kanal istanbul

  • maalesef iş, rte'nin istediği şekilde inatlaşma ortamına doğru gitti. ekrem başkan'ın dünkü toplantısından sonra bu meret yapılacaksa da bir uzlaşı zemininde olmayacağı kesinleşti.

    yapılmasını istemeyenler bir ton neden sayabiliyorken yapılmasını isteyenler yine tıpkı başkanlık sistemine geçişteki klasik, geri zekalı "chp istemiyormuş, abd istemiyormuş, istemeyen haindir." kalıplarını kullanıyor ve inanılmazdır ki hala tutuyor bu kalıplar.

    aynı boku başkanlık sistemine geçişte de yedik. ülke, başkanlık sistemine geçmeden önceki halinden daha mı iyi şimdi? her gün bir ton zammı bir tek ben mi hissediyorum? ama gel de yozgat'ta, karaman'da yaşayıp belki de hayatında istanbul görmemiş ama "cehape istemiyormuş, o zaman yapılsın." diyen anadolu irfanına anlat.

    çok sıkıldım ya, ülkede işlerin sürekli bu seviyede yürümesinden çok sıkıldım. hep aynı şeyler. kimsenin marmaray'a, 3. köprüye ölümüne karşı çıktığı falan yoktu. yapılacaksa insan gibi yapılsın dedik. geçmek için bir ton para verdikten sonra 3. köprüyü diksen ne dikmesen ne?

    bu kanal işi hepsinden farklı. deli saçması bir şey. iki kıtayı ayıran, dünyanın en güzel coğrafyasındasın. bir kere kafadan onun değerini düşürüyorsun. bu istanbul'da 7 şiddetinde deprem olacağını artık hayvanlar bile biliyor. bu kadar risk varken neden?

    ülkeyi düşman işgal etse şunu yapmaz ya. olası bir depremde binlerce insanın kaderini yapay kanalın üzerine diktiğin köprülerden geçip gelecek yardıma bırakacaksın. düşününce bile kötü.

    trakya'yı ele geçirme planlı bir savaş çıksa? düşünsene, trakya işgal ediliyor sen anadolu'dan trakya'ya köprü üzerinden tank geçirerek yardıma gidiyorsun. neden? çünkü birileri son vurgununu yapıp hayatımızdan çıkmak istiyor. sen ölürsen öl, "vatan sağ olsun." deriz geçeriz depremde yardım gelmediği için ölecek binlerce/milyonlarca(?) insana...

    yapılmasını isteyenlerin en net hatta tek somut gerekçesi yapay kanaldan gemi geçirip para almakmış. az ötede bedava, binlerce yıllık doğal bir kanal var. kim, neden para vererek geçirsin gemisini? o yapay kanaldan geçirmeye zorlayabiliyorsak zaten istanbul boğazı'ndan geçerken para alalım. ama işte olmuyor öyle. bu kadar basit bir akıl yürütmesini yapmak yerine milyonlarca insanın gram bilgi sahibi olmadan "chp istemiyormuş, o zaman yapsınlar." demesine artık dayanamıyorum ben.

    bu kadar inada bindirdiklerine göre yarısına kadar kazarlar yine başlar o inşaat. bu saatten sonra yapılacak şeylerin başında halk oylaması geliyor. belediye chp'de. ekrem başkan hazırlıklara başlasın 2-3 ay içinde istanbullulara bir halk oylaması yapalım. bunu hiçbir şekilde engelleyemezler. zaten seçim engellemek kafadan oy kaybı. referandumdan "hayır" çıkacağı kesin. bakalım o zaman halkın iradesine rağmen rahatça yapabiliyorlar mı o kanal? yaratacağı algı yeter. en son halkın iradesini gasp etmeye kalktıklarında 800 bin oy fark yediler.

    ekrem başkan, referandum istiyoruz! bu kadar. bu işin çözümü bu. zaten istedikleri çatışma ortamı. hiç gerek yok. istanbullular sandığa gitsin. iş çözülsün. umarım sandık aksine davranırlar da erken seçime sonsuza kadar kurtuluruz.

