mustafa kemal atatürk

  • 100 yıl sonra bile evlatlarını bir araya getiren, birleştirendir. baba.

    1000 yıl sonra da birleştirecektir.

  • “biz, ilhamlarımızı gökten ve gâipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”

    en sevdiğim sözün bu. şu sözün manası sığ gibi gözüksede o kadar derin ki.. sadece bu cümleyi ülke olarak kanıksayabilsek her şey çok farklı olurdu…

  • 1938'den beri konuşmadığı halde susturulamayan kahramanımız.
    iyi ki varsın, izindeyiz.

  • sıra dışı olduğunun, doğduğundan beri farkında olan bir sıra dışı. bir polimat, talihin sevdiği cesur, salon adamı, cephe askeri, zarafet timsali, bir deha. dünyaya böylesi lütufla kuşanmış gelip, her yerde çok iyi hayatlar yaşayabilirdi. bastığı her toprağın vazgeçilmezi olabilir; gündelik keyiflerden keyif beğendiği, her masanın baş köşesinde olduğu pek çok alternatif yaşam sürebilirdi. bunu biliyordu ve bilerek bizi seçti, bizi sevdi, meselemizi kendine mesele edindi. şu çapta bir fedakarlığı öz evladı için yapmayan insanlar varken, bu ne fevkalade bir özveridir, akıl alır gibi değil.

    teşekkürler, yıkılan evinden çıkan alevlerin gölgesi göz bebeklerine akseden kimsesiz bir milletin "kimsesi", sayende 100 yıldır başımız üzerinde çatımız var.

  • tam yüzyıl önce bugün "efendiler, yarın cumhuriyet'i ilan edeceğiz!" diyen büyük önder, ebedi başkomutan, bu milletin başına gelen en güzel şey. tek liderim. kutlu olsun!

  • kendisi akıl sır erdirilecek gibi biri değil. bugünkü tabloya ve türk toplumuna bakarken aklıma aniden atatürk geliyor ve içinden çıkılamaz düşüncelere dalıyorum. kendimi ağzım açıkken buluyorum. mantıklı gelmiyor, inanamıyorum.

    2023 yılında, laiklik ve cumhuriyet karşıtlarının, yani şeriatı dahi arzulayabilecek kadar düşük eğitimli bir toplumun %49,50 gibi bir oranla yaşadığı türkiye'de, 120 sene önce 1904 yılında falan, daha 20'li yaşların en başında, bugün "çocuk" diyebileceğimiz bir yaşta, yurt dışından gizlice fransızca dergiler getirtiyor, dillerini öğrenerek gelişen ülkeler ile kendi ülkesinin halini mukayese ediyor, bu doğrultuda sınıf arkadaşlarına osmanlı'nın çürümüşlüğü hakkında serzenişlerde bulunuyor; laiklik-sekülerizm, cumhuriyet, demokrasi, fikir özgürlüğü, kılık kıyafet serbestiliği gibi kavramları aklından geçirebiliyor. düşünebiliyor musunuz?

    bu kavramlar, bugünkü türkiye meclisinde bile halen sorgulanıyor. meclisteki en az 300 siyasetçi bu kavramları halen bünyesine oturtabilmiş değil. bakın yıl 2023 olmasına, dış dünyanın artık bu kavramları tartışma gibi bir probleminin kalmamasına, hatta tartışmanın bahsinin bile gülünç bir durum olmasına rağmen, doğal şartlarda 90 yılda modernizm konusunda büyük mesafeler kat etmesi gereken türkiye seçmeninin yarısı, bu kavramlara; yani laiklik, cumhuriyet, demokrasi, kadın-erkek eşitliği, din özgürlüğü gibi "insanı insan yapan" unsurlara sıcak bakmıyor.

    hal böyleyken bu adam, günümüzün %49'undan muhtemelen bin kat daha cahil bir toplumun içinde doğmuş, ekmek yiyip su içmiş, eğitim görmüş, siyaset yapmış; anadolu'nun her karışında yaşamış, afrika'nın ve arabistan'ın çukurlarında aylarca savaşmış, bu kara cehaletin bin beterini deneyimlemiş bir insan, 120 yıl önce laiklik-sekülerizm kavramlarını türk milletine tanıtmaya çalışıyor. cidden bu normal mi?

    bakın siz bunu çok doğal bulabilirsiniz. yani "adam zaten avrupa'yı yalayıp yutmuş, çocukluktan beri rousseau falan okumuş, tabii ki seküler bir olacak" gibi argümanlarla normalleştirebilirsiniz fakat istediğiniz kadar normalleştirici unsur sayın, benim aklım asla almıyor. çünkü bu adam bir asır önce yaşamış bir türk, dindar bir ailenin oğlu, bir anadolulu, orta çağ'dan kalma fikirlerin o yıllarda da ve halen binlerce insana hitap ettiği bir halkın, osmanlı gibi teokratik bir kültürün, bu toprakların çocuğu. ve bu yıllar, koskoca "yüz yirmi sene" önceleri. bu kadar yıl öncesinde böyle bir coğrafyada yaşamış bir insan, bugünkü standart bir modern insandan bile daha aydın, daha seküler bir düşüncede nasıl olabilir?

    hayır, kendisini kutsallaştırmıyorum. beni önceden okuyan okumuştur zaten: milliyetçiliği ve vatan-millet-sakarya muhabbetlerini oldukça ilkel buluyorum. ama bu adamın, milliyetçilik ve din gibi, insanları kitleleştirici unsurları bile bir ustalık edasıyla kullanarak halka ulus-devlet anlayışı üzerinden bireyciliği, kişisel özgürlüğü ve sekülerizmi öğretmesini; dolayısıyla bir cumhuriyet rejimini, türkiye gibi cehalet ile çürümüş, dogmatizm ile uyutulmuş bir ülkenin en tepesine getirmesini, kutsallıktan da öte, eşi ve benzeri olmayan özel bir yetenek olarak görüyorum. yani bu, doğal şartlarda, 120 sene önce osmanlı'da yaşamış, yüzlerce yıldır cehaletten kıvranmış osmanlı toplumunu yönetmeye talip olmuş bir insanın işi nasıl olabilir?

