mit tırlarında silah varsa ne olacak

  • on küsür yıl oldu -hissedileni yüz yıl gibi geliyor- akp analizlerinde sıklıkla yapılan bir hata var, bunun yalanlara karşı hakikatin, akıldışılığa karşı sağduyunun mücadelesi olduğu zannediliyor. savaşı alkışlayan, evladını toprağa vermiş anneyi yuhalayan bir kitlenin üç dakika arayla kendi kendini çürüten bir adamın ispatlı çelişkileriyle tavır değiştireceği umut ediliyor.

    gücünü ve hatta bizatihi varlığını hiçbir zaman sahici yatırım yapmadığı bu çelişkilere borçlu olan akp'yi bu çelişki ve tutarsızlıklardan mahcup olma, onları uyumlaştırma, en azından biçimsel mantık açısından tutarlı söylemlerle izah etme çabası beklemek pek akla yatkın gelmiyor bana. muhafazakarlıkla liberalizmi, islamcılıkla -tıpkı şu tayyibin giydiği, capsleri yapılan yöresel kıyafetler gibi- üzerine iliştirilen diyalogcu, reformcu bir demokrasi önderliğini uzlaştırmadaki eğretiliğin hayati çelişkilerden muaf şekilde sürdürülmesi mümkün değil. paradoks o ki bu eğretilik olmadan da akp mümkün değil. zira rte kimliğinde tatbik edilen siyasal islam geçmiş deneyimlerin aksine bir ulusal hegemonya kurma iddiasında, bunun gereği olarak parti de nihayetinde evrensel oyunda kalma, meşruiyetini uluslararası hukuk ve demokrasi normlarına atfen tanımlama gayreti güden bir aktör. bu yüzden yüzlerce insanı ölüme sürükleyip istediğini aldıktan sonra barıştan, demokrasiden, çözüm sürecinden bahsedebiliyor, rejimin bir polis rejimine dönüştüğünün alenen ilan edildiği, rakip siyasi partilerin kolluk ve paramiliter kuvvetlerin faşizan şiddetiyle muhatap edildiği koşulda ülke halen azimle seçime gidiyor, halen ysk diye bir kurum var, açıklama yapıyor, halen meclis toplanıyor, halen bağlılık yemini siyasi krize neden oluyor.

    bir taraftan kitlenin bastırılmış emperyal ümmet fantezilerini besleyen, kendi milletini ve ecdadını utanması olmayan bir soytarı barbarlıkla inşa eden, velev ki prologuyla sembolize olmuş bir kasımpaşalılık, güç gösterisi, tehdit, öngörülemezlik; diğer taraftan uluslararası hukukun dışına çıkma görüntüsünden rengi atan, nato'nun köpekliğine ağzı sulanan bir zavallılık, acziyet, paranoya.

    akp bu çelişkili birlikteliğe kordon bağıyla bağımlıdır, çünkü bu birliktelik kutuplaştırmacılık aleyhine, uzlaşmacılık, evrenselcilik, hukuk normlarına bağlılık lehine bozulursa rte kişi kültünün önemi kalmaz; tavizsiz ve tutarlı bir yerel faşizm lehine bozulursa siyasal islam ülkedeki hegemonik, ulusal-popüler niteliğini kaybeder, radikal kökleriyle baş başa kalır. her iki durumda da bir parti-devlet olarak akp'den söz edemeyiz.

    bu varoluş zorunluluğu gereği, islamcı siyaseti milli görüş geleneğinden kopma iddiasıyla sürdürme çabasındaki özsel, ontolojik çelişki neyse rte'nin farklı kriz konularına yaklaşımında bu büyük, orijinal günah niteliğindeki çelişki bir nevi yumurtluyor, mikro çelişkiler yumağı ile kristalize oluyor. ortadaki siyasi krizin doğru biçimde algılanmasının önüne yeni çelişkiler çıkarılıyor; kriz ancak yeni çelişkilerle ve kendisini aylarla, yıllarla değil, dakikalarla sınırlayan bir kısa süreli bellek inşasıyla derinleştirilerek aşılabiliyor.

    bu açıdan yakalamaktan çok mutlu olduğumuz, videolarına güldüğümüz söz konusu çelişki ve tutarsızlıkları rte ve akp'nin bir taktiksel tercihinin ötesinde varoluş zorunluluğu olarak görmek mümkün. haliyle burada çarpıcı olan da zihinde şok etkisi yaratan eş zamanlı tutarsızlıklar değil, bu tutarsızlıklarla, bu sıçıp sıvamalarla olan müthiş barışık, uyumlu hal ve tavır. zizek'in zayıflatan çikolata örneğinde olduğu gibi, çelişkili sendrom ve semptomları baskılamayan, aksine onları zıtlığıyla birlikte içerleyen, başbakanın diyarbakır ve suruç'un faillerinin ışidli olduğunu bir kez daha ilan ettiği gün bir diğer bakanın "biliyorsuguz bunlar daha önce de gendilerigi batlattılarıdı" diyebildiği kadar çelişkinin keyfini çıkaran bir varolma örneği. mit tırlarında silah mı vardır, önceki birbiriyle dahi tutarlı olmayan sayısız açıklamayla çelişiyor mu mühim değil, tüm mantık düşmanlığına rağmen pkk'nin ankara katliamına iliştirilmesi gibi, bayırbucak türkmenlerini iliştirirsek tüm tutarsızlıklar millet-ümmet fantezilerinde vakumlanır. milletin cebinden çalmayan bir yolsuzluk; adil bir bağımlı yargı; hoşgörülü bir polis devleti; demokratik bir tek dil tek din tek millet; sömürmeyen bir milli kapitalizm; liberal bir muhafazakar sosyal mühendislik; özgürleştiren bir biat ve sansür rejimi; darbe miraslarına konan darbe karşıtlığı; bokuyla kavga eden bir istikrar; kardeşin linç edilebilip bombalanabildiği bir kardeşlik; kürtlere kuranı kerim türklere bayrak sallayan bir birarada yaşam; savaşgir ve emperyalist sıfır sorun politikası; liyakat esaslı bürokratik kayırmacılık; patronaj esaslı kamusal katılım; avm'yi park'a tercih eden çevrecilik; kadını anneliğe hapseden kürtaj karşıtı kadınseverlik; zerdüşt, ateist düşmanı mevlevilik; üniversite düşmanı teknolojik kalkınma; halka açık saray; kürt sorununun olmadığı çözüm süreci; alevi'nin olmadığı alevi açılımı; dublaj bir montaj; daeş bir pkk... nasıl mümkün olduysa silahlı insani yardım da mümkündür.

    bu oksimoronları, aşırılıkları, gafları, dil sürçmelerini, söylemsel yoğunlukları, birbirini eş zamanlı yanlışlayan beyanatların kusursuz akışkanlığını aldığınızda elinizde ne rte, ne akp kimliği kalır. rte de, akp de kendisi dışında her şey olabilen, varlığını öteki'ye borçlu birer boş gösterendir: milli görüşe karşı laik, ftö'ye karşı kemalist, demokrasiye karşı islamcı, türk'e karşı kürt, kürt'e karşı türk. terapi koltuğunda kendisiyle başbaşa kaldığında kendini tanımlayabileceği bir dünya olmayan bir "şey"e ülkenin ve yaşamlarımızın kaderini teslim ettik.

  • silah yardımını kabul etmiştir bu açıklamasıyla. ileride delil olacak sözlerdir savaş suçları mahkemesinde.