latin amerika baharı

  • https://www.youtube.com/…gqyidcfste1e30kqidpzm3ufg5

    * küresel kutuplaşma hızla sürüyor, 12 ocak 2015'te abd deniz kuvvetleri muharebe başkanı john richardson, ülkesinin soğuk savaş bittikten sonra ilk kez rus ve çin donanmalarının rekabetiyle karşılaştığını açıkladı.

    ***

    1* geçen yıl burada türkiye'nin abd tarafından nasıl kıskaca alındığını, akp döneminde türkiye'nin abd ile nasıl ittifak kurduğunu ve daha sonra bu ittifakın nasıl, ne zaman ve neden bozulduğunu anlattım. yaklaşık iki ay önce de, ittifakın yeniden kurulmaya başladığını söyledim.

    2* bu ittifakın kurulmasına neden olan etkenler zorunlu faktörlerdi. yani temelde akp'nin önünde üç seçenek vardı; ya bir kaç yıldır istemeden de olsa sürdürdüğü "kafasına göre" tavrını bırakıp yeniden "ittifak" kuracaktı, ya ipleri koparıp rusya'nın saflarına geçecekti, ya da bağımsız ve tarafsız bir politika sürdürecekti. akp, geçmişten gelen yakınlığa dayanarak güvenli limana geri döndü ve abd ile yeniden müttefik oldu. fakat türkiye eskisi gibi güvenilir bir müttefik değildi. bu nedenle bir daha limandan istediği gibi çıkamaması için gemileri yakması gerekiyordu. türkiye gemileri, rus uçağını düşürerek yaktı ve rusya'ya bir daha asla yanaşamayacağı şekilde elveda dedi. bu hamlenin bedeli türkiye'nin rusya'yla 15 yıldır iyi geçinme politikasını çöpe atmasıydı.

    3* fakat bu yeterli mi? hayır. türkiye'nin abd blokuna dahil ülkelerin bazılarıyla problemi var: israil, mısır... türkiye bu ülkelerle de barışmak zorunda. zira, bu ülkeler gelecekte yaşanacak çatışmalarda türkiye'nin bulunda safta yer alacak kardeş ülkelerdir. türkiye'nin hem abd safında yer alıp hem de mısır'a düşmanlık beslemesi mümkün değil. pekala hem mısır'la hem de israil'le barış olacak. sadece toplumun uyuşturulması ve konuya tepki vermemesi için ortam hazırlanıyor. barış olacak, yavaş olacak, sindire sindire olacak ama sonunda olacak. edilen onca lafa rağmen olacak.

    4* abd, türkiye gibi iktidarın ikna edilebildiği ülkelerde, basit tavizler ve yardımlar karşılığında tahakküm kurabiliyor. fakat abd emperyalizminin yeminli düşmanlarının olduğu ülkelerde hükümetin değişmesi şart. hele ki rusya ile yaşanan karşılıklı kutuplaşma döneminde anti-amerikancı hükümetler rusya'nın potansiyel müttefiki demektir. bu ülkelerden biri de arjantin.

    5* arjantin, ikinci dünya savaşı ve sonrasında anti-amerikan çizgiye kayan ülkelerden. 1946 yılında iktidarı ele geçiren juan peron sıkı bir abd karşıtıydı. peron, soğuk savaş sırasında komünizm ve kapitalizm dışında başka bir yol daha olabileceğini öne sürdü. üçüncü yol terimi böyle ortaya çıktı.

    6* devletin hakim olduğu sanayileşme, dış borçların ödenmesi, dış politikada tarafsızlık, demir yolları, seçme ve seçilme hakkı, kadın hakları ve sosyal reformlar... peron, ülkesini savaşların ve problemlerin uzağında yönetmek istedi. fakat zamanla artan yolsuzluklar, otoriterizm ve halkın hoşnutsuzluğu, kilisenin 1955'te kendisi aforoz etmesi ve askerin verdiği desteği çekmesi onun sonu oldu. ülkeyi terk etti fakat ardında "peronizm" gibi bir akım bıraktı.

    7* ilerleyen yıllarda peronizm evrim geçirdi. abd karşıtı partiler gibi, sermaye dostu partiler de peronist olabildi. bu anlamda peronizm bir tür popülizm halini aldı. söz konusu evrim, türkiye'de de hem sağ sem sol partilerin atatürkçü olabilmesi ile benzeşir nitelikte. 90'lı yıllarda latin amerikanın genelinde yaşanan amerikan tahribatı, 2000'lerin başında sol rüzgarlar estirdi. 2003 yılında yapılan seçimlerde neo liberal carlos menem ve anti-amerikan nestor kirchner karşı karşıya geldi. seçimi kirchner kazandı. bir kaç sene önce de venezuela'da anti-amerikancı hugo chavez iktidara gelmişti.