  • 500 binlik kütahya'ya havaalanı yapıp 4 milyon yolcu garantisi verenlerin, dağın başında 10 bin yıl durabilmiş buzul gölünü aşağı döküp içinde altın aratanların, "uzmanlarca hazırlandı" denilerek cuma günü çıkardıkları topu topu 1 sayfa spk tebliğini, biz burada alay konusu yapınca pazar günü toplanıp iptal ettirenlerin projesidir.

    süleyman şah'ın naaşını dirisinden çok gezer hale getirenlerin, kendi adasına vizeyle giden bakanların "montrö'den iyi olacak." dediği projedir.

    insanlığın tarımı icat ettiği topraklarda, 4 mevsim yaşanan bir enlemde, uzay çağında ve barış zamanı bir milleti karneyle sebze alacak hale düşürenlerin projesidir.

    bütün bunlarla dalga geçilebilirdi, "ulan elinizden gelen bir iş var mı ya ahahaha" deyip eğlenebilirdik fakat tüm memleketin direksiyonu şu an bu insanlarda.

    tahtaya yazamadığı yazı için alay edilince "g ile ğ'yi hep karıştırırım" diyen insanlar, "meclis başkanı siyasi faaliyete katılamaz" dendiğinde "seçim bir siyasi faaliyet değildir" diyen insanlar dünya üzerinde bir toprak parçasında kalıcı ve uzaydan görünebilen bir değişiklik yapacak ve siz bunu mantıklı bir şekilde tartışmak istiyorsunuz. tartışıyorsunuz da.

    sakin kalışlarınıza imreniyorum.

  • rant, vurgun ve soygun kanalin siyasetle ic ice gecmis tartismali ekonomik boyutu. isin daha onemli
    ekolojik boyutu var ki kanal istanbul projesinin yol acacagi ekolojik zararin telafisi asla mumkun degil. 70 milyar harcayip acilan o kanal 170 milyar harcanip kapatilsa bile geri donusu olmayan bir “felaket” soz konusu...

    buyrun bilimsel gerekce;
    bundan altı yıl önce yeşil düşünce derneği’nin düzenlediği çılgın projeler konferansı’nda hacettepe üniversitesi’nden deniz bilimci prof. dr. cemal saydam çok etkili bir sunumla kanal istanbul’un neden ve nasıl bir ekolojik felakete sebep olacağını açıkca anlatmıştı. konferansta yapılan sunumlar daha sonra tarafından kitaplaştırıldı.

    konu tekrar gündemdeyken cemal saydam’ın 2013 yılında yaptığı konuşmayı tekrar hatırlayalım
    (kaynak yesilgazete.org)

    “her fırsatta yazdığım gibi, eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz. hata yaptık kapatalım deseniz dahi olmaz. sistem bir kez anoksik (oksijensiz) koşullara döndü mü geri dönüşü sonsuza kadar olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren ama ülkemiz de uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer.”

    kanal istanbul ile ilgili olarak bir görüş ortaya koyabilmeniz için akdeniz, karadeniz ve marmara denizi hakkında detaylı bilgi sahibi olmanız gerekmektedir. aksi halde böyle bir fikir cazip gelebilir ve de dünyadaki diğer örneklere bakarak neden bizde de olmasın yaklaşımını öne sürebilirsiniz.

    yokuş yukarı karadeniz

    sonuçları beğenirsiniz veya beğenmezsiniz ama denizleri konuşturmak benim işim. diyelim ki istanbul boğazı‘nda bir yere oturdunuz ve boğaz’ın o eşsiz manzarasını seyrediyorsunuz. dikkatli bakarsanız gözlerinizin önünde akan devasa bir nehir oluğunu fark edersiniz. gözünüzün önünden de bir iki gemi geçmiş ise bir tarafa giden gemilerin daha yavaş, diğer yana gidenlerin de neredeyse koştuğunu fark edebilirsiniz. normal koşullarda marmara’dan gelip karadeniz’e giden bir gemi 30 km uzunluğundaki boğaz boyunca en az 30 cm yokuş çıkmak zorunda kalır. nedeni de basit: karadeniz, marmara’ya göre ortalama en az 30 cm yüksektir. eğer poyraz varsa ve de aylardan haziran ya da temmuz ise bu yükseklik çok daha fazla olur; 70-80 hatta 1 metreye kadar çıkabilir. hatta yol boyunca tuzluk da azalır suyun kaldırma kuvveti azalır ve gemi suya daha da batar, motorlar daha da zorlanır. iyi de neden acaba? işte türk boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve de yerkürede sadece ama sadece bize has olan bu özelliğinin nedeni karadeniz’e giren tatlı suların fazla olmasından kaynaklanmaktadır. karadenizdeki tatlı su girdisinin ana kaynağı da tuna, dnyeper, dnyester ve don nehirleridir.

