kürtleri isviçre vatandaşı ayarında sanan insanlar

  • kendilerine hiç rastlamadığım insanlar.

    bu ülkenin, kendine özgü en ciddi sorunu, ırkçı fikirlerin marjinal değil, alabildiğine normalleşmiş olması. devlet üretimi öylesine yaygınlaştırmış, öylesine sıradanlaştırmış ki, artık ırkçılıktan, faşizmden bahsettiğimizde çok klişe şeyler söylemiş oluyoruz, abartmış oluyoruz, "sizin gibi düşünmeyen herkese faşist diyosunuz" gibi ithamlarla karşılaşıyoruz. o kadar normalleşmiş ki, ırkçılığın kendisi değil, ırkçılık eleştirisi klişe olarak algılanmaya başlamış durumda.

    (bkz: #52155385)

    misal bu entry üzerinden gidelim. ırkçılık, oryantalizm, sosyal darwinizm, 19. yüzyılın ırkçı antropolojisinden kalma saçmalıklar, stereotype arayışı, hastalıklı bir "medeniyet" tahayyülü, tarihi lineer yükselen bir çizgi addederek tasavvur edilen fetişleştirilmiş bir "ilerleme" kurgusu, kısacası tanzimattan beri yükselerek ittihatçılarla iktidara gelen ve kemalizmle bütün ülkeyi yeniden yapılandıran hastalıklı ideolojinin semptomlarına dair ne ararsan var. ama arkadaş gayet ciddi, saf, temiz, iyi niyetle bir soru sorduğunu düşünüyor, gayet normal, gayet meşru bir soru sorduğuna tamamen emin, aklında en ufak bir şüphe yok, gayet "gerçekleri", olan biteni gördüğünü ve gerçekleri sorduğunu düşünüyor, samimi bir şekilde cevap bekliyor. bu konuda yalnız değil, sözlükte de, bu ülkede de kendisi gibi düşünen çok fazla sayıda insan var, ülkenin büyük çoğunluğu bütün dünya görüşünü bu tip sıradanlaşmış kategorizasyonlarla oluşturuyor hatta. bu yüzden, ırkçı olarak nitelendirilmekten hoşlanmıyorlar, gayet iyi niyetli ve samimi ithamlarda bulunuyorlar ve bunların ırkçılık olarak tanımlanmadan cevaplanmasını istiyorlar.

    olayı korkunç yapan da bu. yani bu öldüren saflık, bu katil masumiyet, bu cehennemin yollarına kırmızı halı döşeyen iyi niyet... işimizi bu kadar zorlaştıran şey bu. kötülüğün sıradanlığından sıtkı sıyrılmış pek çokları, böyle bir ölümcül saflık ve sıradanlık karşısında sinizme yenik düşüyor, hepimiz bunu yaşıyoruz, cevap vermekle vermemek arasında, güzel güzel oturup anlatmakla sadece küfretmek arasında gidip geliyoruz, bu noktada üşenmek gayet insani ve nitekim ben de çoğu zaman üşeniyorum, ancak her şeye rağmen yazmayı sevdiğim ve bir şekilde kendimi motive edebildiğim için elimden geldiğince laf anlatmaya çalışıyorum. pek çok arkadaş şaşırıyor, nasıl üşenmiyorsun, nasıl sabrediyorsun, nasıl bu kadarına cevap vermekle uğraşabiliyorsun diye. ancak madem sözlük gibi bir mecra var önümde, ve madem bu insanlar ülkenin çoğunluğu, madem onlardan kaçamıyoruz, elimizden geldiğince laf anlatmaya çalışmaktan başka çaremiz yok gibi. çünkü pek çoğu hiçbir zaman bu "iyi niyet"le sorduğu ve güya cevabını gerçekten öğrenmek istediği mevzularla ilgili iki tane kitap okumayacak. internet bu ülkede zaten olmayan okuma alışkanlığını iyice kötü etkiledi, gerçi bir yandan da ekitap pdf filan türemesi iyi oldu ama yine de okumuyorlar malesef, okumayacaklar, onlara ulaşabileceğimiz tek yer sözlük, twitter, feysbuk vs. o yüzden bu sosyal medyayı elimizden geldiğince kullanmak zorundayız.

    her neyse. arkadaş ciddi ciddi soruyor, o yüzden ciddi ciddi cevaplamaya çalışayım.

