kadın cinayetlerini önlemenin yolu

  • tek bir nedeni olmamalı, haliyle tek bir cevabı da olmamalı.

    zaten dünyada da ortak bir nedeni yokmuş gibi gözükmekte zira ispanya'da, k.irlanda'da da kadın cinayetlerinde artış var. (2019>2018)

    öncelikle "çözüm idam" demek mantıklı değil; zira yeterince psikopat tanıdıysanız ölümü müebbet hapisten daha hoş karşılayacaklarını tahmin edebilirsiniz. sorun şu ki; bu insanlar bir suç işlerken sonuçlarını düşünmüyorlar, şuursuzlar. bu bir çözüm değil, geçelim. çözüm bu kadar basit değil, keşke bu kadar basit olsaydı...

    nedene gelirsek; önce aklıma artık savaşlar az, nüfuslar fazla olduğu için erkeklerin arz-talep dengesi değiştikçe sapıtmaları geldi. (elbette hepsi değil, yaratılış ve yetiştirildikleri kültür olarak buna yatkın olanlar daha kritik.) yanlış düşündüğümü zannetmiyorum ancak bu durumda "hadi savaş çıkaralım" diyecek halim ve isteğim yok, böyle bir yetkim de yok. bu nedenle çözüme odaklanmak zorundayım.

    bu minörden ziyade majörde (kültürde) çözülmesi gereken bir mesele gibi gözüküyor.
    bence bu tür vakaların ortaya çıkmasındaki en etkili iki majör etken aşağıdakiler:

    1- çoğu insanın bireyselleşememiş olması; ziyadesiyle "bana ne" & "sana ne" ikilisinin önemini ve benimsendikleri takdirde verebilecekleri şahsi ve toplumsal huzuru hayal edemiyor olmaları.
    2- çoğunluk olarak benimsediğimiz kültürlerde kadının edilgen olması; artık o kültüre ait olmadığını zannedenlerde bile bu zihniyetin iliklere kadar işlemiş olması.
    (batı dahil bütün toplumlar için soruyorum: kadınların "insan" olarak sayılmaları kaç sene oldu ki? çoğu ülkede 100 sene önce kadınların seçme hakkı bile yoktu; yani erkeklerin bilinçaltlarında hala içten içe "üstün" olduklarını düşünmeleri anormal değil, çünkü binlerce yıllık kültür mirası bu...) evet dünyanın her yerinde benzer vakalar var ve artışta, ancak bizde kadın gerçekten bir mal. bilhassa kentlerin dışında etkileri daha ağır. bu algının değişmesi gerek.

    esasında, mantıken no.1 çözüldüğü anda no.2 ve arkasından gelecekler de çözülmeli.

    zira bana ne ve sana ne'nin ırk, cinsiyet ayırt etmeksizin herkese eşit olarak uygulanmak zorunda olması, ana fikirde "kimseye karışamam, onlar da bana karışamaz; demek ki hepimizin koruması gereken özel bir alan var" demek.

    haliyle özgürlüklere saygı, zorla güzelliğin olmayacağının anlaşılması, ve bu sayede kişilerin şahsi alanlarına/seçimlerine saygı duyulması gerektiğinin idrakını da beraberinde getirecektir. bunların hepsi kadın cinayetlerinen trafikteki ahlaksızlıklara ve bir sırada kıçınıza yapışanlara kadar tüm meseleleri berabercene çözmeli.

    elbette bunları şıp diye değiştirmek mümkün değil. bu belki milyonlarca etkinin bir araya gelmesinden sonra ortaya çıkmış bir bakış açısı (gestalt belki de), haliyle değiştirmek için de bir o kadar etken gerek...
    topluma izlettirdiğiniz en ufak bir film sahnesi, tek bir kitap, meşhur birinin izlenen konuşması... bunların hepsi ufak ufak toplumları değiştiriyor.

    işte siz kanun koyucular veya yetkin erk olarak hangi eğilimde pazarlama (veya propaganda) yapıyor veya yaptırıyorsanız toplumunuzla oraya doğru yelken açarsınız.

