misafirlikte maruz kalınmış en kötü yemek

  • üniversite okurken bir yere davet edildik karnım da öyle böyle değil felaket açım. 8 ya da 9 kişiyiz.yer sofrası kuruldu, yerde yemek yenir bunda sorun yok ama o çember yeterince büyük değilse bil ki bazı yemekler ortadan yenilecek.ben çemberi göz kararı ölçtüm ve içimden eyvah dedim.kimse yemeden hemen salatanın kenarına saldırıp ,çorbamı da bol ekmekle yerim, diğerlerine dokunmam diye hayal ediyordum ki ortaya kocaman tencereyle çorba koyuldu.kuru ürünü bile biraz anlarım da çorba ne arkadaş herkes 2 kaşık alınca tencere olacak tükürük kombosu...hemen arkadaşıma mesaj attım beni ısrarla ara diye, aradı sağolsun.kalktım biraz uzun sürebilir beklemeyin falan dedim.arkadaşıma fısıl fısıl izah ettim ve sofra kalkana kadar telefonu kapatmıyoruz dedim.ciddi bir travmaydı :(

  • aşure

    orta 1 veya 2 ye gidiyorum. bir arkadaşımın evine gittim akşam saatleri. world cup 98 falan oynuyoruz bilgisayarda. aç da değilim, gelmeden önce yemişim. neyse biraz oynadık sonra da ''ben artık eve gideyim geç oldu'' dedim. annesi ''aaaaaa, mükemmel aşure yaptım, onu çakmadan gidemezsin'' dedi. benim de tatlılarla çok aram yoktur. sütlaç, profiterol filan olursa yerim ama pek aramam. bizim evde de aşure yapılmaz. haliyle aşurenin ne olduğunu da bilmiyorum.

    neyse efendim iyi dedim madem ısrar ettiniz, bari aşurenizi çakayım. kafamda muhallebi sütlaç ve tavuk göğsü karışımı bir tatlı canlanıyor.

    arkadaşın annesi: normalde bu soğuk yenir ama madem gideceksin müthiş aşuremin tadına sıcak da olsa bak...
    arkadaş: annemin aşuresi bir tanedir. off anne dayanamıyorum getir şu aşureyi artık gömelim.

    bu gibi diyaloglar olunca dedim ki ''off inanılmaz bir şey geliyor şimdi''

    ve aşure geldi. ilk önce anlamlandıramadım. ne var lan bunun içinde?? ile başlayan düşüncelerim bir süre sonra 'bunun içine ne konulmamış acaba' ya dönüştü. arkadaşım aşuresine bir girişti ki sormayın. kıtlıktan çıkmış bir eric cartman gibi, daenerys targaryen görmüş khal drogo gibi saldırmaya başladı aşuresine.

    ve ben tadına baktım.. işte hayatımın o kara anı.. öyle bir mide bulantısı oluştu ki bende, her yediğim kaşıkta gittikçe artan bir bulantı...

    arkadaş da annesi de aşureleriyle adeta iştahla dans ediyor, göz ucuyla da bana bakıyorlar acaba sevdim mi diye.. ağzı dolu dolu ''böğöndön dü mü'' diye soruyor arkadaşım bana. ben de çok sevmiş gibi yiyerek ''böyle bişey yemedim hayatımda, mükemmel:)))'' diyorum ara ara. işkence yaklaşık 10 dakika sürdü. onlar ikinci tabaklarını coştururken, ben son kaşıkları kusmadan nasıl yemek boruma naklederim diye düşünüyordum.

    ardından evime gittim, uzun bir süre klozete kustum ve ardından o gece hastalandım. günlerce yataktan çıkamadım, midem bozulmuştu. o gün bugündür bir daha aşure yemedim. bir kere denedim, çocukluk travması, herkes çok seviyor önyargılı olmayayım dedim. bir kaşık aldım, yine o mide bulantısı oluşayazdı, daha da yemedim.

    ben aşureden nefret ederim.