    "kendisinde eksik bulduğum şey, kürtleri savunurken, kürtlerin eksikliklerinden, hatalarından hiç bahsetmemesi."

    "kürtleri savunmak"tan ziyade, kürtlerin haklarını savunmak olarak algılarsak işimiz daha kolay olacak. her türlü hak savunusunda bu tip ithamlarla illaki karşılaşıyoruz, "soykırım diyosunuz ama ermeniler çok mu iyi sanki, onlar neler neler yapmadı mı?", "eşcinsellerin hepsi çok mu iyi insanlar sanki", "erkekler zulmediyor da kadınlar hiç zulmetmiyor mu sanki" vs.

    bir azınlık veya dezavantajlı gruba karşı yapılan bir haksızlığa, bir adaletsizliğe karşı çıkmak, onların gasp edilen haklarını savunmak, o azınlık veya dezavantajlı grubun "iyi" insanlar olduğunu savunmak değildir. o azınlık veya dezavantajlı gruptan olmayanların "kötü" insanlar olduğunu savunmak da değildir. yani kürtlerin, gayrimüslimlerin, eşcinsellerin, kadınların haklarını savunurken, onların "iyi" insanlar olduklarını, çok yüce, çok güzel, çok masum, çok cici insanlar olduğunu, türklerin, müslümanların, heteroseksüellerin, erkeklerin de kötü insanlar olduğunu, kaka insanlar olduğunu söylemiyoruz. sadece, ortada bir adaletsizlik var diyoruz, bir hak gaspı var diyoruz, bir ayrımcılık var diyoruz, ve bu, adaletsizliğe maruz kalanların "iyi" insanlar olup olmamalarıyla tamamen alakasız. adaletsizliği yapan da, türkler değil, devlet. türklerin çok büyük kısmı bu adaletsizliği savunuyor veya göz yumarak, sessiz kılarak rıza gösteriyor olsaydı da bundan dolayı "türkleri" suçlamaya hakkımız olmazdı, çünkü insanların adaletsizliği savunması da "türk" olmalarından kaynaklanmaz.

    adalet ve temel haklar savunusu, insanların iyiliğinden, kötülüğünden bağımsız olarak, ilkesel olarak sahiplenilir ve savunulur. cezaevlerinde işkence yapılmasına karşı çıkmamızın sebebi, cezaevinde bulunan insanların iyi ve masum insanlar olduğunu düşünmemiz değildir. dolayısıyla işkenceye karşı çıktığımız zaman, "neden bu mahkumların kötülüklerinden, hatalarından hiç bahsetmiyorsunuz" gibi bir soru sormanız ne kadar anlamlıysa, kürtlerin ayrımcılığa, adaletsizliğe maruz kalmaması gerektiğini savunduğumuz zaman da bize niçin kürtlerin hatalarından bahsetmediğimizi sormanız o kadar anlamlı oluyor. anadilde eğitim almak, bütün halklar için bir haktır, kürtler için de bir haktır, ve bu haklarını savunmak için kürtlerin iyi insanlar olduğunu düşünmek gerekmez.

    tekrar tekrar, üstüne basa basa gideyim. kürtlerin iyi, türklerin de kötü insanlar olduğunu söylemiyorum. kürtlerin medeni, türklerin medeniyetsiz insanlar olduğu gibi saçma sapan bir iddiada bulunmuyorum. böyle bir şey söylüyor olsaydım, tam da ırkçılık yapmış olurdum, o yüzden tam da buna karşı çıkıyorum zaten. kürtleri övdüğüm, kürtleri yere göğe sığdıramadığım gibi sanrılarınız, tam da ırkçılıktan kaynaklanıyor, kürtleri övdüğüm, türkleri yerdiğim filan yok, kürtler, türkler, araplar, ermeniler, fransızlar veya japonlar, topyekun övülebilecek veya yerilebilecek bir özne değiller. dolayısıyla "kürtler özeleştiri vermeli" gibi bir cümle, hiçbir anlamı olmayan, saçma sapan bir cümledir. "kürtler" bir kamu tüzel kişiliği değil. hangi kürt neyin özeleştirisini verecek? her bir kürdü, bütün kürtlerin kanuni temsilcisi mi addedeceksiniz? ne kadar saçmaladığınızın farkına varmanız için gerçekten bu kadar yazmamız mı lazım?