    ve dünya bu doğrultuda nereye doğru gidiyor, nereye doğru gidecek bu bariz. muhtemelen şu an değişimin içindeyiz; tüm bu yaşananlar gerçekten kadınların yüzyıllar sonra ilk defa “insan” sayılmasının ve bu sayede özgür davranabilmelerinin sindirilememesi olsa gerek. belki de 1000 sene sonra: "20.yy sonu ve 21.yy başında kadınların ilk defa erkeklerle eşit olmaya başladıkları zamanlarda, kadın cinayetleri yükselmişti, 23.yüzyılda sıfıra yakınsadı." falan diyecekler... kim bilir?

    tek bildiğim, değiştirebiliyorsak birçok koldan genel zihniyeti değiştirerek bunu çözebileceğimiz. buna insanlık olarak hepimiz, hoşumuza gitmese bile her türlü özgürlüğe saygı duyarak başlayabiliriz. en nihayetinde, bence zaten zaman bunu insanlara öğretecek.

  • story - twit atarak olmadığı kesin.

  • kısa vadeli çözümler için ibretlik cezalar verilmelidir.
    uzun vadeli çözümler için ise toplum çocukluktan itibaren bilinçlendirilmeli ve eğitilmelidir. güzel bir toplum mühendisligi yapılmalıdır. tabi bu ikincisi biraz ütopya

  • ceren damar, şule çet, emine bulut, özgecan aslan, güleda cankel, nazan dedeoğlu, alara karademir, ceren özdemir, ayşe tuba arslan, belma çınar, özge sazlı, leyla boynukısa, fatma şengül, feray şahin, meryem beykoz, serra bozbay, sultan biryan, gülperi onur, nevin nilitaş, türkay iseyeva, perihan büyükbayram, selin çulha...

    on yıl olmuş ben yurtdışına taşınalı.
    birileri bana türkiye'yi sorduğunda artık verdiğim cevaplar belli.
    çok değil, birkaç sene öncesine kadar iyi yanlarını da, kötü yanlarını da anlatırdım insanlara bu ülkenin. her kıtadan insanlar tanıdım, her kıtadan arkadaşlar edindim ve isterdim ki, ülkeme seyahat ettiklerinde dikkat etmeleri gereken noktaları bilip iyi vakit geçirsinler, geri döndüklerinde muhteşem anılar biriktirmiş olsunlar.
    belki üç, belki de dört sene önceye kadar böyleydi.
    ama ben artık uğraşmıyorum.
    bana türkiye'yi soran insanlara şule'nin, emine'nin, alara'nın, özgecan'ın isimlerini veriyorum. kapadokya'ya mı gitmek istiyorlar? bir melahat taşkıran vardı, diyorum. bodrum’da tatil mi yapmak istiyorlar? asena ercan vardı, bir bak istersen, diyorum.
    artık uğraşmıyorum; çünkü ben utanıyorum.

    on yıl olmuş ben yurtdışına taşınalı.
    ve ben, baklavanın yunanlar’a mı, türkler’e mi ait olduğu tartışmalarının devleti yönetenler için insan hayatından daha çok önem arz etmesinden utanıyorum.
    bu kadınların çalınan hayatlarından utanıyorum.
    bu kadınların ailelerinin adalet için vermek zorunda oldukları bürokratik ve psikolojik yıpratıcı mücadelelerden utanıyorum.
    bu kadınların peşlerinden edilen adi iftiralardan utanıyorum.

    anıt sayacımız var bizim, diyorum; türkiye'yi mi merak ediyorsunuz, açıp bakın.
    namus, töre, cinsel saldırı, aldatılma şüphesi, tartışma, kavga, barışma isteğinin reddedilmesi, ilişki isteğinin reddedilmesi, kaza iddiası, ekonomik kaynaklı, erkeğin hizmet beklentisi kaynaklı, velayet kaynaklı...
    o kadar çok sebep var ki bu ülkede kadınların öldürülmesi için, aklınız almaz, diyorum. akılları sahiden de almıyor çoğu zaman.
    ben bu yazıyı yazana kadar bir kadını daha kaybettik mesela, 391 oldu sayaç.

