konuşurken araya ingilizce sözcük sıkıştıran kişi

  • bu kişilerden biri oluyorum bazen ve bu durumu savunmak için değil ama nedenini şöyle açıklıyorum her seferinde, yurtdışında yaşadığım için günlük hayatımda işimde, toplantılarımda, arkadaşlarımla ingilizce konuşmak zorundayım. özellikle yorucu bir iş gününün ardından arkadaşımla telefonda türkçe konuşucaksam veya terapist ile seansım varsa bazen gerçekten bazı kelimelerin türkçesini unutuyorum. bunun nedeni konuşmalarda diller arası geçiş yapmakta zorlanmam.tam tersi durumu da çok yaşıyorum, 1 ay türkiyede kalıp günlük hayatımda daha az ingilizce kullanınca, yaşadığım ülkeye geri dönüp ingilizceyi günlük kullanmaya başladığımda ilk günlerde eski hızımda bir yavaşlama fark ediyorum. veya bazı kolay kelimeleri daha zor hatırlıyabiliyorum. bilmiyorum bu konuda bir çalışma veya makale var mı fakat ben kesinlikle bazı insanların konuşmaları sırasında diller arası geçiş yaparken diğerlerine göre daha çok zorlandığını düşünüyorum.bazı insanlarınsa buna daha yatkın olduğu kanaatindeyim.

  • acil serviste çok fazla hasta gördüm ama araya ingilizce kelime sokuşturan insan kadar itici bir hasta tipi yok sanırım. gerçi hastanın kim olduğunun önemi yok, bizim işimiz hastayı tedavi edip taburcu etmek.

    neyse geçenlerde senkop şikayeti ile orta yaşlarda, giyimi kuşamı janti bir hasta getirildi. en yakın hastane olduğu için bize gelmiş normalde a+ özel hastaneleri tercih edeceği belli. yakındaki plazalardan birinde yöneticiymiş. refakatçisi böyle söyledi. elinde iphone telefon, kolunda apple watch, kulağında airpods falan var. başka bir uzuv için apple ürün yapsa onu da alır takar yani o derece apple fan boy. toplantı set edip bölüme meeting request göndermek işini yapan bir kişi olduğu yüz metreden belli.

    hemen rutin tetkikleri istedim. bu biraz ayıldı, diyor gerek yok, benim apple watch pulse ve oksijen değerlerimin hepsini daily olarak record ediyor diyor, istersen daily datayı apple watch’tan size transmit edebilirm diyor. bizim hemşire de adama bakıyor. anlamadım beyefendi? doktor hanım, ben bişey anlamadım. ne yapayım falan. tamam ben ilgilenirim dedim. muayenesi yapıldı, kan örneği falan alındı ve müşahede altında laboratuvar sonuçlarını beklerken 70-80 yaşlarında akut göğüs ağrısı şikayetiyle bi dede geldi. kızım benim kuluncum hafif ağrıyor yel mi girmiş acaba tam bilmiyorum diyor. dedeyi de müşahade odasında tam bu plaza erkeğimizin yanındaki yatağa yatırdık. yaşlı amcaya da ilk muayene, ekg, kan örneği alındı. onun da sonuçlarını bekliyoruz. bunlar yan yana yatıyorlar.

    neyse tahlil sonuçları geldi. plaza erkeğinin sonuçları; trigliserid, ldl tavan yapmış, şeker çok yüksek. hastaya anlattım durumu. bu demesin mi olmaz öyle bir şey. sizin equipmentların kalibrasyonu set edilmemiş diyor. lan durup durup araya ingilizce kelime sıkıştırıyor. ben sabahları çim suyu içerim, akşamları az haşlanmış brokoli yatağında az pişmiş t-bone steak yerim diyor, şekeri ağzıma dokundurmam. tamam da beyefendi dedim (içimden adeta ilik hüpletmiş, döş yemiş, incik emmişcesine) düşük yoğunluklu lipoprotein seviyeniz yükselmiş size statin başlamamız gerekecek falan diyorum. nasıl olur demeye başladı bu. tabii bu arada sürekli telefonla konuşuyor, bizim divisionda 2020 calendarına göre hedeflerimiz pandemi sebebiyle tutmadı bunu kompanse etmek için bu 2021 calendarına smart hedefler koyup push etmemiz gerekiyor diyor. ufak bir sağlık sorunu yaşıyorum, bunun için urgent bi meeting set edip bu topici konuşucaz. ben şimdi hemen toplantı set ediyorum. herkes reply etsin. lan bu nasıl bi dil, ne diyosun amk...

