kilo vermenin bilinen en kısa yolu

  • (bkz: terk edilmek)
    hayatım boyunca evliliğim hariç, yani evlenmeden önceki hayatımda ve boşandıktan sonraki hayatımda ki, çok seven ve çok sevilen biri oldum ilişkilerimde. kimseyi terk edecek cesarete de sahip olamadım süreç boyunca.
    belki üç yaşıma filan inmek lazım, bilmiyorum ama çok da terk edildim. benden daha cesur çıktı herkes.
    daha genç yaşlarımda yaşadığım terk edilişlerimden nasıl ağzım yandıysa, “aman ağzımızın tadı bozulmasın ali rıza bey” modunda, görmezden gelme, olayları büyütmeme, ultra süper hiper anlayışlı olma, önceliksizlik, her şeyi tatlıya bağlama telaşeleri vs vs.
    aşktır biter, sevgidir azalır
    insanın kendini çok önemli bulduğu bir ilişkide, birden bire görünmez olmaya başlaması, verdiği sevgi ve ilginin dilencisi haline gelmesi, ve ısrarla o sevgide, çok sevildiği zamanların hatırasına tutunması kadar doğal ve bir o kadar yanlış bir şey yok heralde.
    neyse konumuz kilo vermekti.
    hem ne demiş büyükler; laf lafı, laf götü açar. diye.
    hayatımda iki tane büyük terk ediliş yaşadım.
    büyük seven, yaşadığı ilişkiye, aşka, sevgiye bütün varlığını koyan biri olarak, o terk edilmeler de bana koydu*
    direkt yemeden içmeden kesilme.
    sürekli mide bulantısı.
    hiçbir şeyden tat almama.
    yiyip, kusma.
    çok sevgili, rahmetli ademolog söylemişti bir gün, kusmalarımla ilgili; söyleyemediğin her şeyi kusarsın…
    ah keşke yaşasaydın da, sana ve okuduğun okullara, seni okutan hocalara ağız dolusu küfretseydim, sen de o şuh kahkahanı atsaydın.
    belki de kendimi bir cezalandırma şekli, ya da dopamin, serotonin'nim filan hep tükeniyor ondan(bkz: dayımlar falan hep tükenmiş lan)
    çok büyük sevgilerin, çok büyük üzüntüler bırakmak gibi bir işleyişi var.
    acının etrafından geçemezsiniz, içinden geçmelisiniz de demiş biri.
    işte o acının içinden geçerken, bütün hayat o acı halini alıyor. ağzınızda, dilinizde, midenizde, bütün uzunlarınıza yayılan bu acı eritiyor insanı. pul biber yağ yakıyordu di mi?*
    yağdan mı, sudan mı, kastan mı nerden olduğunu bilmediğim şekilde onlarca kilo itina ile verilir.
    konu da nerden nereye geldi.
    burası; en kuytumuzu, bütün zayıflığımızı, zaaflarımızı, hayal kırıklıklarımızı, başkasına anlatmaya utandığımız şeyleri anlatabildiğimiz ve birileri tarafından mutlaka anlaşıldığımız yer değil mi?
    nereye gidersek gidelim, o yüzden hep geri dönmüyor muyuz?

  • sevilen kişiden ağır bir darbe yemek. hastalıktan beterdir.

  • vaktim vs olursa buraya meth yazanları cimere şikayet edeceğim, ciddi olarak sonuç alana kadar uğraşacağım
    madem o kadar cesursunuz, burayı okuyan genç insanların zayıflıkları ile dalga geçip onları bu yola bu kadar rahat sevk edebiliyorsunuz, bedelini de ödeyin.

  • öyle bir kısa yol yok ki dostlar.
    var mı?
    24 yıllık şişman olarak şunu söyleyebilirim ki ciddi anlamda sadece bir kere haricinde hiç kısa yoldan kilo verebildiğimi hatırlamıyorum.
    eğer 3-5 kilo fazlanız varsa cidden oturup konuşmayalım bu mevzuyu ama 15-20/20+ kg gibi bir fazlanız varsa açık konuşmam gerekirse yok öyle bir kısa yol.
    aç kalmamız, çok spor yapmamız, yemeklerden (özellikle tehlikeli olanlardan ki onları hepimiz iyi biliyoruz) uzak duracağız bu kadar aslında.
    yok detoks yok pt yok enerji sinerji ile kilo verelim vs yalan!
    şişmanın halinden sadece şişman anladığı için bu kadar dürüst konuşuyorum.
    tek yapmamız gereken yemek yemeyi minimumda, hareketi de maksimum da tutmak.
    ben “portakalreçeli” diyeti yapıyorum o yüzden kimseye şişman dahi olsam tavsiye veremem hoş siz siz olun tavsiye ile diyet yapmayın zaten.
    her işin bi ehli var gidin güzelce diyet programınızı yazdırın ve başlayın.

  • dert sahibi olmak.
    bir şeye üzülün. birkaç haftaya eriyorsunuz.

  • dik yokuş yukarı düzenli koşmak, ya kalp krizi ya kilo kaybı. artık şansınıza kalmış.

  • aşırı üzülmek ve kendini çok kötü hissetmek bunlardan bazılarıdır.

  • ben açlık hissimin derinliklerine dalıp o anki hislerimi kavramsallaştırıyorum. şu anda ne hissediyorum? acı olmadığı kesin. mutsuzluk ya da üzüntü de degil. ne ulan bu? yorgunluk belki..

    bedenimi dinledikçe açlık hissi gitgide saçma bir hal alıyo. günlük hayatta sıkça kullandığın bir ismi peşpeşe söyleyince daha yabancı, daha garip gelmesi gibi.

    ya da ben yemek yememek icin kafayı yedim.

  • başınızı sağa sola üç kere hareket ettirmek ve her yiyecek ikram edildiğinde bu egzersizi tekrarlamak.

  • 4 bucuk ayda 30 kilo vermis biri olarak diyebilirim ki* ; kilo vermenin kisa yolu falan yok.* girtlaginizi ne kadar tutarsaniz o kadar kilo verirsiniz.* yaptiginiz spor bu sureci hizlandirabilir. ama asil olay yememek!*
    not: bir 30 kilo daha vermem gerek. çok açim lan!
    edit: bu kilo illeti 6 yasimdan beri benim yakamda. kilo vermede gayet basarisiz ve istikrarsiz biriyimdir. ustune son yillarda yasadiklarimdan dolayi bir suru bahanem var. ama sonuc olarak hepsi "bahane!". sismanin bahanesi maalesef hic bitmez. ilk once bunu kafama soktum. ben neden kilo veremiyordum? e deli gibi yiyordum amk! simdi? açım... gozum aç, midem aç, açım aç. neleri yeme potansiyeline sahip oldugumu bilseniz benden korkarsiniz. ama dayanmak zorundayim. kanseri yenmis biri olarak kiloya yenilemem. artik sagliksiz olmak istemiyorum.
    açım demis miydim?