    her milletin, kürtlerin de, türklerin de iyisi var, kötüsü var. kürtlerin de, türklerin de dindarı var, dinsizi var, ırkçısı var, sosyalisti var, liberali var, muhafazakarı var, zengini var, yoksulu var. hepsinin içinden iyi insanlar da çıkıyor, kötü offffffff. ben bu cümleleri yazarken kendimi bir ilkokul çocuğuna hitap edermiş gibi hissediyorum, siz aşağılandığınızı hissetmiyor musunuz hakkaten? ne kadar çocukça, ne kadar saçma sapan düşündüğünüzü nasıl hissedemiyorsunuz yahu? yani sinirlenmeyeyim, sakin olmaya çalışayım diyorum ama, sakin sakin yazmaya çalıştığım zaman, tane tane basitleştirerek anlatmaya çalıştığım zaman, asıl o zaman size hakaret ettiğimi hissediyorum aslında. niye böyle yapıyorsunuz arkadaşım?

    neyse sakinleşiyorum yine tamam. medeniyet, üzerinde bütün dünya milletlerinin yarıştığı ve öne geçtikleri zaman diğerlerinden ahlaki açıdan daha üstün oldukları ve diğerlerini aşağılama hakkı elde ettikleri bir koşu parkuru değil. isviçreliler en önde, türkler onun arkasında, kürtler daha da arkada, en arkada somali gelmiyor. size yanlış bellettiler hep. öylesine yanlış bellettiler ki, doğrusunu öğrenmek için en ufak bir arzu duymuyorsunuz. medeniyet dediğin şeyin zirvesi batı medeniyetiyse eğer, batı medeniyetinin ulaştığı en son nokta, evrensel insan hakları felsefesi, o da her şeyden önce ırkçılığı en büyük düşman belliyor ve lanetliyor. farklılıklara saygıyı, azınlıkların haklarını çoğunluğa karşı korumayı, birlikte yaşama kültürünü, demokratik toplum düzenini, insanlık onurunu ve herkesin kendi varlığını eşit bir şekilde geliştirme hakkını önemsiyor ve buna yönelik politikalar geliştirmeyi, lafta bile olsa, öncelik ediniyor. kapitalist modernitenin yarattığı ırkçılıkla, milliyetçilikle, faşizmin yarattığı dehşetle aklı başına gelen batı, kendi yarattığı canavarla baş etmeyi en önemli önceliği olarak görüyor şu an.

    suçun ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkesi, modern ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri. aydınlanma felsefesi sonrası, suçun manevi unsurunun maddi unsuru kadar ağırlık kazanması, hukuka uygunluk nedenlerinin tanımlanması ile birlikte, şu an sahip olduğumuz hukuk sistemlerinin belkemiğini oluşturuyor. hiç kimse, bir başkasının, en yakınlarının bile suçundan dolayı yargılanamaz, hiç kimse ailesinin, eşinin dostunun, mensup olduğu inanca, mezhebe, etnisiteye mensup başka birilerinin suçundan dolayı sorumlu tutulamaz. bütün kürtleri kaçak elektrik kullanmakla itham etmek, ırkçılığın ta kendisidir, "ben hepsi için demiyorum, çoğunluğu öyle" filan diyerek de bu saçmalığı meşrulaştıramazsınız. kaçak elektrik kullanmak, genel olarak hırsızlık vs. gibi davranışlar, genetikle, kültürle alakalı ortaya çıkan davranışlar değil, üretim ilişkileriyle, ekonomik sistemle, gelir ve eğitim grubuyla alakalı davranışlar. bireylerin veya toplulukların ahlaki eğilimleri, kültürel kodları vs. hepsini şekillendiren, tarihsel bir yapı var, yani bir insanın hırsızlık yapması ile anadilinin kürtçe veya türkçe olması arasında bir nedensellik ilişkisi yok.