    1923'ten 38'e kadarki kısacık zaman aralığında gerçekleşen, yıldırım şoku niteliğindeki o devrimler olmasaydı, bugün çok büyük ihtimalle azerbaycan-türkmenistan ayarında bir devlet olurduk. türkmenistan'ı biliyorsunuz, berdimuhammedov hanedanlığının çok uzun yıllardır yönettiği, diktatörlük konusunda kuzey kore'den bayrağı devralmış, resmi olarak %95'inin müslüman olduğu bir ülke. azerbaycan da keza buna benzer bir hanedan diktatörlüğü ile yönetilen türk ülkelerinden biri. sanatını, müziğini, eser miktarda kalmış çağdaşlık anlayışını da sscb'nin seküler eğitim politikalarına borçlu. yani atatürk devrimleri olmasaydı azerbaycan'daki modernizm seviyesine bile ulaşamazdık zira sscb etkisi türkiye'ye, sünni müslüman olması ve birçok farklı etken nedeniyle, azerbaycan'a ettiği kadar sirayet etmezdi.

    sözün özü, bugün erdoğan hanedanlığının karşısında takribi %50 olarak laiklik ve cumhuriyetçilik savunucusu bir halkın halen var olmasının tek sağlayıcısının, son osmanlı dönemindeki meşrutiyet akımının kısmi etkilerini saymazsak, yalnızca 15 yıllık atatürk devrimleri olduğu söylenebilir.

    başımızdaki siyasal islam rejiminin, ne yaparsa yapsın bazı temelleri yerinden oynatamamasının, kadın-erkek eşitliği veya din-giyim-ifade özgürlüğü konusunda istediği gibi at koşturamamasının, her ne kadar son 20 yılda artık iktidarın yönlendirdiği bir seçim sistemi haline de gelse, bugün sandığa gidip muhalefete oy kullanabilmemizin, ülkede iktidardan başka bir partinin de var olabilmesinin tek sağlayıcısı, atatürk ve onun beynini keşfedebilmiş birkaç yol arkadaşıdır.

    üzücü olan ise türkiye toplumuna bıraktığı bu devasa armağana karşılık yeterince teşekkür edebileceğimiz hiçbir yolun bulunmamasıdır.

  • “işittim ki bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış. ben kimseyi zorla milli meclise davet etmedim. herkes kararında hürdür, bunlara başkaları da katılabilirler. ben bu kutsal davaya inanmış bir insan sıfatıyla buradan bir yere gitmemeye karar verdim. hatta hepiniz gidebilirsiniz. asker mustafa kemal mavzerini eline alır, fişeklerini göğsüne dizer, bir eline de bayrağı alır, bu şekilde elmadağı’na çıkar, orada tek kurşunum kalana kadar vatanı müdafaa ederim. kurşunlarım bitince bu aciz vücudumu bayrağıma sarar, düşman kurşunlarıyla yaralanır, temiz kanımı, kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. ben buna and içtim.”

  • yabancı bir arkadaşımız vardı. ailesi çok tutucuydu. istemediği kıyafetleri giymek zorundaydı, istemediği halde kuzeniyle nişanlamışlardı. bütün bunları geride bırakıp başka bir ülkeye yerleşip kendi istediği gibi bir hayat sürmek istiyordu ama yapamadı. okumuş ve meslek sahibi biri olmasına rağmen ailesine ve geleneklerine karşı çıkamadı. bizim ülkemizde bunlara karşı çıkmak neredeyse imkansızdır demişti. onun hikayesini dinlerken çok üzülmüştük. o an başka bir arkadaşımla gözgöze geldik ve aklımızdan aynı anda minnetle tek kişi geçiyordu: mustafa kemal atatürk.

    bugünkü yaşadığım hayatı borçlu olduğum büyük insan.

  • tarihte yüzlerce lider okudum araştırdım. girdiği her savaşı kazananlar, dünyanın yarısını fethedenler, dâhi devlet adamları... hepsinin mutlaka zayıf bir tarafı vardı. kimisi mükemmel komutan kötü siyasetçiydi. bazısının hayatı başarılarla dolu ama ölünce kurduğu düzen kısa sürede çökmüş.

    ama ben mustafa kemal atatürk kadar komple bir lider görmedim duymadım. muazzam komutan, mükemmel siyasetçi, müthiş öngörü yeteneği... 100 yıl önce söylediği sözler bugün daha anlamlı, hayatını yaptıklarını her araştırdığımda mutlaka beni şaşırtacak yeni detaylar farkediyorum.

    öyle bir düzen kurmuş ki yobazından bölücüsüne, dış mihrakından her türlü türk düşmanına kadar 100 yıldır denemedikleri kalmadı, hâlâ yıkamadılar.

    dilerim yaptıklarına, emeklerine layık olabiliriz. unutursak, bir gün yolundan dönersek kalbimiz kurusun.

  • bu toprakların çocuğuna, gencine, kadınına, erkeğine, çiftçisine, öğretmenine, öğrencisine, vekiline, askerine, işçisine, köylüsüne, şehirlisine, istisnasız her bireyine ayrı bir değer veren ve bu değerler üzerinden devasa bir ülke inşa eden, gelmiş geçmiş en büyük lider.