    ‘doğal arıtma sistemi’

    marmara denizi etrafındaki onca yapılaşmaya kirlenmeye karşı bunca zaman direnmesini, direnebilmesini yine belki dünyada sadece bu denizimize has su bütçesi ile direnmiş görünüyor.

    iki tabakalı bir yapıya sahip olan marmara denizimizin ilk 25 metresi karadeniz suyu ile doludur ve bu su marmara’nın toplam 3378 km3 hacminin sadece 230 km3 kesimini kaplar.

    geri kalan 3148 km3 yoğun akdeniz suyu ile doludur. yani marmara denizi’nin sadece %7 lik bir kesimi etrafındaki yerleşim yerlerinin atıkları ile boğuşmak durumunda idi. yapılan çalışmalar ile neredeyse %95 doğruluk oranı ile marmara denizi’nin su bütçesi çıkarılmış ve karadeniz’den gelen suyun marmara denizi üst tabakasını üç ayda bir değiştirebildiği; akdeniz’den gelen suyun ise marmara denizinin %93’nü oluşturan alt tabakayı yedi senede bir değiştirebildiğini göstermiştir.

    işte bu nedenle marmara denizi üst tabakası yakın zamana kadar hiçbir arıtıma tabi tutulmadan yüzeye verilen kirliliğin geri dönüşümü olmayan kötü etkilerinden kendini kurtarabilmişti. artık istanbul metropolünün atık suları arıtılmakta ve arıtılmış sular marmara denizi’nin alt tabakasına verilerek boğazlar aracılığı ile karadeniz dip sularına taşınmaktadır.

    marmara denizi 12000 sene önce bir tatlı su gölü idi. keza aynı şekilde karadeniz de o dönemlerde göldü. akdeniz ise her zaman olduğu gibi yoğun tuzlu bir deniz idi. iklimsel değişimlerden dolayı yükselen karadeniz göl suları önce boğazlar aracılığı ile marmara’ya daha sonra da akdeniz’e ulaşınca tuz dengesinin sağlanması amacı ile de akdeniz yoğun suları alt taraftan karadeniz’e kadar ulaşmıştır. bu son hali, son 3000 seneden beri oluşmuş olan hassas bir dengedir. işte bu nedenlerden dolayı akdeniz ve karadeniz’in yapısal özelliklerini bilmek marmara denizinin anlaşılmasında çok önemlidir.

    akdeniz ile karadeniz’in farkı

    akdeniz dikey karışımın çok olduğu ve bu nedenle de atmosferik oksijenin en diplere kadar taşınabildiği; binde 38,8 tuzluluğa sahip 15 ila 30 derece arasında sıcaklıklarda değişim gösteren bir denizdir. güney tarafındaki çöl misali de içerisinde hiçbir şey barındıramadığı için denizin çölü olarak tabir edilen bir haldedir. bu hali elbette güney sahillerimizdeki turizm sektörü için hayati öneme haizdir ancak balık açısından da belirli nehir önlerinin haricinde neredeyse ekonomik balıkçılığın olmadığı olamayacağı bir denizimizdir.