    kaçak elektrik sorununun en büyük sebebi, bizzat devletin buna göz yumması. devlet kürt sorununu en başından beri, ekonomik temelli algıladığı veya öyle görmek istediği için, ekonomik açıdan geri bıraktığının, sürgün yeri haline getirdiğinin farkında olduğu doğuyu, kendince bir pozitif ayrımcılığa tabi tutarak "kalkındırma" arayışına girdi, bu arayışın başlangıcının izi cumhuriyetin en başlarına kadar sürülebiliyor, 60'lardan sonra devlet planlama teşkilatının kurulması ve kalkınma planları ile ağırlık kazanıyor, bugüne kadar süregeliyor. saçma sapan bir "sosyal yardım" politikası ile, özellikle akp döneminde zirveye ulaşan bir sadaka kültürüne mahkum ediliyor insanlar, kaçak elektriğe de devlet gayet bilerek göz yumuyor, bir çeşit sübvansiyon gibi, bilinçli bir politika olarak kullanılıyor bu göz yumma olayı. akp türkleri de kürtleri de sadakaya alıştırarak, minnet borcu altında bırakmaya çalışarak oy satın aldı yıllardır. devlet, bekçisi olduğu kapitalizmin yarattığı adaletsizlikleri böyle kontrol altına almaya çalışır, eşitsiz gelişime, yoksulluğa, cehalete mahkum ettiği kitleleri, toplumsal gerilimleri azaltmak için sadakayla zapt etmeye çalışır. kendi ürettiği adaletsizlikleri yamama çalışmasını lütuf gibi sunar, zaten yapması gereken şeyleri lütuf gibi sunar, aç kalmasına sebep olduğu insanlara yemek verip minnet bekler.

    dünya üzerindeki herhangi bir bölge halkını yok sayıp, anadillerini yasaklayıp, her açıdan ayrımcılığa maruz bırakıp, yoksulluğa, cehalete mahkum edip, seslerini çıkardıkları zaman bombalayıp, sonunda da bu insanlar isyan edince yavaş yavaş bir bok yediğinizin farkına varıp zapturapt altına almak için sadaka vermeye başlarsanız, elektriği kaçak kullanmalarına göz yumarsanız, o bölgenin halkı da zaten devlete tepkiliyse, bir süre sonra kaçak elektrik kullanma davranışının yaygınlaştığını görürsünüz, bu davranışın da, o insanların kürt veya isviçreli olmalarıyla alakası olmaz, anadillerinin kürtçe veya türkçe veya almanca olması fark etmez. suç dediğimiz şey, hukuk düzeninin suç saydığı ve cezai yaptırım uyguladığı şeydir, hukuk düzeni kendi tanımladığı bir suça göz yumuyor, cezai yaptırım uygulamıyorsa, suçlamanız gereken muhatap hukuk düzeninin, yani devletin kendisidir. ahlak dediğimiz şey de muallakta asılı, hava boşluğunda kendiliğinden zuhur eden ve benimsenmesi beklenecek bir şey değil.

    kaldı ki, devletin büyük burjuvadan, batıdaki, ya da sadece istanbul'dan, sanayi bölgelerinden toplamadığı verginin miktarının yanında, kaçak elektriğin kamuya maliyetinin esamesi okunmaz. ülkede mülk sahibi olmayan, yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonlarca insanı türküyle kürdüyle sömüren, kanını emen sermaye sahipleri, şirketler, bankalar, daha çok hakkari'den çıkmıyor. oturduğunuz evleri yapan inşaat işçileri çıkıyor daha çok.

    bu devlet icabında iki liralık alacağı için binlerce lira masraf yapıp avukatıyla mahkemesiyle icra müdürüyle haciz memuruyla peşine düşen bir devlet, yıllar önce ödediğiniz bir borcun gözden kaçan 15 kuruş artığını, yıllar sonra sırf tebligatına onlarca lira masraf yaparak takip eden bir devlet. istese hemen yarın ülkede ne bir ödenmemiş elektrik borcu, ne de ödenmemiş bir vergi borcu bırakır, bütün sorumluları saniyesinde bulur, saniyesinde boğazına çöker. ama şurada anlattığım gibi, (bkz: #46299645), devletler, milyonlarca parametrenin hüküm sürdüğü ekonominin kaosunda, uyguladığı politikaların kaçınılmaz olarak yarattığı pek çok sorunu çözmek için, bizzat yasayı deler, veya daha çok, delinmesine göz yumar. devlet, o pek kutsal kamu düzenini muhafaza etmek için, bu düzen açısından tehlike çıkarmaya meyyal gruplara, yoksullara, işsizlere vs. yönelik böyle küçük sürprizler yaparak onları zapt etmeye çalışır, mesela hiç ihtiyacı olmadığı halde sırf istihdam yaratmak için memur alır, böylelikle sabahtan akşama kadar boş boş oturan yüzbinlerce insan peyda olur.