    8* nestor dört yıl boyunca iktidarda kaldı. peşinden eşi cristina iki kez seçildi. fakat üçüncü kez seçilmesi mümkün değildi. yasalar buna engeldi. üçüncü seçim 2015'te yapıldı. yani geçtiğimiz kasım'da. kirchner'lar aday olamadılar ama aynı görüşü destekleyen daniel scioli'yi aday gösteriler. karşısında ise neo liberal, piyasaların desteklediği mauricio macri vardı. seçimi macri kazandı.

    9* financial times seçim sonuçlarını "arjantin'den piyasaları sevindirecek güzel haber" olarak açıkladı. piyasalar, ki piyasalar deyimi amerikan güdümlü küresel finans sisteminin parçalarıdır, arjantindeki seçimi macri'nin kazanmasından ötürü mutlu oldular. fakat tavsiye vermekten de geri durmadılar. financial times gazetesi bir yandan macri'nin iktidarını kutluyor, öteki taraftan da "artık arjantin yabancı sermayeyi ülkeye çekecek kanunları çıkarmalı" öğüdünü veriyordu.

    10* batı macri'nin galibiyetini büyük sevinçle karşıladı şüphesiz. zira, latin amerika'nın genelinde anti-amerikancı bir hava vardı. bolivya, kolombiya, ekvador, venezuela, brezilya gibi ülkeler batı'nın sistemine dahil olmakta direnen problem ülkelerdi. brezilya brics'in üyesiydi. venezuela'da chavez sıkı bir anti-kapitalist'ti. amerikan sermayesi bu ülkelere giremiyor, yatırım yapamıyor, büyük kârlar elde edemiyor, ülkelerin kaynaklarını işletemiyordu.

    11* kirchner'ler de anti-amerikancıydılar ve arjantin'i amerikan sisteminin dışında tutuyorlardı. 2003'ten beri görevdeydiler, yani akp'nin türkiye'de iktidar olmasından bu yana... iki ülke de 1998-2002 döneminde krizler yaşadı. ekonomiler büyümedi. ve iki ülke de 2002-2003'te seçimler yaşadı. arjantin'de anti-kapitalist krichner'ler, türkiye'de ise neo-liberal akp iş başına geldi.

    * kirchner hükümeti iktidara gelir gelmez neo-liberal politikaları terk etti. arjantin imf'ye olan borcu ödemeyi reddetti. türkiye ise imf yardımlarını kabul ederek fonun tavsiye ettiği politikaları bir bir uyguladı. türkiye'ye bunun karşılığında yabancı sermaye yağdı. arjantin ise yabancı sermayeden mahrum kaldı. çünkü piyasaya göre arjantin "güvenilir olmayan ülke" konumundaydı.

    12* türkiye abd odaklı yabancı sermaye ile büyürken arjantin daha da ileri gitti, petrol şirketlerini kamusallaştırdı. merkez bankasının bağımsızlığını azalttı. abd sermayesi yerine anti-amerikan latin amerika ülkeleri ile iş birliği yoluna gitti. bu dönemde arjantin ortalama %4,3 büyüdü. türkiye ise %3,7 büyüdü. sonuçta global piyasaların olmazsa olmazı "neo-liberal" reçeteyi uygulayan türkiye, o reçeteyi yırtan arjantin'den daha az büyümüştü. bu tablo global ekonomik dayatmaların aslında vazgeçilmez şeyler olmadığını gösteriyor.

    13* 2011 yılında türkiye'nin abd ile olan ittifakı çatırdayınca yabancı sermaye desteği azaldı. neo-liberal çevrelerle sıkıntılar baş gösterdi. uluslararası alanda erdoğan'ın itibarı törpülendi. aynı çevreler bir yıl sonra arjantin'de kirchner hükümetini hırpalamaya başladı.