    öte yandan karadeniz ise dikey karışımın olmadığı; belirli yoğunluk tabakalarının hem balık yaşamını hem de anoksik alt tabakayı belirlediği; dünya denizleri içerisinde sadece kendine has pek çok özelliği barındıran bir denizimizdir.

    doğal olarak denizlerin oksijen kaynağı atmosferdir ancak bu marmara denizi’nde sadece ilk 25 metre için geçerli bir durumdur. tabakalaşma nedeni ile atmosferik oksijen alt tabakaya geçemez; bu nedenle marmara denizine oksijen sağlayan sular sadece çanakkale boğazı’nın altından gelen sulardır. buradan giren sular da ancak çanakkale boğazı marmara birleşmesine kadar etkili olabilmekte ve marmara içerisine girince hemen balık yaşamını destekleme sınırının çok altında seviyelere inmektedir.

    dolayısı ile marmara denizinin alt tabakasındaki oksijen eksikliğinin nedenlerini anlamak marmara denizinin dinamikleri ve kanal istanbul’un olası etkilerini incelemek açısından çok önemlidir.

    marmara denizi oluşumu öncesinde en derin yeri 1400 metre olan kapalı bir göl havzası idi ve bu nedenle dip kesimlerde organik madde birikimi ve doğal bozunma sonucu oksijen tükenme noktasına gelmiştir. deniz koşullarının oluşumu sonrasında ise ekoloji tamamen değişmiş ve son 3000 seneden bu yana da marmara denizi’nin alt tabakası balık yaşamını desteklemekten çok aşağıdaki seviyelerde ve de özellikle istanbul tarafında oksijensizlik sınırına yaklaşan seviyelere inmiştir.

    bütün sistem birbirine bağlı

    oksijenin istanbul tarafında tükenme noktasına gelme nedeni de istanbul şehri ile değil; boğaz çıkışında mevcut olan “jet akımı”na bağlıdır. bu jet akışının nedeni de istanbul boğazı’ndaki su dinamikleri ile belirlenmektedir. görüleceği gibi sistem birbiri ile ilintili, her birinin ardında bambaşka nedenler ve özellikler olan karmaşık bir yapıdadır. bu jet akımının nedeni ise boğaz’aa 60-70 metre kalınlığında giren karadeniz suyunun boğaz boyunca hisarlar önünde ve salacak önlerindeki iki hidrolik kontrol noktasından geçmesi ve marmara denizine 15 metre kalınlığında girmesine dayanmaktadır. bu akımın tam tersi yönde olan ve marmara’nın altından gelen yoğun akdeniz suyu ise 30-40 metre kalınlıkta başladığı boğaz serüvenini sadece en altta birkaç metre kalınlıkta tamamlamakta ve karadeniz’in dip suyuna doğru akmaktadır.

    bu jet akımı, marmara’nın bugünkü oksijen fakirliğinin ana unsurudur. buna detaylı girmeden önce bu jet akımının uydulardan nasıl izlendiğine bir bakalım.

    istanbul boğazı’ndan marmara denizi’ne çıkan su, hayırsız ada‘ya çarpınca nasıl ikiye ayrılmış. sanki bir gemi suyu yarıyor gibi. bu olay marmara için çok ama çok önemli. bu su, marmara’ya doğru sanki bir hortumun ucunu sıkmışçasına hızla çıkarken çok önemli bir olaya neden oluyor ve marmara’nın tuzlu alt tabakasından önemli ölçeklerde suyu emiyor ve yüzeye taşıyor.

    kapalı döngü

    bu su çıkışını takiben marmara denizi’nin alt tabakasında bulunan ve başka türlü yüzey suyuna karışma olanağı olmayan ve en önemlisi de besin tuzları açısından çok ama çok zengin olan alt tabaka suyu, yüzey suyu ile karıştırmaktadır. işte bu karışım sonrasında da yüzey suyunda organik madde çoğalması izlenmektedir. karadeniz suyunun marmara denizinde yarattığı en önemli olay bu “jet” çıkışı sonrası oluşan organik yüktür. yüzeyde balıklar için besin kaynağı oluşturan ve marmara’nın balık açısından zenginliğinin nedeni olan bu akım, daha sonra oluşan maddelerin dibe çökmesi ile alt suya oksijen yükü bindirmektedir. marmara denizi’nin orta ve batı kesiminde oluşan bu yük, dip suya batışını takiben de akdeniz’den gelen ve çanakkale boğazı’nın altından geçerek marmara’nın dip çukurunu dolduran su ile birlikte bu sefer karadeniz’e doğru yaklaşmaktadır. yani kapalı bir döngü oluşmakta ve organik maddelerin parçalanması sonrası tükenen oksijen doğal olarak marmara’nın kuzeydoğusunda yoğunlaşmaktadır. marmara denizi yüzeyinde oluşan organik madde oluşumlarını bu uydu resminden de görmek izlemek mümkündür.

