kadın düşmanlığının altındaki gizli gerçek

  • iktidarlarının elinden kayıp gittiğini görmeyi hazmedemiyorlar çünkü. çok sarsıntılı ve kriz dolu bir dönemden geçiyoruz. cumhuriyetin kadınlara kazandırdığı kazanimlara göz koymuş bir iktidar var. kadını eve kapatma odaklı politikalar son gaz devam ediyor. bakıma muhtaç hasta, yaşlı, engelli bireylerin bakımı için kadinlara ufak bir maaş ödeyip, onları kamusal hayattan sonsuza kadar soyutlamak istiyor mevcut politikalar.

    bunların ataları kadın kısmının okuma yazma öğrenemeyeceğini, dört işlem yapamayacagini, eksik akıllı olduğunu iddia ediyordu. şimdiki versiyonları ise kadın bilim insanı olmaz, şair olmaz diye zirvaliyor. kadınlarin dünya genelinde üniversite okuma oranı 100 yıl bile olmadığı halde onlarla hemen nobel ödüllerinde, bilimsel keşiflerde esitlenmemizi bekliyorlar. üstelik halen dünyanın çoğu ülkesinde eğitimde eşitlik sağlanmadığı ve bu tür kurumlarda son derece erkek dayanışması olduğu ve kadınların bu kurumsal ilişki ağına dahil olması zor olduğu halde eşit sayıda deha çıkarmamız gerektiğini savunuyorlar. binlerce yıldır, din kurumundan, hukuk kurumuna, bilimden, ekonomi kurumuna mutlak erkek egemenliği olduğu halde, bunu israrla görmezden gelip, boyle bir olgu yokmuş gibi davranıyorlar.

    su an en görünür çatışma alanı kadın cinayetleri konusunda yaşanıyor. erkeklerin bir kısmı ısrarla kadın cinayeti yoktur, erkekler daha fazla şiddet görüyor diyorlar. biz ise kadin cinayeti denen olgunun kadın bedeninin tahakkümü ile ilgili olduğunu ve erkeklerin bedenine dönük bu şekilde şiddet içeren bir olgu olmadığını acikliyoruz. ayrıca kadın cinayetlerinin çok olduğu toplumlar, erkeklerin birbirine de yoğun şiddet uyguladığı, suç oranı yuksek ülkeler. yani isveç ya da norvec'te erkekler kadınları bakire çıkmadığı gerekçesi ile öldürmuyor ama ayni ülkelerde erkekler birbirlerini " "sen beni nasıl sollarsin?" gerekçesi ile de öldürmuyor. ya da bana "nasıl omuz atarsin? ", " nasıl yan bakarsın? " gerekçesi ile de öldürmuyor.

    bizim gibi ataerkinin yoğun şekilde baskın olduğu ülkelerde modernleşme ve kentleşmenin değerleri ile muhafazakar politikalar zaten çatışma halindeydi. evet yıllarca eşinin içki- sigara parasını ödeyen, hatta bazen metresinin masraflarını karşılayan temizlik görevlisi, çocuk bakıcısı gibi kadınlar bu köleliğe itiraz edip de, boşanmak isteyince bir dirençle karşılaştılar. bu kadınlar geçiş ve çatışma döneminin kurbanları. muhafazakar politikalar egemenliğini sürdürdüğü sürece geçiş çok daha sancılı olacak. muhafazakar politikaların kadınlari hedefine almasında da, kadının ikinci cins olduğunu kabul etmesi ve eve kapatma ısrari bas rolü oynuyor. bu politika hasta, yasli ve engelli bireylere profesyonel hizmet verecek kurumları açmaktan çok daha ucuza mal oluyor.

    sürekli ataerkiye destek veren kadınlar sayesinde de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğünü söylüyoruz. erkeklerden daha ahlakçı olup, hemcinslerini acımasızca yargılayıp, onları orospu olarak yaftalayan kadın çok fazla. geçen "babaanneden özlü sözler" başlığında bunun çok güzel örneklerini gördük. dolmuş şoförü kılıklı küfürbaz babaannelerimiz, kadın bedenini aşağılayan küfürleri pek mahir kullanmışlar. başlığı okurken utandim resmen.zaten bu kadınlar biyolojik nedenlerle çocuk sahibi olamayan ya da erkek çocuğu olmayan kadınları da aşağılar. oğullarını paşam diye büyütüp, çüklerini yerler. yine burada mirasyedi dayılar başlığı açılınca, ananelerin daha ölmeden, tüm mal varlığını oğluna aktarması anlatıldı. kız çocuklarını şehir dışına üniversite okumaya gönderme ya da erasmus gibi programlarla yurt dışına gönderme konusunda bazen anneler daha dirençli olabiliyor. temel mevzu yine ayni, bedenin denetimi. aman evlenmeden önce başına bir şey gelmesin temennisi.