    14* 2009 krizi ile birlikte daralan ekonomi, arjantin ekonomisini oldukça zorladı. elektrik kesintisi, temizlik sektöründeki grev nedeniyle yığılan çöpler, metro grevleri ve uzayan otobüs kuyrukları kirchner hükümetini sarsmaya başladı. enflasyon arttı, işsizlik patladı ve muhalif kesimlerin eleştirisi artmaya başladı. bu durum kirchner'i otoriterleştirdi. enflasyon %25'i bulunca tahtı sallanmaya başladı. 2013 yılında ingiltere'nin arjantin açıklarındaki falkland adalarını işgale meyillenmesi krichner hükümetini harekete geçirdi. bu ihtimale şiddetle karşı çıkıldı. böylece kirchner sorunu uluslararası bir hal aldı.

    15* aynı günlerde kirchner'in kanser olduğu haberleri yayıldı. ilginçtir, venezuela lideri chavez, brezilya lideri rousseff, paraguay lideri lugo ve kolombiya lideri santos’a da kanser teşhisi konulmuştu. kirchner'e yapılan taarruzların bir diğeri de tayt giymesiydi. 2013 yılında tayt giyen kadın lider, tüm dünyada haftalarca konuşuldu. kirchner problem kadındı, fakat onu problem yapan şeyin piyasalara karşı tutunduğu bağımsız tavır olduğu asla konuşulmadı.

    16* kirchner adeta boğuştuğu finansal çevrelerin elinden kaçabilmenin yolunu yeni gelişen alternatif ekonomik akımda farketti. 10 eylül 2015'te açık bir şekilde "brics'in a'sı eksik" diyecekti. brics, arjantin için ideal bir alternatifti. özellikle 2013'ten itibaren neo-liberal piyasaların salladığı ülkeler soluğu brics'te almak istiyordu.

    17* sonuç olarak kirchner yasa nedeniyle 2015 seçimlerinde aday olamadı. yerine gösterdiği isimse seçimi neo liberal adaya kaybetti. işte, financial times önderliğinde piyasa çevrelerinin seçim sonuçlarına aşırı sevinme nedeni kutuplaşmanın yaşandığı dünyada arjantin'in kaybedilmemesiydi.

    18* arjantin'i sıkı bir ekonomik dönüşüm bekliyordu. şili'li ekonomist andres velasco, yapılacakları bir bir anlattı. ona göre macri'nin başarısı diğer latin amerika ülkelere ilham olabilirdi. brezilya'da dilma rousseff karşıtı muhalefet gücünü artırabilir venezuela'da anti-amerikancı hükümet düşebilirdi.

    19* neticede uzun süredir arjantin'i abd'nin uzağında tutan ve brics'e göz kırpan arjantin'de hükümet devrildi ve bu haber amerikan çevrelerince mutlulukla karşılandı. arjantin'de şuan yüksek enflasyon var ve bunun önlenebilmesi için ülkeye dolar girişini hızlandıracak yabancı sermaye akışının sağlanması, öneri olarak sunuluyor. macri, bu seçeneği ne şekilde yapar bilinmez. fakat 13 yıldır kendisine problem çıkaran kirchner'lerden nihayet kurtulan abd'nin yeni hükümeti yanında tutmak için oldukça çaba göstereceği açık. macri de başlangıç olarak seçim sonrası konuşmasında venezuela’nın latin amerika’nın ekonomik bütünleşme örgütü mercosur’dan atılması için çalışacağını açıklayarak obama’yı memnun etti.

    20* macri'nin politikaları arasında, kirchner'in ödemeyi reddettiği dış borçların ödenmesi, önemli devlet kuruluşlarının özelleştirilmesi, iran'la yapılan ortak mutabakatın sonlandırılması ve arjantin para birimi pesonun değerinin düşürümesi gibi hamleler mevcut. şurası açık ki, birkaç hafta önce brics'e katılmak isteyen arjantin artık daha fazla amerikancı olacak. nitekim seçimin hemen ardından arjantin borsası %40 yükseldi. arjantin'e yapılan ilk yatırım ünlü george soros'tan geldi. macri ile birlikte ekonomiye sihirli bir el değmiş gibiydi.

    21* dünyanın hızla kutuplaştığı bu dönemde latin amerikan'ın anti-amerikancı hükümetlerinin de abd ilgisinden uzak kalması düşünülemez. tıpkı arjantin'de olduğu gibi venezuela'da yaşanan seçimler de bir o kadar kritikti. zira, venezuela 16 yıldır bolivar isimli anti-amerikan rejim tarafından yönetiliyordu. rejimin simge ismi olan chavez göreve geldiğinden itibaren ülkenin çehresini değiştirdi. amerikan sermayesini reddetti ve yabancı petrol şirketlerini kamusallaştırdı.

