lozan'ı zafer diye yutturmaya çalışıyorlar

  • özel ilgi alanım olduğundan bu konuda bir kaç kelam etmek isterim..

    bu cumhuriyetin en büyük hatalarından birisi, kendi yakın tarihini yazamaması oldu. maalesef 1935'ten 1950'lere kadar olan türkiye cumhuriyeti tarihi, o dönem ve sonrasında başa gelen sağcı/muhafazakar/devrim düşmanı hükümetler tarafından müfredata neredeyse hiç sokulmadı. sokağa çıkın, hatay'ın türkiye'ye 1939'da katılmasını bile halkın yarısından çoğu bilmez.

    bu "lozan hezimettir" palavrasını ilk ortaya atanlardan birisi barış heyetinde olan rıza nur.. rıza nur, bunu hatıratlarında dile getiriyor diye, azıcık mürekkep yalamış dinci müptezel takımı (başta fesli pezevenk) olmak üzere bu savın üstüne atlarlar.

    nedense bu arkadaşlar rıza nur'un aynı hatıratlarında
    - karısını tekme tokat dövdüğünü,
    - genç oğlanlarla oynaştığını,
    - hatta erkeklerle beraber olduğunu (günümüz şartlarında hadi kabul edelim)
    - ama bu arada mustafa kemal'i eşcinsellikle suçladığını,
    - imparatorluk zamanında arnavutları isyana memnuniyetle kışkırttığını,
    - aynı hatıratlarda hem hilafeti yerin dibine sokup hem de övgüler yağdırdığını
    - kadın'ın memur olamayacak özellikteki bir çocuk makinesi olduğunu

    yazacak kadar kafadan kontak olduğu gerçeğine hiç girmezler. keza lozan'ı hezimet olarak gösteren bu zat, sonrasında atatürk'e suikastin ardından paris'e topuklayacaktır.

    önce bilenen gerçekleri ve bazı tanımlamaları tekrarlayalım:

    - adalar, dediğimiz ege adalarının tamamı değildir. 12 ada denen ama 12'den çok daha fazla sayıda adayı kapsamaktadır.
    - osmanlı adaları, trablusgarp savaşıyla italyan'lara kaptırmıştır.
    - balkan savaşı çıkınca italya ile imzalanan 1912 uşi anlaşmasına göre italyanlar, 12 ada'yı balkan savaşı sonrası geri vereceklerdi, ancak hiç bir zaman vermediler. 12 adadan elde kalan tek ada meis idi, meis'i de italyanlar, padişah'ın imzaladığı mondros ateşkes anlaşmasının 7. maddesi gereği daha sevr bile imzalanmadan işgal etmiştir.
    - 12 ada, yunanlara lozan ile değil, ikinci dünya savaşı sonrası 1947 paris anlaşmasıyla verilmiştir.

    şimdi bunlar ana gerçekler..

    şunu sürekli tekrarlamak lazım çünkü başta fesli müptezel olmak üzere bu dinci orospu çocukları anlamamakta ısrar ediyor. lozan barış anlaşması, istiklal savaşını veren türklerin galip devlet olarak oturdukları bir anlaşma değildir. lozan barış anlaşması, birinci dünya savaşının bir anlaşmasıdır, ve ankara hükümeti o toplantılara mağlup devlet sıfatıyla oturmuştur. hoş, fesli müptezel aslında istiklal savaşını da kazanamadığımızı, öyle bir savaş da olmadığını söylüyor, "be bunak pezevenk ne başarısı bekliyorsun o halde lozan'dan, yok galip devlet olarak gittiysek hani istiklal savaşı yoktu?" diye soran yok kendisine.. neyse.. konu dağılmasın.

    biz lozan'a mağlup devlet sıfatıyla oturduk, ve tek başına, elde yok avuçta yok bir ülke olarak emperyalistlere karşı masa başında mücadele verdik. inönü'nün envai çeşit hatıratlarını, şevket süreyya'nın ikinci adam'ını, ve bilumum cumhuriyet dönemi hatıratlarını okuyanlar, o dönemki ülkenin halini, ismet paşa ve barış heyetinin görüşmelerde giyeceği takım elbiselerin bile üç beş kuruş denkleştirilerek diktirildiğini görür, okur.. böyle bir halde ve muhtaçlıkta o masaya mağlup devlet sıfatıyla oturup, kaybedilen bir savaşın ardından tam bağımsız bir devlet olarak masadan ayrılmaya "zafer değil" demek, tam bir cehalettir.

    bu arada dün şuna da rastladım, belirtmeden edemeyeceğim..

    "efendim, tamam adaları italyanlara bıraktık, ama ikinci dünya savaşı sonrası paris barış konferansında adaları yunanistan'a niye bıraktık, türkiye o konferansa davet edildi ama gitmediği için adaları yunanlara kaptırdık"..

    bu zırdeli sıçmığının kaynağı da wikipedia, dangalağın birisi oraya böyle birşey yazmış..

    bir kere türkiye 2.dünya savaşına katılmamıştır ve dolayısıyla bu savaşın bir tarafı değildir. son dakikada göstermelik savaş açmak, sizi ancak gözlemci olarak görüşmelere davet ettirir, ki gene öyle olmuştur. türkiye'de gözlemci olarak (yani herhangi bir söz hakkı olmadığı) bu görüşmelere üst düzey katılım sağlamamıştır.

    işin daha ilginci yunanistan da bu anlaşmanın bir tarafı değildir. anlaşmanın tarafları müttefik galipler (abd, birleşik krallık, fransa ve sscb) ile savaşı kaybetmiş yancı avrupalı mihver devletleri (italya, macaristan, romanya, finlandiya) arasındadır.

    adaların yunanlara verilmesi olayı da zaten paris barış görüşmelerinden çok önce, müttefik dışişleri bakanları konseyinin toplantılarıyla karara bağlanmıştır; burada da ana eksen savaş sonunda üstünde almanların bulunduğu adaların italyanlarda mı kalacağı, yoksa ingilizlere mi verileceği tartışmalarıdır; nihaiyetinde de orta noktada adalardaki nüfus yoğunluğu olan yunanlara verilmesine karar verilmiştir. yani paris konferansına gitseydik de zaten ortada tartışacak bir durum kalmamış idi.

    gerizekalılık parayla değil ki, "üstünde müslümanların olduğu adayı yunanlara verdik" diyeni bile gördüm dün; 1923-1930 arası mübadele sonucunda adaların bir çoğunda neredeyse türk-müslüman nüfus kalmadığını bilmeyen sığırlar var..

    işte tarihi fesli bir zırdeliden, şizofrenik bir tabipten falan okuyup öğrenenler, okumayan öküzlere bilgi satınca, ortalık palavradan geçilmiyor..

    muhtar olmak için, ilkokul mezunu bile değil, türkçe okuyup yazmanızın yeter olduğunu biliyor muydunuz?..

  • oysa 24 temmuz 2016'da şöyle demişti:

    "aziz milletimizin inanç, cesaret ve fedakârlıkla elde ettiği zafer, lozan antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiştir."

    http://www.tccb.gov.tr/…smasinin-93-yil-donumu.html