    yaşlı amcanın sonuçlarına baktım. bizim plaza erkeğinden sağlam valla. sadece kas ağrısı. eski toprak dedikleri bu olsa gerek. bizim plaza erkeği diyor nasıl oluyo ya bu iş diyor. amca ile sonuçlarımız karıştı kesinlikle. tekrar tahlil yapın. beyefendi barkod ile çalışıyoruz karışması imkansız diyorum, anlamıyor.

    amcaya akşam ne yedin diye sordum. kelle paça diyor, bi de bi tabak baklava. sabah ne yedin dedim. 3 yumurta, peynir, zeytin, tereyağı ve iki dilim de trabzon vakfıkebir ekmeği. lan bizim plaza erkeği ordan oha demesin mi aniden. amca da demesin mi "ne ohası yehenim. maşallah diceksin. sizin orda eşekler çok fazla sanırım. plaza erkeği bu lafa bozuldu tabi. kusura bakma beyfendi diyor sonra. amca da önemli değil diyor. bana diyor yahu ben çok sağlıklı beslenen biriyim. her şeyime dikkat ederim, nasıl oluyor bu.

    bu arada ben başka bir hasta ile ilgilenmek için oradan uzaklaştım ve perde çekili diğer bölmedeyim. onlar beni görmüyor ama ben onları duyuyorum. amca demesin mi. yehenim dişin keserken yiyecen .... kalkarken ...(neyse burada sansür uyguluyorum, yazamıyorum.) her şeyi böyle didik didik edersen kafayı üşütürsün işte genç yaşta hastalık sahibi olursun. sen beni dinle de boş işlerle uğraşma. senin mayış kaç gayme, evli misin diye amca iyice muhabbete girdi bununla. o da diyor benim maaş iyi amca ben directorum, evliyim diyor. amca da ben nalburum diyor. güngören’de, işlerim iyi maşallah. benim oğlanlar aldı artık işi. ben karışmıyorum. önceki 2 eşim vefat etti, ben de 3. yü aldım diyor. "tıcarat yapacağan, al sat eyidir" diyo emmi. bizim plaza erkeği hayatı sorguluyor resmen. kendisinin entepli olduğunu bildirdikten sonra plaza erkeğine yönelttiği nerelisin sorusu, aslen nerelisin diye diye kadıköy'den sinop'a kadar gitti ve "olsun" ile son buldu. plaza erkeği nasıl olsun yaaa diyecek oldu ki gene telefonu çaldı. emminin de telefonu çaldı. "agşama ne yemek yapıcın" diyo amca.

    tanım: hakikaten çok itici bir kişidir.

  • 25 yıllık hayatımın hatrı sayılır kısmını yurt dışında geçirdim. bu ana dili kaybetme mevzu o kadar basit bir durum değil, valla değil. hele o dandik türk şirketlerinin dandik beyaz yakalıları 3 ay dil okuluna gitti diye böyle konuşması cidden saçmalığın daniskası.

    ayrıca böyle konuşmanın nasıl bir hava kattığını da anlamıyorum. asıl havalı olan bulunduğun ülkenin yerel dilini güzel konuşabilmek. sen daha kendi dilini konuşamıyorsan dil falan öğrenemezsin ki.

  • burada bazı kişilerin kaçırdığına şaşırdığım bir gerçeklik var veya göz ardı ediliyor.

    inovasyonun %90'ı ingilizce kökenli ülkelerden geliyor ve %10'u da global dile uyum sağlamaya çalışıyor.

    her kavramın türkçesi olmayabiliyor veya o an akla gelmeyebiliyor.

    dolayısıyla dilin canlı bir olgu olduğunu unutmayalım.

    gösteriş için bunu yapanlar bencede çok sempatik bir tablo çizmiyorlar ona da katılıyorum.