    bu durum, dediğim gibi özellikle akp döneminde tavan yaptı, insanları dilenci kültürüne alıştırma arayışı, oy toplamak için kurumsallaştırıldı, devlet böylelikle yarattığı adaletsizliklerle toplumda ırkçılığın sürekli beslenmesinin en büyük müsebbibi, şu an suriyelilere de aynısı yapılıyor. kaçak elektriğin peşine düşmeye kalkan, her şeyden önce karşısında devleti bulur. bu mevzu yüzünden yeri geldiğinde kamu kurumları birbirine giriyor, özelleştirilen dağıtım şirketlerine bile devlet kaçak elektriğin peşine düşmemeleri için para yediriyor. kısacası bu mevzuyla ilgili bir probleminiz varsa, gerçekten ahlaki bir kaygıya sahipseniz, devletten hesap sorarsınız. hadi girin sorun, yiyorsa. ama kürtlere, suriyelilere küfretmek daha kolay elbette. adaletsizliği dert ediniyor olsaydınız, her şeyden önce devleti, kapitalizmi dert edinirdiniz.

    (bkz: sözlükteki suriyeli düşmanlığı/@maarri)
    (bkz: ırkçılık/@maarri)
    (bkz: devlet bize bahmiyir/@maarri)

    "kürtler trafik kurallarına yeteri kadar uyacaklar mı?" işte bak bu çok can alıcı bir soru. o konuda kürtlere ben de çok kırgınım. trafik kurallarına uymalı, uymayanları uyarmalıyız.

    of ulan of. efkar bastırdınız yine. yeter bu kadar. ya da dur, ne zamandır sorup duruyor arkadaşlar, birkaç kitap tavsiye edeyim aklıma gelen.

    eric hobsbawm - milletler ve milliyetçilik, bütün kitapları
    balibar, wallerstein - ırk, ulus, sınıf
    slavoj zizek - ideolojinin yüce nesnesi
    fikret başkaya - paradigmanın iflası
    özgür üniversite yayınları - resmi tarih tartışmaları serisi. genel olarak fikret başkaya ve özgür üniversitenin bütün kitapları okunabilir. fikret amca, wallerstein, samir amin, andre gunder frank vs. gibi dünya sistemleri grubu ile epey paralel gidiyor, tartışılabilir tezleri var elbette, ancak paradigmanın iflası gençlik dönemimde beni sarsan kitaplardan biri, o yüzden bende özel bir yeri vardır, resmi tarih üzerine okuma yapmak isteyen gençlere de ilk fikret başkaya'yı tavsiye ederim, sarsılmak iyidir. sonra wallerstein, althusser, gramsci, laclau filan şey yaparsınız, frankfurt okuluna dalarsınız, keyfiniz bilir.

    iletişim yayınları, modern türkiye'de siyasi düşünce serisi, komple çok iyi kaynaktır. ayrıca tanıl bora milliyetçilik üzerine epey yazıp çizmiştir, ne yazdıysa bulup okuyabilirsiniz. kürt meselesi üzerine de, mesut yeğen - bütün kitapları

    jared diamond, tüfek mikrop ve çelik
    nazan maksudyan - türklüğü ölçmek
    rojin canan akın - bildiğin gibi değil
    bejan matur - dağın ardına bakmak

    birkaç roman da tavsiye edeyim maksat edebiyat olsun. dostoyevski filan demeyeyim tabi ayıp olmasın.

    steinbeck - bitmeyen kavga, gazap üzümleri
    knut hamsun - açlık
    emile ajar - onca yoksulluk varken
    ivo andriç - drina köprüsü

    bir başka sefere de, felsefe üzerine bir liste şey yapayım.