    uydu verisinden de görüleceği gibi boğaz’dan daha koyu renkte çıkan karadeniz suyu zaman içerisinde marmara’daki daha yeşil renkle karışmaktadır. burada renklerin daha yeşil olması daha yoğun alg patlaması anlamına gelmektedir. bu yoğun alg patlamaları marmara denizi’nin kısıtlı oksijen girdisi nedeni ile istanbul önlerinde oksijeni sıfırlama noktasına kadar getirmiştir.

    kanal istanbul panama’ya süveyş’e benzemez

    işte bu nedenlerden dolayı kanal istanbul’u bir panama kanalı’na bir süveyş’e benzetmek denizlerimizin özelliklerini hiç ama hiç bilmeyen anlamayan kişilerin öne süreceği bir şekilsel benzetmeden öteye gidemez.

    sistemin çalışma prensipleri ile ilgili olarak bu gerçekleri sıraladıktan sonra şimdi gelelim olası bir “kanal istanbul”lu senaryoya. her nerede yapılırsa yapılsın, diyelim ki açıldı ve karadeniz suyu bu insan yapımı ve aslı hakkında hiçbir şey bilmediğimiz için basındaki hurafelere göre dibi dümdüz ve 25 metre derinlikteki ikinci kanaldan marmara’ya doğru hızla akmaya başladı. akmaya başladı diyorum çünki bu kanal açılsa da açılmasa da karadeniz ile marmara arasındaki su seviye farkı aynı kalacaktır. yani dzkk seyir hidrografi dairesi tarafından yapılan ölçümlere göre olan su seviye farkından dolayı bu ikinci kanalda da su bu sefer boğazdaki derinliklere tümseklere çarpmadan olduğu gibi marmara’ya akacaktır. karadeniz ve marmara arasında belirli bir zaman döneminde dahi 65 ila 15 cm arasında değişen yükseklik farkı nedeni ile kanaldan geçecek olan su tuzluluğu hiç değişmeden aynı boğaz çıkışı gibi marmara’nın kuzeyinde bir yerde jet akımı ile marmara’nın üst suyu ile buluşacak; ama bu sefer hem bol besinli üst tabakadan ve belki de yoğun tuzlu alt sudan da su kapacak ve sistemin alışık olmadığı yeni bir yem fabrikasının çalışmasına neden olacaktır. bu seviye değişimleri kanalı panama benzeri kapaklar ile idare ederiz şeklinde düşünenlerin bir kez daha düşünmesi için elzem olan değişimlerdir.

    planlanan kanal, basındaki haberlere göre istanbul ile tekirdağ arasında bir yerden marmara’nın üst suyuna taşıyacaktır. işte bu yeni fabrikanın üreteceği organik yük, ilk önce marmara’da yaratacağı ikinci organik yük nedeni ile balık üretimine belki de katkıda bulunacaktır. ama zaman içerisinde meydana gelen organik yük, sonuç olarak alt tabakaya geçecek ve yine oksijen tüketerek parçalanma sürecine katılacaktır. işte bu olay zaten sınırda olan alt tabakadaki oksijen seviyesi üzerine ek bir yük olarak binecek ve oksijen bakımından sınırda olan alt su eninde sonunda ama mutlaka bir şekilde oksijensiz kalacaktır.

