kendinle aran nasıl

  • şu sıralar süper.

    uzun zamandır kendim için hiç bir şey yapmıyordum.

    çocuklara, eve, işe adamıştım kendimi.

    ve doğum günümden sonra, 35 yaşım benim için bir aydınlanma, kırışma noktası oldu. artık neye sayılırsa…

    benim de bir hayatım var diyorum artık. önce kendime daha fazla özen göstermeye başladım. aynada kendimi daha iyi gördükçe arkadaşlarıma vakit ayırmaya başladım. mutsuz olduğum için çocuklara daha sinirli davranıyordum sanki bi iş gibi görmeye başlamıştım. ertelediğimiz yardımcı işini hallediyorum. böylece zamanımı daha verimli kullanıp çocuklarla daha kaliteli zaman geçirebileceğim.

    evet kendimi seviyorum değer de veriyorum. ve mutlu olmayı hak ediyorum.

    sevgili kendim böyle devam et

  • ergenlikte çok kötüydü, 27ime kadar kendime çok kötü davranıyordum. sevmiyodum, beğenmiyodum, kusur buluyordum, bedenime ruhuma saygım yoktu. sonra bişey oldu, kendimi sevmezsem bunun tüm çevreme sirayet edeceğini kimsenin de beni sevemeyeceğini, değer vermeyeceğini, kendimi hırpalamaktan başka bir şey yapmadığımı anladım. o günden beri kendime iyi davranıyorum, bir bebek gibi, hırpalamıyorum, yargılamıyorum, her şey için suçlamıyorum, sadece anlamaya çalışıyorum, güzelliklerimin farkına varıyorum ve kötü yönlerimi nasıl geliştirebilirim diye düşünüyorum yine kendime “sen şöylesin! sen böylesin” demeden. hayat çok kısa.

  • "tehlikeli"

    bu tehlikenin (helak ediciliğin) her zaman farkında olmalıyız.

  • kendime bugün virginia woolf'ün cümleleriyle seslendim: "aceleye gerek yok. kıvılcımlar saçmaya gerek yok. kendinden başka biri olmaya gerek yok."

  • kendimi sevmekle sevmemek arasında gidip geliyorum çoğu zaman. bazen kendimi beğenir bazen çirkin olduğumu düşünürüm. bazen iltifat aldığımda utanır ama içten içe haklı olduklarını bilir sevinirim bazen de kendimi yere gömer üstüme bolca toprak atarım.
    konu eleştiriye gelince kendimi eleştirirken hiç olmadığım kadar acımasız oluyorum. kimsenin eleştirisine fırsat kalmıyor. hatta öyle abartıyorum ki insanlar benim kendime haksızlık yaptığımı düşünerek beni savunmaya başlıyor.
    yani kendimle bir sorunum var. henüz derdimi tam olarak çözemedim. aramız pek iyi değil..

  • midem bulanıyor. bir şeyleri yanlış yapıyorum ama tam olarak neyi henüz anlayamıyorum. sanırım hala daha kendime itiraf edemediğim bazı şeyler var. sadece biliyorum ki yazmazsam delireceğim.

    geçen gün bencil birtakım hareketler yaptım, çok da iyi bir insan olmadığımı anladım; yani zannettiğim kadar iyi bir insan olmadığımı... daha doğrusu kimseden daha iyi veya daha kötü biri olmadığımı anladım da diyebiliriz. sıradan biriyim işte. o zaman neden özel bir misyonum varmışçasına illa da dünyaya olumlu bir katkım olsun diye çabalıyorum ki; ben kimim ki? kimden daha iyiyim, daha kötüyüm veya daha farklıyım ki? üstelik yapacağım şeylerin sonucunun olumlu yönde oluşunu kontrol etmem mümkün değil ki. bazen rastgele tek bir davranışımla kimlerde neleri tetikliyor ve ne acılar yayıyorum. bazen yaptığım iyilikten haberdar bile olmuyorum.

    biliyorum; hiçbir şey yapmak zorunda değilim. özellikle de şu aralar. bir işim yok. beyoğlu'nun arka sokaklarında rastgele tanıştığım birileriyle, bazen de esnafla uzun uzun sohbetler ederken bulabilirsiniz beni. ne kadar da güzelmiş insanın, insanlarla tanışacak, konuşacak geniş vakitlerinin olması. ve her insanda keşfedilecek farklı bir bilgelik; o bilgeliğin peşinde olmak - ah işte buna bayılıyorum!

