moral bozuk olunca kaçılan yer

  • uyku. ben yatar

  • kaçılan yeri bilmem de şahsen moraller bozukken birinden yardım istemek sağlıksızdır. bunu kimse yapmasın, bu çok saçma. daha saçması gelene kadar en saçması bu.

    ben depresif anlarımda sorunlarımı açmamaya, dertlerimi ortaya dökmemeye gayret ederim. sonuçta siz o ruh halindeyken size iyi gelmesini isteyeceğiniz kişi ya da kişiler bambaşka bir ruh halinde. size çok büyük ihtimalle ihtiyacınız olanı veremeyecekler. ha köstek olurlar ama.

    kendinizle kalın. moraliniz aynı kalır belki ama daha çok bozulmasından, kimsenin sizi anlamadığı ya da önemsemediği psikolojisinden kurtulmuş olursunuz. kimse beni anlamadı değil ben kendim anlatmadım dersiniz.

  • yatak.

    ben öyle yaptım şu an, taktım kulaklığı da dünyayı duymak istemiyorum!

  • balkon.
    gökyüzünü biraz olsun görebilmek için.

  • uyuyalım insan uyudu mu her şeyi unutur.
    şeker portakalı

  • evime kaçarım, yalnız olmak isterim, içe dönerim. herkesin yasla ya da üzüntüyle baş etme yöntemi farklıdır. ben konuşarak, arkadaşlarımla paylaşarak üstesinden gelemiyorum, daha çok sıkılıyorum. yalnızlığa ve müziğe ihtiyacım var. söyleyemediklerim şarkılarda, melodilerde dile geliyor.
    ve er geç hepsi geçiyor. neler neler geçmedi ki.

  • zaman: (bkz: erkeğin kendini en güçsüz hissettiği an/@larker)

    mekan: https://i.hizliresim.com/blze4g.jpg
    https://i.hizliresim.com/qprzgv.jpg
    https://i.hizliresim.com/5g5nrd.jpg
    https://i.hizliresim.com/manblk.jpg

    bizimkilerin yanına "sığındığım" günlerdi. evde ölü gibi yatmak ve minimum insanla muhatap olmak dışında yaptığım tek şey, kulaklığımı takıp fındık ağaçlarıyla çepeçevre sarılmış tarlalar arasında yürüyerek fotoğraflardaki caminin de içinde bulunduğu mezarlığa gitmek olurdu. bana şehirden, insanlardan ve hemen her şeyden alabildiğince uzakmış gibi gelen bu mezarlıktaki banklardan birinde uzunca bir süre oturur, kalp kırıklıklarının, dertlerin ve tasaların, günlük yaşamdaki arızaların aslında ne derece önemsiz olduğunu kavramaya uğraşır, bir zamanlar bembeyaz, şimdi ise solmaya yüz tutmuş mezarların saçları beyaza çalan bir bilgeymişcesine hissettirdiği derin manaları anlamaya çalışırdım.

    biliyor musunuz, uzun bir süre yoldaşım oldu burası benim. arkamdan annem ve babama, "sizin oğlan dere kenarında, orman ağzında, tarla yanıbaşılarında saatlerce tek başına yürüyor, bazen de kendi kendine konuşuyor (asla ve kat'a doğru değil, o zamanlar benim derdimi anlayabilen tek insan olan volkan'a kendimi anlatırdım telefonda, sağolsun var olsun), delirdi mi ne?" diyen akraba, konu komşu, köylü barklı, ben düşünce bana sırt çeviren teyzemoğlu yerine hem de. ne de güzel bir dost edinmişim kendime, sızlanmayan, dert etmeyen, arkadan konuşmayan, üstelik ağzı var dili yok, sadece susan ve dinleyen lakin ilanihaye ders veren. ne kadar şanslı biriymişim ben: tam da olması gerektiği zaman ve mekanda böyle bir dostla karşılaşmak. peh!

    çok güzel bir hikayesi var buranın üstelik. -aslında bir şehir efsanesi. ya da daha doğru bir tabirle, köy efsanesi.- bahsetmeden geçemeyeceğim:

    "yaklaşık 50 metre ötesinde oldukça eski bir mezarlık, 700-800 metre ötesinde ise tahminimce en az 200 yıllık, tahta bir cami bulunmakta. bizim oralardaki bir söylentiye göre, yıllar önce bir gece bu mezarlık ve cami bir anda yer değiştirmiş, cami mezarlığın olduğu yere ışınlanmış, mezarlık ise caminin yerine geçmiş. öte yandan, mezarlıkta evliyalar yatıyormuş bir de, onların ruhları zaman zaman balık şekline girip derede yüzüyorlarmış."

    (bkz: #64325013)

    -------

    bu sene memlekete gittiğimde, dostumu da es geçmedim tabii. kısa süreliğine de olsa uğramak, halini hatrını sormak, beni merak edenlerle birkaç kelam etmek istedim. vardım yanına. her zamanki banklardan birine oturdum. etrafa bakındım, bazı ağaçları solgun ve hasta gördüm, hüzünlendim. hasta ziyaretinin kısası makbul olurmuş deyip fazla kalmadım ama yanında. elim de boş gitmemiştim tabii ki. - misafirliğin usulüdür, böyle derdi dedem, elin boş gitmeyeceksin.- kurt kuş yesin diye bir şeyler götürmüştüm yanında, toprağın üstünde saçtım etrafa. kalktım yerimden, eski paslı kapıya doğru ilerledim. veda ederken de önce şimdilerde beni yalnız bırakan, o zamanlarda ise yediğimiz içtiğimiz ayrı düşmeyen dayımoğluyla yakalamaya çalıştığımız balıkları, sonra çaresizce annemi aradığım, bir türlü bitmek bilmeyen o melun geceyi, son olarak da bir gün önce babamın oğlum seni çok iyi gördüm maşallah dediği anı hatırladım. ebedi olarak kalmak amacıyla kendisine geleceğim son ana kadar, her sene ziyaretine geleceğime söz vererek dostımdan ayrıldım ve bisikletime doğru ilerledim.

  • (bkz: halı)
    üzerine yatıp tavanı izliyorum.

  • yatağım ve uykunun şefkatli kolları *