdüm ben, yapayalnız. yalnızlık hiç değişmiyor işte. şimdi sık görüyorum ama. ama işte, bi çocuk tek başınalığa 13 14 yaşında alışmamalıymış.

    iz bırakanlar unutulmaz

  • psikiyatrik hastalıkların ana sebeplerinin başında din gelir. 62 yaşımdayım, dindar olup da normal bir insan olanı hiç mi hiç görmedim.
    psikanaliz biliminin kurucusu sigmund freud, din yaygın bir ruhsal hastalıktır demiştir.
    din, insanın ayarını bozar. gerçek ile hayali birbirine karıştırıp harmanlar, insanları din ile köleleştirir.
    bu gezegende en tehlikeli insan tipi dini kullanarak siyaset yapanlardır, cahilleri din ile avlarlar. kendileri saltanat sürerken toplumu felakete sürüklerler. din ile köleleştirilen cahiller önlerine atılan kemiğin iriliği ile ilgilenirler. efendilerine biat ederler.
    sabah işinize giderken ülkeyi felakete sürükleyen siyasetçilerin posterlerini billboardlarda görmek bile sizi ruhsal açıdan yaralar. tıpkı sevmediğiniz bir otun burnunuzun dibinde bitmesi gibi bir etki yaratır sizde... ana haberleri izleyemezsiniz, ekranda karşıma çıkacak, sinirlerim bozulacak diye... böyle bir ülkede ruh sağlığınızı nasıl koruyacaksınız?
    herhangi bir ülkede din üzerinden siyaset yapanlar iktidar sahibi iseler, o ülkede yaşayan insanların cahil oldukları, insani gelişmişlik indekslerinin düşük olduğunu, gelişmemiş bir ülke olduklarından kesinlikle emin olabilirsiniz. ülkenin petrol gibi doğal zenginlikleri bile böyle toplumların cehaletini gizleyemez. nerede din ile yönetilen bir ülke varsa orada cahil bir millet olduğu kesindir.
    unutmayın yaratıcının dini olmaz. din insan uydurmasıdır, bilimsel kanıtı yoktur. din yaratıcıya iftiradır.
    hülasa; nerede din üzerinden iktidar sahibi olanların hüküm sürdüğü bir ülke varsa orada yaşayan insanların psikiyatrik hastalarla dolu olduğundan emin olabilirsiniz. din baskıyı bir ülkede ne kadar artırırsa psikiyatrik hastaların kanser gibi tüm ülkeye yayıldığından emin olabilirsiniz.
    dinin en kötü yanı, dindarların psikolojik olarak hasta ruhlu insanlar olduğunu kabul etmemeleri, kendilerine yakıştırmamalarıdır.

  • boktan aileler.

  • hangi psikiyatrik bozukluktan bahsettiğinize göre değişmekle birlikte çoğu zaman tamamen şu sebepten demek, tek bir sebep göstermek zordur.

    temel olarak çevresel faktörler ve bireysel farklılıklar olarak iki başlık altında incelenebilecek etkenlerden bahsetmek daha doğru olacaktır.

  • genetik,
    erken çocukluk dönemi travmaları,
    nörotransmitterlerin çalışma sistemini normal dışı etkileyen herhangi bir biyokimyasal sürecin varlığı,
    bazı kafa travmaları,
    madde kullanımı,
    sefal hasara neden olan enfeksiyonlar,
    koşullu kabullenmeler,
    gibi maddeleri içeren nedenlerdir.

  • sinir ağı nasıl çalışır
    beyin alışarak öğrenme yöntemiyle yollarını çizer yani çok kullandığı yollar gelişir ve hep aynı yolları kullanmaya başlar. bir şeyleri öğrenmemizin sebebi o ağın gelişmesi,yaptıkça güçlenerek pekişmesidir fakat bu yolların yapımında ve bu akışın sağlanmasında görevi çokça kimyasal mevcut. tek sorunu bunların eksikliği yada fazlalığı da oluşturmuyor. bazı durumlar bu ağ yapısını o kadar farklı şekillendiriyor ki sizin çalışma kodunuz bozuluyor. örnek olarak birini sürekli düşünmeniz o kişinin imgesinin çok güçlendiğini ve sürekli beyin akışınıza dahil olarak çalışma düzenini bozduğunu gösterir. yas durumlarında da çok ağır gelen durumlar beyinin normal akışındaki şemasına balyoz gibi indiği için toparlamak çok uzun sürecek bir normalleşme süreciyle mümkündür. içinde kaldığınız yalnızlık ve bunalım sizin beyninizi bu yönde şekillendirir.ortamınız ve çevrenizin sizi nasıl değiştirdiğine bakarsanız mağruz kalmanın aslında tüm beyin şemanızı nasıl şekillendirdiğini görürsünüz. sabit değiliz,aynı kişiler değiliz. bu şablon uykusuzken,açken, üzgünken bile hep farklı çalışıyor.
    "canavarlarla savaşan kişi dikkat etmelidir, ki kendi bir canavara dönüşmesin. sen dipsiz bir kuyuya uzun uzun baktığında, dipsiz kuyu da sana bakar."