orta doğu

  • 2009 yılı sonları, kudüs'teyim. gazze'de bir okulun bilgisayar ihtiyacı varmış, gittim görüştüm. elçilikten teyit aldım. 15-20 adet bilgisayar bağışlanacak. elçiliğin yazılı olmayan bir ricası vardır genel olarak: "harcamalarınızı ve banka işlerinizi filistin topraklarında yapın, destek olsun". haftalık alışveriş yapacağım mesela, makarna, peynir, et, yoğurt, eti cin alacağım, atlıyorum arabaya batı şeria duvarlarının içine giriyorum, tafeer diye bir büyük market var, mukata yolunda, ne gerekliyse arabaya yüklenip geliyorum. paramı arab islamic bank'ta tutuyorum falan filan.

    özetle, bilgisayarları da filistin topraklarından alacağım. okuldan herhangi bir konfigürasyon talebi gelmedi ama fiyat araştırması için kafamda ssg'nin bilgisayar fiyatı teoremi var. ilk önce ramallah'ın en büyük avm'sine gidiyorum. pek iyi bilgisayar yok, fiyatları da pahalı. benle ilgilenen eleman da yavşağın önde gideni, ağzında kürdanla goygoy yapıyor bana. oradan çıkıp şehir merkezindeki bilgisayar mağazalarına gidiyorum. hepsine derdimi anlatıyorum, "bak bunlar gazzeli çocuklara bağış olacak, siz de destek olun, daha çok alayım"... 4 büyük mağaza gezdim, sadece bir tanesi "ok" dedi, o da fatura veremeyeceğini söyledi. zaten arap coğrafyasında fatura istediğinizde alacağınız cevap bellidir: bukra inşallah

    ertesi gün de dahil olmak üzere ramallah ve el bireh'te onun üzerinde mağaza gezdim, bir tanesi hariç hiçbiri fiyatta bir $ dahi inmedi, inen de işte zaten fatura vermeyeceğini söyledi.

    o sinirle kudüs'e döndüm, taraf yahudi'de içinde teknosa mediamarkt benzeri mağazaların olduğu büyük bir mall'a girdim. ilk mağaza istediğim fiyatı verdi, fatura zaten sorun değil. "bağış parayla çocuklara bir şeyler alınacak, daha ucuza bulurum belki" diye gezmeye devam ettim. üçüncü mağaza toplu alım için %10 iskonto verdi. filistinli çocuklara alıyorum dedim, ilk başta ık mık etti. sonra mağaza müdürü de geldi, türkiye yahudisi bir kadın, insaflı bir kadındı da, "çocuğun milliyeti olmaz" diye %5 iskonto daha aldım.

    benim için koskoca orta doğu coğrafyasında israil halkının "iletişim kurulabilir" kalabilmesinin özeti bu hikaye. o devleti manyak israil'den kudüs'teki radikalleri (haredimleri, meir kahanecileri, arap şeyhleri vs) sil at, mesela git tel aviv'e, haifa'ya, modi'in'e, aşdod'a, kulaklığını tak yürü, kadıköy'de, beşiktaş'ta, alsancak'ta, tunalı'daymış gibi hissedersin. içinde bulunduğumuz coğrafyada -halk olarak- sadece bizde ve israil'de var bu huzur hali, iyi kötü var işte. ülkenin belirli köşelerindesıkışıp kalmışsa da hala var.

    bir de hani gitmek istemediğin şehirler, semtler var. ya da uzak kalmak istediğin insanlar. akşamları huzursuz yürüdüğün sokaklarında asker uğurlamak için havaya ateş açanlar, düğün teklifi için otoban durduranlar, "zaten yabancı" diye tecavüz edenler, hayvan koruma derneği açılışında kurban kesenler, çöpünü sokağa atanlar, bırak dinciliği mezhepçiler... gazeteci katledilir; demokrasi şehidi! profesör öldürülür; bilim şehidi! asker boşu boşuna ölür; vatan şehidi! işçi göçükte ölür; maden şehidi! her tarafımızda aynı insanlar; yaşamayı beceremeyen, ölümü kutsayanlar...

    13 yıldır ülke günbegün orta doğu'ya has uyuşukluk ve nefrete saplanıyor. bir taraf pkk'ya epik-romantik destanlar yazıyor, bir taraf ışid'e dua ediyor. adeta methiyeler yarıştırılıyor (meraklısına ilgili fıkra: bizim kız da orospu oldu ama sizin kadar güzel anlatamıyoruz). başka bir taraf siyah boyalarını sürmüş savaş istiyor. en bilinçsizi halife-diktatörlük hevesinde, geri kalan hiçbir şey yokmuş gibi izliyor.

    kimse de birbirine dur demiyor. köprüden önce son çıkışa yaklaşıyoruz, günbegün daha fazla orta doğu oluyoruz.
    mevzu biraz da bu bence.