    o kadar çok çocuk tacize uğruyor, tecavüze uğruyor, zorla evlendiriliyor, üstlerine kitlenen kapılar ardında yanarak ölüyor, ölümlerine intihar süsü verilmeye çalışılıyor ki, daha o konulara girmiyorum bile. sadece kadın cinayetlerinden bahsediyorum, diyorum.

    pasif agresif bulabilirsiniz beni; ama avusturya insanının en iyi bildiği, en iyi yaptığı şeydir pasif agresiflik. ciğerini biliyorum bunların ben. zannettiğinizin aksine, bir avusturyalı üstünde oldukça etkili bir yöntem bu. kaldı ki, bana bu fikri veren de zaten en başında avusturyalılardı ve türkiye'deki yetkililer tarafından iftira olarak nitelenen bu olay aym kararının üstüne yapılan bir hamleydi.
    yaptığım belki siyasi zeminde hiçbir yere ulaşmayacak bir protesto. belki türkiye'de kadın cinayetleri artarak devam edecek; ama belki de anıt sayaçtaki anneliese, olga, erika isimlerinin yanına bir yabancı isim daha eklenmeyecek. türkiye’de yaşayan kadınlar için belki bir şey değişmeyecek; ama türkiye’de yaşamak zorunda olmayıp rhesus macacus dişisi ile bile şansı olmayacak tipteki türk erkeğiyle beraber olan kadınlardan teki bile caysa ben başarı sayarım.

    ülke itibarı, ülke saygınlığı falanmış festekizmiş, geçeceksiniz.
    öldüren utanmıyor, göz yuman utanmıyor, serbest bırakan utanmıyor, ülkenin en sansür karrrrşıtı platformu şule çet davası sonrası debe’de tek bir entry olmamasından utanmıyor, kadını suçlayan gazeteciler utanmıyor, delili karartan adli tıpçılar utanmıyor, sıfatından yalan akan yetkili merciler utanmıyor da biz mi utanacağız?
    hangi saygın ülkede kadınların bu denli vahşice öldürülmesine müsaade edilir?
    hangi saygın ülkede bu kadar çok kadının ve çocuğun tecavüze uğraması toplumda infial yaratmaz?
    hangi saygın ülkede adalet bir nebze sağlansın diye sosyal medyadan baskı kurmak gerekir?
    ben hiç pişman değilim. gazetecisinden doktoruna, ressamından avukatına, profesöründen dışişleri bakanına kadar tanıdığım her yabancıya bana sordukları takdirde ülkede ne oluyorsa çarpıtmadan onu anlatıyorum.
    he, anlattıklarımı beğenmiyor musunuz? değiştireceksiniz bu düzeni o zaman. ama birileri bunları söylemezse şule’nin hatrı kalır o baklavada.

    bu kadar lakırdı edeceğimi ben de tahmin etmiyordum ama son olarak, saygınlık, saygı çok ilginç mefhumlar. ahlakın en çok ahlaksızların diline pelesenk olması gibi, bunlar da en çok saygıyı haketmeyenlerin dilinde. halbuki saygının illa ki kazanılması gerekir. birilerine zorla verebileceğiniz, zorla duyabileceğiniz bir şey değildir. işte, saygının kazanılması gerektiği bu noktada, ben, bu ülkeye saygımı yitirdim.
    ne zaman ki kadın cinayetleri için önlemler alınmaya başlanır, ne zaman ki kadınlar sokakta yürürken kalplerini ikiye bölecek bir bıçak darbesiyle yıkılmanın korkusuyla dolaşmazlar, ne zaman ki yüzlerine asit atmak isteyen eklembacaklıların başı ezilir, ne zaman ki deliller karartılamaz ve tecavüzcü avukatları “o da neden direnmemiş?” diye savunma yapamaz, ne zaman ki bir suçlunun annesi kızını kaybetmiş bir anneye “kızına sahip çıksaydın” demez/diyemez, ne zaman ki insanlar adaletin tecelli etmesi için adliye önlerinde boğaz patlatmak zorunda kalmaz, ne zaman ki bu ülkede kadın olmak güvenli olur, işte o zaman saygımı da yeniden kazanmaya başlar bu ülke. o zaman ben de ülkemin güzel şeylerinden bahsederim yabancılara tekrardan. antakya mutfağını, kafesli cumbaları, finike portakallarını, bardız kilimlerini, kuş köşklerini, iğneada longozlarını, gül kokulu tarakları anlatırım.

    ama o güne kadar, ceren damar, şule çet, emine bulut, özgecan aslan, güleda cankel, nazan dedeoğlu, alara karademir, ceren özdemir, ayşe tuba arslan, belma çınar, özge sazlı, leyla boynukısa, fatma şengül, feray şahin, meryem beykoz, serra bozbay, sultan biryan, gülperi onur, nevin nilitaş, türkay iseyeva, perihan büyükbayram, selin çulha...