    bir de burada yabancı- türk kadınını kiyaslayip türk kadınını aşağılayan dallamalar mevcut ki, onlar da ayrı tartışma konusu. yavrucugum o kadın daha dürüst çünkü doğruyu söylediği zaman başına bir şey gelmiyor. o kültürlerde erkek arkadaşı eve gelip, kız çocuğun odasında kalıyor. bizim kültürde ise kent kökenli sekuler babaları kapsamamakla birlikte, bu konuda çok ciddi bir baskı yasiyorsun. bu baskı sonucunda ya erkeklerle çok geç tanışıp, hatali seçimler yapıyorsun. ya da babana yalan söylemeyi ogreniyorsun. siz de bu kültürü sürekli besliyorsunuz. sürekli cinselliğini yaşayan kadınlara acayip yaftalar yapıştıriyorsunuz. ben kevase ve motor kavramlarını sözlükten öğrendim örneğin. ya da surekli kadinlarin para yemesinden, mucevher ve gelinlik istemesinden sikayet eden tipler var. ayni zamanda toplumsal cinsiyetin kadinlara bictigi bu rollere karsi cikan feministlerle de bir savas halindeler. hem kadinlarin evinin kadini, cocuklarinin anasi olmasini istiyor. hem de bu kadinlara para yiyor diye savas aciyorlar. calisalim mi, calismayalim mi son karariniz nedir gencler? son olarak genel kültürüme yaptıkları katkıdan ötürü kadın düşmanlarına teşekkür ederek sözlerimi tamamlayayim.

  • kadınların onlara çizilen kadın imajına körü körüne bağlı kalarak, toplumda sadece kadınlıklariyla var olmaları nefret demiyelim ama bir kısım erkekleri yalnızlığa sürüklediğindendir ki artık ekşisözlük klasiği haline dönüşen bu tip eleştiriler geliyor.

    bazı kadın arkadaşlar sanıyorlar ki bulunmaz hint kumaşıyız.. üzgünüm ama öğle değilsiniz sayın kadın arkadaşlar. bir takım playboylar, meriçler sayesinde egolarınız tavan yapmış olabilir ama sizde biliyorsunuz ki yürekten gelen bir ilgi alaka değil bu. ama imajı ve parasıyla, sağlam piç sevgili aramakla, kafeler kurslar aşındırdınız. sizler de çok yalnız ve yorgunsunuz biliyoruz.

    seda sayanlar, zengin ağa dizileri, evlendirme programları, survivorlar izleyerek bugünlere geldiniz. aslında sizin de suçunuz değil, dönüştürüldüğünüz bu ruhlar. duygularınız kirlendi sizinde. artık o masumiyet abidesi bebekler gibi melekler sınıfından sayılmıyorsunuz. sevilmeniz için önce saygıyı hak etmelisiniz bence. sevilmek için önce kendicağızlarınızı geliştirmeli, bir erkegin gölgesinde değil, kendi ışığınızla büyütmelisiniz kendinizi..

    örneğin; şimdiye kadar, okul bahçelerinde, düzenli olarak basketbol oynayan kaç kız gördünüz? sırf imaj olsun diye tango kursuna yazılan, avmlerde erkek muhabbeti ve alışveriş yaparak akşamı eden, dışarda pazar kahvaltılarının müdavimi, selfi çubuğunu sahanda yumurtanın içine düşüren, makyajdan yüzünde mimik kalmamış bu güruhun hepsi mi ayni olur arkadaşım? kiyafetleriniz bile aynı, sanki kızilay dağitmış sanırsın. mono kültürün dibidir bu. size özel, sizi anlatacak bir renk kalmamış burada eleştiren erkeklerin gözünde. ondan sonra da "ben niye özelin değilim"? neysen osun işte.

    reçete : en kısa zamanda bu toplum, belirli imajlara yapışmış çomarlık ve kezbanlıklarıdan sıyrılmalı, erkeğin özü, kadının hası safsatalarından bir an önce kurtulmalı, insan onuruyla uyumlu cumhuriyet ayarlarına yarından tezi yok dönmelidir..