    hidrojen sülfür tehlikesi

    tüm dert de bu aşamadan sonra başlamaktadır. sistem bir kere oksijensiz kaldı mı bu sudaki kimyasal dengeler tamamen değişecektir. oksijensiz ortamda alt suyun besini daha da bol hale gelecek ve her iki fabrika daha çok organik madde üretmeye başlayacaktır. bu da üst tabaka için daha fazla organik madde üretimi anlamına gelse de alt tabaka için ilave oksijen yükü demek olacak ve alt taraftaki kimyasal yapı çok daha kötüleşecektir. bir başka olumsuz etki de oksijensiz suyun denizin dibine temas ettiği yerde bu sefer çok daha değişik koşullar oluşacak ve 25 metredeki tabakalaşma sınırında çok ince mangan oksit parçacıkları ile dolmaya başlayacaktır. bu, zamanla tüm marmara’yı kaplayacak ve 25 metrenin altına zaten zor ulaşan güneş ışığı artık hiç geçemez olacaktır. bu senaryolar birleşince alt sudaki hidrojen sülfür konsantrasyonu kısa zamanda hızla artacak ve her lodos sürecinde alt suyun üst su ile karışması ile atmosfere de çıkacaktır. lodos rüzgarları güneybatılı olduğu için bu hidrojen sülfür kokusu istanbul’a doğru taşınacak ve tüm şehir zamanla artan bu kötü koku ile kaplanacaktır. zamanında haliç’teki veya izmir körfezi‘ndeki koku misali… oksijensiz alt tabakadaki suyun eninde sonunda izmit körfezi’ne dolması ile körfez’de deniz dibinde ve su tabakasındaki deniz yaşamı kesinlikle sona erecektir. sadece lodos değil bu sefer doğudan esen her rüzgar ile ilk etapta körfez’in tamamı çürük yumurta kokusu ile dolacaktır.

    bu işin ilk aşaması, eğer sistem anoksik koşullara dönüşür ise hidrojen sülfürlü bu su istanbul boğazı’nın altından karadeniz’e doğru giderken salacak’ta veya hisarlar önünde yine üst su ile karışacak bu sefer de karadeniz suyunun kimyasal yapısını etkilemeye başlayacak ve boğaz çıkışındaki suyun yapısal özellikleri de değişecektir. mesela hisarlar önlerinde veya kuleli askeri lisesi önlerinde zaman zaman dipten kaynayan sular veya girdaplar şeklinde beliren değişimler bu sefer alt tabakadaki hidrojen sülfürlü yani çürük yumurta kokusunu da beraberinde taşıyacak ve boğaz yaşanmaz hale gelecektir. ama buradan çıkan su sadece koku taşımayacak bol da besinli olacak ve bu da yine organik yükün artması anlamına gelecek ve marmara’nın altı sürekli olarak şok üstüne şok dalgaları ile bombalanacak; ama sonuç olarak her lodos ile daha da artan kesafette ama aynı nefasette olmayan hidrojen sülfür (çürük yumurta) kokulu hava istanbul’u kaplayacaktır. zaman içerisinde istabul’un kanalizasyon deşarj projesi de bu anoksik sudan etkilenecektir. boğaz boyunca üst su ile karışım noktalarında da suyun kalitesi bozulmaya başlayacak ve marmara’nın üst suyunun da kalitesi hızla bozulacaktır.balık yaşamı ne olur derseniz boğaz balıkların göç alanı olmaktan çıkacak ve geride kalanlar ya karadeniz’de ya da akdeniz’de yerleşecek ve bir daha asla marmara’ya girmeyeceklerdir.bu da göç etme alışkanlığına sahip türlerin yepyeni davranışlar geliştirmesine neden olacaktır.