  • #94330169 oksimoron dolu bu entry'ideki gibi çözümler değildir. hem sürekli okuyun ve çalışın demis yazar, hem okuyup da beyaz yaka olmuş plaza çalışanına laf çakmış. niye cunku plaza çalışanları hizmetçileri olan, yalılarda yaşayan kontesler galiba yazarın zihniyetine göre. ne yapsın üniversite mezunu kadın paşam? bulaşıkçı mi olsun? plaza çalışanlarının da, (koç, eczacibasi gibi kurumsal firmalar dışında) herhalde en az %60'i 3-5 bin lira alıyordur. elbette haftalık çalışma süresi, yıllık izin hakkı, ücretsiz kreş imkanı, tazminat odeme, emeklilik, örgütlenme, doğum izni gibi konularda bu çalışanlar, ab beyaz yakalilari ile kıyaslayınca leş gibi haklara sahip ama yazarimizin gözüne avrupa'ya bir kere tatile gitmek istemesi batmış. ab'li bebeler liseye giderken daha sirt çantasını takip dünyayı geziyor ama kocaman, çalışan insanların senede bir kere avrupa'ya tatile gitmesi sucmus.

    belli bir grup emekçi kadını hedef gösterek kadına şiddet sorununu çözemez, tam aksine bu sorunun artmasına neden olursunuz. ayrıca kadın her sektörde, cok agir kas kuvveti getekmedigi surece çakışabilir. artan sanayilesme sonunda arrtik kas gucune ihtiyaç kalmadi ama kadinlari agir calisma sartlarinin olduğu sektorlerde istemeyen yine erkekler. #76952936 su cok kıyametli entry'i de badim vardevela, ingiltere'de maden iscisi olan kadinlarin eve kapatilma surecini anlatiyor.

    öyle çalışın demekle olmuyor bu işler. önce bu hükümetin kadını eve kapanmaya zorlayan politikalarını eleştireceksin. yoksa mevcut calisma koşullarından dolayi kadinlarda 25-34: yas aradi kadin grubunun buyuk cogunlugu piyasadan çekiliyor. çocuk ve kariyer ikileminde kadınların epey bir kısmi ağır calisma sartlarindan dolayı piyasadan çekiliyor. sen haftalık çalışma süresin kisaltmadan, anne ve babaya ücretli doğum izni vermeden, işyerine ücretsiz kreş açmadan, kadın istihdamı oranını %27'lerden, %50'ye çekemezsin. yoksa tüm feministler kadınların eğitilmesi ve istihdam olmalarının zorunlu olduğunu savunuyor.

    ıkinci olarak kadınlar oy kullanma, eğitim ve çalışma hakkı gibi en temel konulardaki hakkını, sokaklarda örgütlenip çeşitli gösteriler yaparak, (sufrejat hareketi) gibi ve yine medyada kendi dergilerini gazetelerini vs, çıkararak aldılar. çünkü kamuoyu oluşturma ve halkı bilinçlendirmenin yolu belli. bu nedenle ne sokak protestoları önemsizdir, ne de tweet atmak. geleneksel medyanın yerini sosyal medya aldığına göre, elbette insanlar kamuoyu oluşturmak ve insanlara belli bir bilinç aşılamak için o mecraları kullanacak. sokaklarda protesto düzenlemek, grev yapmak ise hala çok etkili ve yeri dolduralamayacak eylemler. tabii ben barışçıl gösterilerden yanayım tamamen. kilicdaroglu'nun adalet yürüyüşü bu hak arama biçimine güzel bir örnektir. sokaklarda ve medyada o feministler hakkını aramasa, kimse onlara o hakkı tanımazdı.

