mezun olduğu liseyi özlemeyen insan

  • ismini duyunca oooo deme ihtimaliniz yuksek bir liseden mezunum.
    bir gram ozlemedim o gunleri.
    neden mi?
    akran zorbaligi, ayrimcilik, duyarsiz ogretmenler yuzunden.
    cocugu olanlara bu sozum:
    siz siz olun, cocugumu iyi bir okula verdim diyip sirtinizi duvara yaslamayin. cocugunuzun duygu durum halini takip edin. gerekirse surece girin, destek olun. iyi bir diploma evet onemli ama hersey degil.

  • ilk önce güzel bi anadolu öğretmendeydim, orada pek arkadaş çevrem olmadı. pek dışarı da çıkamazdım. yeterli maddi imkanlara sahip değildim. hayatımın hatasını yapıp, platonik aşkım için normal bi anadolu lisesine geçiş yapıp son 2 sene için. orada da geniş bi çevrem olmadı. o okula da alışamadım. kıza açıldık bir şey de olmadı. üniversiteden konuştuğum 2 3 kişi kaldı. bazı insanlar lanetlidir, arkadaşı olmaz hiçbir yeri özlemez, hiçbir yere ait olmaz. insanlarla ilk tanıştığında etkileyicidir ama bu uzun sürmez. insanlar onu dinlemek istemez. kimseyle uzun süre arkadaş kalamaz. bize bir şeyleri, bir yerleri özleten genelde anılarımızdır. her şeyi berbat edeceğinden korkan lanetli insanların anısı da olmaz. ve ne mezun olduğu liseyi, ne de mezun olduğu üniversiteyi özler. ölse bile umrunda olmaz.

  • bir örneği de benim olduğum insan tipidir.

    bir eski mahkumun cezaevini özlemesi ne kadar mantıklıysa benim liseyi özlemem o kadar mantıklıdır. baştan aşağı leş olan türk eğitim sisteminin en leş süreciydi, hayatımın en güzel yıllarının zindan edildiği bir saçmalık silsilesi. anadolu lisesi diye girdik, ben mezun olana kadar hiç anlamı kalmadı, açıktan okusaydım çok daha iyi olurdu diye düşünüp durdum mezun olacağım sene.

    öğretmenler umursamaz ve cins, öğrenciler desen derste çıkardıkları gürültüden rahatsız olmamalarını ciddi biçimde garipsiyordum. sınıf mevcudu 40 kişiyi buluyor. pek uzak olmayan bir cezaevi vardı, valla bizim okuldan çok daha bakımlıydı, o zaman şunu aklımdan geçirdim; türkiye'de doğmak başlı başına cezalandırmayı gerektiren bir suçtu ve cezası da 13 yıl hapis idi. bugün bir çocuğum olsa böyle saçma bir sisteme bulaşmasını istemem.

    edit: bir detayı es geçmişim, sonra o lisenin öğretmenlerinin çoğu fetö'den içeri alındı, hem de benim en çok kulaklarını çınlattıklarım. zaten ne halt oldukları belliydi şerefsizlerin.

  • el kaldırıyorum, benim.

    siz gerçekten sabah 9 akşam 16.30 içerde olduğunuz ve dışarı çıkamadığınız bir yeri özlüyor musunuz? her derse girmek mecburi, sıkılsanız yapabileceğiniz hiçbir şey yok. cidden böyle bir ortamı özleyen var mı?

    arkadaş diyorsanız evet o zamanlar birlikte takıldığımız ve halen bilfiil sürekli görüştüğüm sayılı lise arkadaşlarım var. çok da sevdiğim insanlar. onları da liseden bağımsız arkadaş olarak değerlendiriyorum ve elde liseye dair sıfır var.

    he o zamanlardan neyi özlüyorsun diyen olursa, eskiden böyle okula gitmeyince anneye mesaj atan sistem yoktu. çok samimi bir arkadaşımla bazen okula girmezdik sabah, bazen de girip derslere bakıp geri çıkardık, gider kafemizde 1-2 saat kahvaltı yapıp gazeteleri okur ordan da playstation oynamaya giderdik. bitince de okul saati bitmemişse son dersler boş derdik annemize eve dönerdik. gördüğünüz gibi bunun da liseyle alakası yok.

    özlediğim tek eğitim ortamı üniversitedir benim. ister dinle, ister dinleme, her şeyinden en nihayetinde sen sorumlu oluyorsun. en azından dışarı çıkmak istediğinde kapıdaki görevli hayır çıkamazsın demiyor.

    özgürlük her şey olmasa bile bir çok şeydir kesinlikle. o yüzden liseye dair özlemim sıfır.

  • özlemek mi? lisem evime yakın olmasına rağmen mezun olduktan sonra mahallesine bile adım atmadım, yolumu uzatmışlığım bile var o lisenin yakınından geçmemek için. lise dörtteyken ilk dönem 16-17 gün devamsızlık yaptım, son birkaç ay lys için rapor alıp gitmedim, karnemi de almaya gitmedim, diplomamı da annem almaya gitti. arkadaşlarımdan ayrı, öğretmenlerimden ayrı, okuldan ayrı nefret ederdim.