    bütün senaryolarda sonuç: felaket

    bunlar benim uzmanlık alanlarım ile ilgili bildiklerimin üzerine geliştirebildiğim senaryolar. bu işe beraber emek sarfettiğim diğer kişiler ile de görüşünce hep aynı olguya ulaşıyoruz: felaket. tam uzmanlık alanım değil ama dahası da var. kanal istanbul’u yaptınız ve devasa bir ada oluşturdunuz. bu adanın yeraltı sularını besleyen ıstranca (yıldız) dağları’ndan gelen tatlı suyun önünü de, açtığınız 25 metre derinliğindeki kanal ile kestiniz. yeraltındaki doğal su depoları (akiferler) tatlı su doldurmayınca, bu sefer zamanla bu yeni adadaki tüm yeraltı tatlı su kaynakları deniz suyu ile dolacaktır. yani bu ada zaman içerisinde kuyularından sadece deniz suyu çıkan bir ada haline gelecektir.yani bu adada yaşayacak kişilere sonsuza kadar su taşımak zorunda kalacaksınız. burada oluşan yağmur suyu ve kanalizasyon atıkları da ayrı bir tablo elbette. kanala verirseniz marmara’ya gidecek ve orada etki yapacak. kanalın alt akıntısı da olmayacağı için çare tüm kanalizasyonu toplamak ve karadeniz’e vermek; hem de devasa borular ile. nedeni, burada oluşacak ve orta boylu bir devlet sayısına ulaşacak insan sayısı. onca masraf ile bu kanalizasyon suyunu tam arıtımdan geçirseniz dahi boşaltacağınız yer yine karadeniz. diyelim 50-60 metre derinliğine verdiniz, iyi de bu su az sonra istanbul boğazına girecek. yani yeni ada eski boğaz’ın katili olmaya namzet. bol besinli su karadeniz’in zaten bol besinli suyu ile birlikte boğaz’a girerse, zaten besinden dolayı şok üstüne şok yaşayan marmara, bunların altından kalkamaz.

    konunun bir başka boyutu daha var elbette. benim bildiklerimi ukraynalı ve rus bilim adamları da biliyor. böyle bir projenin uzun zaman sürecinde kendileri için ne anlama geldiğinin elbette farkındalar. neden ses çıkartmıyorlar acaba? nasılsa olmaz diyecekler ama boşa harcanacak her para bizim zarar ama onların da kar hanesine yazılacak.

    vatanımı seven ve doğru işler yapılmasını isteyen bir bilim adamıyım. işim de deniz bilimleri yani kendi işimi yapıyorum ve de uyarıyorum: bu bir daha asla geri dönüşü olmayacak projeyi lütfen unutun diyorum. her fırsatta yazdığım gibi, eğer bir inat uğruna bu kanal projesi gerçekleşir ise bu işin bir daha geri dönüşü de olmaz. hata yaptık kapatalım deseniz dahi olmaz. sistem bir kez anoksik koşullara döndü mü geri dönüşü sonsuza kadar olmaz ve bu yöneticilerimiz tarihe denizlerin ekolojisini değiştiren; ama ülkemiz de uluslararası bir felakete yol açan ülke olarak geçer.

  • şurada, kabataş'a martı adında bir proje yapmaya kalkıp da eline yüzüne bulaştıranlar ve istanbul'un en değerli limanlarından birini mezbelelik hâline getirip öylece sümüklü mendil gibi bırakanlar, karadeniz ile marmara arasına kanal yapacaklarmış öyle mi! bu kent halkı, deresinden ağacına, bitkisinden hayvanına, otundan kuşuna, balığından insanına yakanızdadır beyler! bence hesabınızı fazla şişirmeyin, altından kalkamazsınız.

    (bkz: kabataş martı projesi)
    (bkz: kabataş martı projesinin iptal edilmesi)

  • asla yapilmamasi gereken sacmalik.

    bir de su cikti efenim aslinda rte harika da etrafi cahil danisman dolu o yuzden oluyor bunlar hep. ben ise aldim sanki o danismanlari. saf misiniz amk ya. bu nasi savunmadir. bal gibi de farkinda her seyin. bilgiye 5 yasinda cocuk ulasabiliyor bu devirde koskoca cb mi ulasamiyor ya da dogrulugunu anlamiyor. kabul edin butun secimleri bilincli.

  • ben size söyleyeyim bunlar bunu yapar. sonra marmara boka döner, istanbul iyice yaşanmaz hale gelir. döner derler ki biz istanbul'a ihanet ettik marmarayı da katlettik allah bizi affetsin.hiç bir şey olmaz bu millet de bunlara oy vermeye devam eder! sonra giderler ikinci çanakkale boğazı yapmaya kalkarlar!