    atatürk de gökten gelen vahiyle tanımadı elbette kadın haklarını. model aldigi seküler, modern devletler de kadin hakları konusundaki ilerlemeyi bildiği için tanıdı bu hakları. fransa hariç ab ülkeleri, rusya, avustralya, abd ve yeni zelanda bizden önce tanımıştır seçme seçilme hakkını. yeni zelanda 1897, diğer ülkelerin büyük çoğunluğu 1..dünya savaşı ertesinde tanımıştır bu hakkı.

    sadece eğitimli olmak ya da çalışmak kadına bakışı değiştirmemektedir ama. kadın cinayetlerini engellemeye ve azaltmaya dönük önlemleri aşağıya sıralayacağım.

    1. eğitim elbette çok önemli ama ilkokuldan itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi ve kadın erkeğe dair geleneksel rollerin yıkımı çok önemli. eğitimin niceliği değil, niteliği cok onemli yanı. nicelik önemli olsaydı, hasan bilgili gibi alaninda dunya capinda iyi olan bir prof. calisani olan veteriner hekime tecavüz etmez, geçen yine eşinden ayrılmak isteyen avukat kadın, dr. eşi tarafından öldürülmezdi.

    kadın erkek her bireyi hem ekonomik anlamda, hem de kendi bakımını sağlaması konusunda kendine yeten yurttaşlar olarak yetiştirmemiz çok mühim.

    bizim hayat bilgisi kitapları kadını mutfak önluguyle hizmet eden, babayı ise eve para getiren, bu nedenle de evde bacaklarını uzatıp, tv izlemesi gereken kişi olarak sundu. bu eğitimi alan kişinin sahip olduğu kadına bakış açısı, köy muhtarından hallice oluyor tabii doğal olarak. o yüzden eğitimin niceliği değil, niteliği önemli.

    2. öncelikle yargı ve kolluk kuvvetleri ile çocuk ve aile içi şiddetle ilgili birimlerde çalışan kamu personeli olmak üzere, insanla ilgili her işte çalışan kamu ve özel sektör çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitimi şart. hem de öyle hızlandırılmış iki haftalık hizmetiçi eğitimler şeklinde değil, en az 3 ay süren hizmetiçi eğitim ve sonunda somut örnekler üzerinden ciddi bir sınavın yapıldığı bir eğitim olmalı bu.

    tabii gerekli denetimler ile bu eğitimin işe yarana durumu kontrol edilmeli.

    3. cinsellik, insan anatomisi ve ilk yardım dersleri zorunlu olmalı ve özellikle ilk yardım derslerinde her öğrenci, uygulamalı olarak her tür müdahaleyi öğrenmeli.

    cinsellik dersi kadın cinselliğinin tabu olmaktan çıkarılması, kadının erkeğe ait bir mülk olarak görülmesinin engellenmesi ve cinsel hastalıkların yayılmasının engellenmesi için çok önemli. gerekirse veliler de temel bilgileri almalı. biz de varsa yoksa savas tarihlerini, dağ-nehir ısimlerini, nerede ne maden ciktigini ezberlet. bu bilgiler sadece uzmanlik alanı olan kişileri ilgilendirirken, saydığım alanlar her insanın bilmesi gereken çok zorunlu disiplinler.

    yaşama gudusunden sonra en temel güdümüz üreme güdüsü ve bunu yok saymak, hali altına süpürmek çok çeşitli sorunlara yol açıyor.
    bosanan kadın, bedenini kendi mülkü olarak gören ve onu hem yatakta, hem de ev işleri, yemek yapmak gibi alanlarda erkeklerin kadınları olarak kabul etmesine yol açıyor.