    22* venezuela dünyanın en büyük 5. petrol ihracatçısı olan ülkeydi ve amerikan emperyalizminin ilgisinden uzakta kalamazdı. chavez de diğer anti-amerikancı latin ülkeleri gibi, neo-liberal reçeteleri reddetti. kalkınma için latin amerika ülkelerinin iş birliğini hedefliyordu. bu manada bolivya ve küba'ya ucuz petrol sattı. chavez'in farkı, ekonomik anlamda olduğu kadar ideolojik anlamda da amerikan karşıtı olmasıydı. dünyayı amerikan hegemonyasından kurtarıp çok kutuplu bir hale sokmak temel idealiydi.

    23* chavez'in amerikan karşıtlığı daha görevinin ikinci yılında başına bela olacak ve bir darbe ile devrilecekti. fakat planlananın aksine chavez, halkın da desteğiyle bir kaç güç içinde tekrar başa geçti. dönemi boyunca amerikan karşıtlığını en açık şekilde dile getiren latin lider olan chavez, abd'nin problemli olduğu ülkelerle sıkı ilişkiler kurdu. iran'ı ziyaret etti. abd başkanı bush'tan şeytan olarak bahsetti. yaşamının sonuna kadar, yani 2013 baharına dek ülkesini abd hegemonyasından koruyan chavez, kanser hastalığı nedeniyle vefat etti. türkiye, chavez'in vefatının ardından "venezuela'nın özlem duyuğu demokrasiye kavuşmasını dileriz" diyecekti. chavez ölünce yerine nicolas maduro geçti. chavez'in politikalarını sürdüreceğini açıkladı. fakat işler, istendiği gibi gitmedi.

    24* aralık 2015'te yapılan seçimlerin ardından parlamentonun üçte ikisi muhalefetin eline geçti. abd basını seçim sonuçlarına o kadar sevindi ki, cnn sonuçları "seçimi obama kazandı" şeklinde sundu. artık yeni parlamento devlet başkanı maduro'nun görev süresini kısaltma ve chavez devrimlerini tersine çevirme yetkisine sahip. şüphesiz muhalefetin bu denli güçlenmesinin sebebi, petrole dayalı ticaretin geliştiği üretim ekonomilerinin düşen emptia fiyatları ile çin ekonomisinin sarsılması sonucunda daralan ekonomiler oldu. böylece anti-amerikancı latin ülkelerin ihracat gelirleri azaldı ve enflasyon rakamları yükseldi. ekonomik kıskaca giren ülkelerde halk çıkışı güzel günler vaad eden neo-liberal partilerde buldu.

    25* arjantin ve venezuela gibi uzun yıllardır sistemin dışında yer alan ülkelerde neo-liberal görüşlü partilerin seçimi kazanması latin amerika'da abd'nin yeniden nüfuz alanı oluşturması anlamına geliyor. şüphesiz bu durum piyasaların latin ülkelerini yeniden talan etmesinin dışında farklı bir anlam da taşıyor. sıra yavaş yavaş brezilya'ya geliyor.

    26* brezilya latin amerikanın en güçlü ekonomisi ve bu ülke anti-amerikancı olmasının yanında küresel finans sistemini dinamitlemeye çalışan brics ülkelerinin bir üyesi. latin amerikadaki sol hükümetlerin bir bir devrilmesi sıranın dilma rousseff'e gelmesine neden oluyor. brezilya'daki muhalifler, sistem değişikliği yaşayan arjantin ve venezuela gibi ülkelerin neo-liberal politikalarla "sorunlardan kurtulduğunu" görünce, ister istemez rousseff'in tahtı daha şiddetli sallanacak. brezilya'nın çökmesi ise brics idealinin içi boş ve kof bir rüyadan ibaret olduğu mesajını verecek.

    27* brezilya'daki işçi partisi hükümeti de tıpkı arjantin ve venezuela gibi uzun süredir kıskaç altında. 2013 yılından itibaren yolsuzluk iddiaları ile karşı karşıya kalan rousseff, desteğini git gide kaybediyor. tıpkı diğer latin ülkeleri gibi üretim ekonomisine dayalı gelire sahip olan brezilya da, enerji maddelerindeki düşüş ve çin ekonomisinin bozulması nedeniyle büyük oranda ihracat kaybı yaşıyor. bu durum brezilya ekonomisinin geçen yıl %4 küçülmesine ve enflasyon rakamlarının çift haneye çıkmasına neden oldu. çareyi ekonominin başına neo-liberal joaquin levy'i getirmekte bulan rousseff, bir yıl boyunca sermaye çevrelerinin istediğini yaparmış gibi görünmekte aradı. fakat bu "sahte" girişim ciddi bir sonuç vermedi. neticede bir kaç yıl önce %50 civarında bulunan rousseff desteği bugün %10'lara geriledi.