  • (bkz: fasulye turşusu kavurması) sade olsa neyse, hem yumurtalı hem soğanlı. hayatımda yediğim en iğrenç kokan şeydi. taze fasulyeye bayılırım, turşusuna deliririm ama bunu soğan ve yumurtayla kavurmak? leş kokan ve dumanı tüten bir şeydi. şimdi kimse çıkıp "o şahane yemektir, bir de annem yapsın öyle ye" demesin, kalbini kırarım.

    seneler önce bir flörtüm vardı. (çok yaşlandım galiba, flörtüm falan diyorum.) eskişehir'den istanbul'a gittim ben, bir konser vardı ama hatırlayamadım. (2002 olması lazım.) ben geldim diye annesi yemeğe çağırdı. kadın uğraşmış, ayıp olmasın dedim ve kavurmayı yedim. ama nasıl yuttum bana sor. yemekten sonra, hayatın her anını manik atak geçirir gibi yaşayan ablası gelip "turşu kavurmasını ben yaptım, güzel olmuş mu" dedi. kendimi bıçaklamak istedim. aslında en güzeli ablasını bıçaklamaktı. böylece benden sonra kimse bu işkenceye katlanmak zorunda kalmaz, adım halk kahramanı olarak anılırdı. ama yapamadım. "çok güzeldi, ilk defa yedim, beğendim" diye geveledim. "fazla yapmıştım, paketlerim, giderken götür" dedi. allah benim belamı bersin. bir de otogara kadar geldiler beni geçirmeye, atamadım. istanbul-eskişehir arası otobüste, elimde poşetle otururken bu ilişkinin yürümeyeceğini anladım.

    ------------
    hava henüz aydınlanmamış, dinlenme tesisinde elinde poşet olan, karanlık bir tip çöpe doğru koşuyor. elindekini bırakıp gökyüzüne bakarak "ohh" diyor. bu esnada ismail ayaz turizm muavini kuşkulu bir ifadeyle onu izliyor.
    ------------

    - poşette ne vardı bağyan?
    - kusmuk
    - otübüsü batırmadın inşalla
    - poşete kustum işte
    - öyle olsun bakalım, çok gördük böyle diyenleri

    muavine hesap verdik, üstüne fırça yedik bir de. pezevenge bak, sanki bomba bıraktım. o zamanlar sigara içiyorum. camel. sigaramı yakıp dinlenme tesisinde yıkanan arabaya bakan hipnotik emmilerle takıldım bir süre. şimdiki aklımla selam bile vermeyeceğim bir adam için hem iki gün arabesk müziğe katlanmıştım hem de yumurtalı turşu kavurması yemiştim. kafayı mı yemiştim acaba? bana bir aydınlanma geldi, dedim ki bundan sonra turşuyu kavuran insanlarla işim olmaz. (ne sandın, hayatın anlamını bulduğumu mu?)

    birkaç sene sonra üç defa nişanlanıp ayrıldığını öğrendim. turşu kavurması yüzünden değilse ben de bir şey bilmiyorum.

  • kurban bayramında ziyarete gidilen aile dostu büyüğümüz yaşattı o tadı bana.
    abi aşiret reisi, eve gittim, koca salonda sandalyeler duvar diplerine dizilmiş, sen de 50 ben diyeyim 70 tane koca koca adam, sandalyelere oturmuş eller dizlerin üzerinde kafa önde oturuyorlar. bizim abi de ikili koltuğa oturmuş tespih çekiyor, arka bahçede de kurban eti pişiriliyor.
    neyse abi beni severdi çağırdı, gittim yanına oturdum konuşmaya başladık o arada önümüze et getirdiler, abi de bak bu eti öyle herkese vermem gel beraber yiyelim diyince dedim çok güzel et geliyor, taktım çatalı attım ağzıma, lan çiğne çiğne gitmiyor, ağzımda büyüdü de büyüdü yutamıyorum eti.
    abi de nasıl beğendin mi güzel mi diyor, ağızdaki et bir lokmayken bir kilo oldu çiğnenmiyor anasını satayım.
    sonunda abi bu et ne eti dedim, cevap verdi ama anlamadım ne dediğini, bir daha sordum

    taşşağı oğlum taşşağı dedi.

    zaten yutamamışım, e çıkarsak çok büyük ayıp. bir on dakika daha çiğneyip güç bela yuttum ama üzerinden neredeyse on beş sene geçti, şunu yazarken bie tadı geliyor ağzıma.