  • ileride torunlarınız "dede türkiye neden battı?" diye sorarsanız kanal istanbul ve istanbul havalimanı yüzünden dersiniz..

    edit: @masumiyetkarinesi diye sözlükte bir trol var..
    daha önce bir kaç yerde bu kişinin fatih tezcan olabileceğini okumuştum
    6-7 entry aşağıda şunları yazmış
    --- spoiler ---
    ülkeyi lozan ile peşkeş çekenlerin torunları elbette sığ düsünüp bok atacak. ama kansızlar şunu sormuyor biz boğazdan geçen kaç gemiden ücret alıyoruz. boğazın düştüğü tehlikleli hale değinmiyorum bile.
    --- spoiler ---

    montrö boğazlar sözleşmesini bilmeden sallamak kolay tabi..
    geçen gemilerden tek kuruş para alamıyorsun..
    istemedikleri sürece kılavuz kaptan veremiyorsun..
    evet bu doğru..
    ama burada klasik istihbaratçı numarası çekiyor
    doğrunun yanına yanlışı koyarak yanlışı da doğru gibi göstermeye çalışıyor
    farz edelim kanal istanbul'u yapıp bitirdin..
    hangi uluslararası anlaşmaya dayanarak gemileri oradan geçmeye zorlayacaksın
    hem bedavaya boğaz'dan geçmek varken kim binlerce dolar verip en geniş yeri istanbul boğazı'nın en dar yeri kadar olan uyduruk bir kanaldan geçer..

    gemilerin boğaz'dan geçişini en fazla 2-3 gün geciktirebilirsin..
    bu durum karşısında başta rusya olmak üzere karadeniz'de kıyısı olan ülkelerin sessiz kalacağını mı zannediyorsun
    ne yapar ne eder o gemiler tekrar boğaz'ı kullanır..
    sen de müteaahhite yaptırdığın ve gemi geçiş garantisi verdiği kanala her yıl milyonlarca dolar ödersin..
    tıpkı şimdi yavuz sultan selim ve osmangazi köprülerinde olduğu gibi..

  • neden diye soruyorsun,
    boğazdan geçiş tehlikeli diyor.
    kanal daha dar olacak, orada da aynı tehlike olmayacak mı diyorsun,
    para kazanacağız diyor.
    bedava yol varken niye paralı yoldan geçsin diyorsun,
    yol kısalacak diyor.
    haritadan gösterip mesafede fark olmayacağını gösteriyorsun,
    olsun diyor.
    ağaçlar, hayvanlar, deniz, toprak ölecek diyorsun,
    olsun diyor.
    olsun,
    "olsun"

  • kanaldan geçecek gemilerin getireceği parayı düşünmek aptallıktır. bir düşün 65 milyar dolar belki daha da fazla parayı gömeceksin ve kapalı bir denize açılan yoğun olmayan bir kanal yapacaksın. hesap yapalım. geçen sene boğazdan 42 bin gemi geçmiş ikna edip kanaldan geçirdiğimizi varsayalım. bu gemilerin her birinden ortalama 25 bin dolar alsan (alamazsın da aldın diyelim) yıllık 1 milyar dolar para yapacak. milyar dolarları gömüp 60 yıl boyunca amorti etmesini mi bekleyeceksin?

    açıkçası bütçenin yeteceğini, başlansa da tamamlanacağını zannetmiyorum. seçim propagandası olduğu belli fakat biraz akıl fikir. ayrıca rant getirir diyen olursa o parayı doğacak rant da kurtarmaz. iç pazar ülke için getiri sağlamaz sadece birilerinin cebi dolar. kanalın ekolojik zararına girmiyorum bile. yazın ortasında taş büyüklüğünde dolu yağan dengesi kaymış istanbul kanalla beraber ne hale gelir bir düşünün bakalım?

  • gerçekten aklım almıyor. istanbul'da bir boğaz var. bu boğazda 3 tane (yazı ile üç!) köprü, 1 tane tünel, 1 tane raylı hat, 1 tane metrobüs hattı var. 10 küsür milyonluk bu şehirde her gün binlerce insan bu boğazı aşabilmek için saatlerce trafikte kalıyor. sadece 3.köprünün kendisinden kilometrelerce uzaktaki mahmutbey kavşağı'nda yarattığı trafik inanılmaz boyutta.

    biz ne yapıyoruz? yeni bir boğaz daha yaratıp oluşturacağı trafik yoğunluğunu düşünmeden yeni köprü, tünel ihtiyacı doğuruyoruz.

    gerçekten şaka gibi...