    28* newsweek, the economist, the washington post gibi dünyaca ünlü yayınlar için çalışan ünlü gazeteci mac margolis 2015'in son günlerinde, latin amerika'da yaşanan değişimi "solun düşmesi" olarak değerlendirdi. margolis bu düşüşü "latin amerika baharı" olarak görüyor ve seçimlerin ardından latin amerika ülkelerindeki anti-amerikancı havanın azalacağını öngörüyor.

    29* şurası bir gerçek ki, latin amerikada neo-liberal bir devrim söz konusu. brezilya, yani brics odaklı sol ve anti-amerikan hava değişiyor. venezuela ve arjantin seçimleri bunun bir göstergesi. yaklaşık on yıldır bölgeden dışlanan wall street, artık yavaş yavaş yeniden boy gösteriyor ve yanında latin amerika halkının seveceği "demokrasi" hediyesini getiriyor.

    30* 2011'de kuzey afrika ülkeleri için talep edilen demokrasi ve neo-liberalleşme, 2015 yılında latin amerika için istendi. fakat batı'nın tüm bu "demokrasi hassasiyeti" bir ülke için hiç önemsenmedi: suudi arabistan. tüm diğer ülkelerden farklı olarak batı, suudi arabistan için demokrasi hassasiyeti göstermiyor. buna bir tür demokrasi aldatmacası diyebiliriz. yani, uzun süredir nüfuz edemediği libya, mısır, arjantin, venezuela gibi ülkeler için demokrasi vurgusu yapan batı, konu yaklaşık seksen yıldır himayesi altında bulunan suudi arabistan'a geldiğinde demokrasi kavramını unutuyor.

    31* sonuç olarak, sadece ortadoğunun değil, dünyanın hemen her bölgesinde var olan bir kutuplaşma yaşıyoruz. latin amerika, kuzey avrupa hatta uzak doğuda... ortadoğu'da ise, özellikle 2009-2013 yılları arasında söz sahibi olmaya çalışan türkiye'nin terör ve ekonomik problemler nedeniyle gittikçe kabuğuna çekildiğini görüyoruz. sıcak yaz aylarında suriyeli sığınmacılar için tampon bölge fikrini ortaya atarak halep'i içine alan otonom bir yapının peşinde koşan erdoğan, bugüne gelindiğinde fikirlerinin çoğunu unutmuş durumda. öyle ki, kuzey suriye'de fırat'ın batısını pyd için yasak etmesine rağmen pyd o sınırı çoktan geçmiş durumda. yine de akp, batı'yla filizlenen yeni ittifakı sayesinde terörün üzerine daha etkin şekilde gitme imkanı buldu. yeni ittifak, erdoğan'ın pkk konusunda herhangi bir baskı görmeden hareket edebilmesine ortam sağladı. acaba bu ittifak olmasaydı, batı medyası güneydoğuda yaşanan sivil ölümlerini böyle görmezden gelir miydi? şüphesiz, bu sorunun cevabı evet.

    32* türkiye'nin ortadoğu gündeminden soyutlanması, suudi arabistan için yeni hareket alanları açtı. suudi arabistan'ın petrol arzını yükselterek fiyatları düşürme konusunda abd politikalarına yaptığı muazzam hizmet sonucunda bugün petrolün varil fiyatının 37 dolara düştüğünü görüyoruz. böylece ekonomisini sattığı petrolle çeviren iran ile rusya sıkı bir kıskaç altına girmiş oluyor. bu ekonomik çatışma yaklaşık 2014'ten bu yana sürüyordu. fakat geçtiğimiz bir kaç hafta önce suudi arabistan'ın aralarında şii din adamının da bulunduğu 47 kişiyi idam edince nur topu gibi bir siyasal çatışma doğdu, böylece küresel kutuplaşmanın ortadoğu ayağı netleşti: suudi arabistan-iran çatışması...

    yakında...

    http://baranbaa.blogspot.com.tr/…amerika-bahar.html