    4. yukarıda belirttiğim ve sadece kullanım değeri olan hizmetler aslında çok değerli. kadının ev ici emeğinin ucretsiz olmasi ve sadece kullanım değerinin olması pek çok sıkıntının kaynağı. bakmayın siz buradaki cahillerin 'nafaka ödememek ',için kadınların öldürüldüğü zırvalarına. şu an bizim ucretsiz yani vergilerimizle hizmet alabilecegimiz duzgun yaşlı, engelli, yatalak hastalar ile alhzeheimer gibi bakımı son derece zor hastalara bakacak merkezlerimiz yok. yaşlı, engelli, hasta ve çocuk bakımı tamamen kadının sırtına yüklenmiş durumda. ailede kadin çalıştığı zaman bile bu hizmetleri ya daha az egitimli ya da göçmen, özellikle turki cumhuriyetlerden gelmiş kadınlara yıkıyoruz.

    kıyamet işte burada kopuyor. adam nafakayı düşünmüyor ki. o güne kadar yemeğini önüne koyan, çamaşırını yıkayan, utusunu yapan ve tüm bunların üstüne bir de seviştiği bir kadın olmuş. birden bire bu hizmetleri dışarıdan yani kamusal alandan karşılamak istediği zaman bu hizmetlerin çok pahalı, aslında değişim degeri olan hizmetler olduğunu görüyor erkek. zaten bosanan erkeklerin büyük çoğunluğu anne ya da kiz kardeş gibi aileden birilerinin bakımına sığınıyor. özellikle çocuğun velayetini aldıysa ya da çocuğuyla sık görüşen sorumlu bir babaysa. bakın evladıyla görüşen sorumluluk sahibi bir babaysa dedim, çünkü çok nadir böyle baba. hah o sorumluluk sahibi babalar asla bir kadın desteği olmadan çocuğa bakamıyor, hem yemek, hem temizlik, hem de çocuk bakımını birarada yapmak erkekler için imkansız üçlü. bu üçünü bir kadın desteği olmadan beceren erkek varsa, çok tebriklerimi sunuyorum. ben bugüne kadar tek bir ornegini bile tsnimadim zira.

    5. cezaların arttırılması, şiddet uygulayan erkeklerin elektronik pranga ile takip edilmesi. hapishanede mahkumların yine toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilicllendirilmesi. şiddet mağduru kadınların mutlaka guvenliligi sağlanana kadar düzgün bir merkezde desteklenmesi. bizdeki sığınma evlerin asla düzgün destek ve kadına güvenlik sağlamıyor. mağdurların adres bilgilerinin gizlenmesi çok önemli iken buna hiç dikkat edilmedi. ayrıca bu merkezlerde muhakkak kadına bir vasif kazandırılmalı ve kadın bunun sonunda istihdam edilmelidir. kadın istihdamı oranını ab ya da hic değile oecd ülkelerle ortalamasına çıkarmak son derece elzem. bunun için de daha önce yukarıda,soyledigim haftalik çalışma suresinin kisaltilmasi ve isyerlerinin ücretsiz kreş desteği çok önemli .

    6. çocuk istismarın onay veren, kadının eğitimi ve çalışma hayatıma katılımını engelleyen çocuk gelin uygulamasına ivedi olarak son verilmeli. kızını evlendiren aileye ve çocukla evlenen erkeğe ağır yaptırım uygulanmalıdır. özellikle bu uygulamanın yayılmasını sağlayan imamların nikah kıyma yetkisi acil olarak elinden alınmalıdır.

    saydığım tüm bu önlemler, asla erteleme olmadan, bugünden itibaren uygulansa, 10 yıl sonra bile çok asama kaydedilir. unutmayın kadın ya da çocukların huzur ve güvenlik içinde yaşayamadığı bir ülke erkekler için de cehennemdir. emine bulut'un, yıllardır tecavüze uğrayıp, zanlıyı şikayeti sonucunda gerekli desteği alamadığı için intihar eden emre ile birlikte sembol dava olması ve bu konuda artık politika değişikliklerini sağlamaları dileğiyle. huzur, adalet ve hukuk hepimize lazım.

  • (bkz: elektronik kelepçe)
    kadın adamdan ayrılmış, ayrılmak istiyor ve adam peşini bırakmıyor, taciz tehdit gırla.
    tak amına kodumun kelepçesini adama de ki bu kadına yaklaşırsan ananı sikerim.
    hücreye atarım, beş sene çıkamazsın, hadım ederim vs caydırıcı bir ceza bul.
    bak bakalım oluyor mu bu ne ya. her gün bi cinayet. bu kanun koyucular ne sikime yaşıyor.