    ama yine de her zaman tam olarak rahatlayamıyorum; çiğ bir acelecilik oluyor üzerimde. hala daha bazı korkular var içimde. 8 yıllık kurumsal hayattan sonra alışamamış gibiyim kendimin efendisi olmaya. alışamadım amaçsızlığa, kör hırslarım olmamasına, "aylaklığa". müthiş ilhamla dolduğum, insanlardan çok şey öğrendiğim günlerde dahi içimden bir ses "eee?" diyor, "eee öğreniyorsun da ne oluyor? ne yapacaksın? ne iş yapacaksın? ne işe yarayacaksın? " işte bence bunlar hep kapitalizm ya da narsist aile bireyleri - zaten ikisi aynı şeyler gibi.

    aşk mevzusu da ayrı bir tehlike arz ediyor bu aralar bende. şu savrulma ve boşluk halinde görüyorum ki bir beyaz atlı prens gelse de bana kurdurtacağı hayallerle beni kendi egemenliğimden monarşiye soksa ve kendi kafamın efendiliğinden kurtarsa diye bilindik sabotajlarımın peşimdeyim. çünkü o yolu biliyorum; aşk, tutku, acı, sürünme, intikam ve özgürlük; ama kendimi veya güzel şeyleri sabote etmediğim yolu bilmiyorum ve kendi yolumun belirsizliğinden ölesiye korkuyorum.

    midem bulanıyor; kafam karışıyor, yatsam "yatma kalk iş yap" diyen seslere inat tüm gün yatıp uyuyayım istiyorum. çocukken en sevdiğim masalın uyuyan güzel olması tesadüf mü? afedersiniz ama ben o tüm piremses masallarının amına koyayım.

  • bir fotoğrafım var, en fazla 5 yaşıma ait, bir koltuğun üzerinde ayakta duruyor, yeşil elbiseli, az önce ağlamış.
    oradaki beni alıp, tutup elinden, güzel havalarda güzel yollardan geçiriyorum, saçını okşuyorum, sarılıyorum ona, herkesin yaptığı her şey için ben ondan özür diliyorum, ben ona ne kadar değerli olduğunu anlatıyorum.
    ürkek gözlerinden öpüyorum, yalnız değilsin diyorum, ben varım, hiçbir şeyin suçu sende değil, gel ne istersen yapalım, nasıl istersen öyle yapalım.
    minik kendimle arama sevgi koydum, ilgi koydum, bakım verdim, ailelik ettim, arkadaşlık yaptım, o neşelendikçe ben olduğum yaşa daha sağlıklı tutundum.
    elini hiç bırakmadan gidiyorum şimdi onun istediği yerlere. onun serüvenlerine eşlik ediyorum, onu tanıdıkça kendime geliyorum.
    ?

  • bugun cok mutluyuz ikimiz, cunku bugun dogumgunumuz!
    birbirimize sarilip sarilip 'iyi ki dogduk' diyoruz :)

  • çok seviyorum merkez. canim kendim.
    omzumdan da öptüm kendimi oh miss!

  • ortancadan hallice. kendim de ortanca olduğumdan hep bir ince dokunuş arzular ve sessizlikte daha çok anlam bulurum. kendime karşı acayip toleranslıyımdır ve fakat geçen her neyse bazen üzerimde ağırlıklar bırakır. ne kadar olsa ve şartlar dediğimiz gerekçeler devreye girse de yaşamın o yüzünde baş aktör olarak bir şeyleri değiştirme gücü illaki vardı diye paralarım kendimi bazen. ama çok kısa bir süre geçer ve yine kendimi tam manasıyla haklı çıkaramasam da geçip gidenin ardında bana kalan neyse onu olgunca kabul etmekten başka seçenek olmadığını anlarım.

    kendinle aranı düzeltmek istiyorsan yaşadıklarını ve geçirdiğin yaşları yürüdüğün yola manzara yapmayacaksın. her adım bize lazım. bulunduğumuz yaş ve şartlar elimizden geldiğince pozitif algılanmalı. iyisi mi her yaşının en iyi temsilcisi olmaya çalış; o zaman hayattan zevk alır, kendine de azıcık saygı duyarsın. kendinle arayı düzeltmek bakış açısını değiştirecek kadar hareket ister.