köyde hiç yaşamayanların bilemeyeceği şey

  • hala bazı köylerde tuvaletlerin dışarıda olması sebebiyle özellikle kış aylarında:

    (bkz: montla sıçmak)

  • kekik kayalıkta yetişir kekik suyu filan çıkaracaksanız işiniz zor. görsel
    köy domatesi çok ekşi olur konservesi iyi olmaz kahvaltılık acılı yapacaksın.
    cennet meyvasını erkenden toplar bir sandığın içine koyarsın. aralara üç beş kırmızı elma serpiştirir bir haftaya olgunlaşmasını beklersin öyle kurda kuşa yem etmezsin.
    sondaj kuyuları hakkaten dut ağacı dalının yardımıyla bulunup kazılıyor. görsel
    mantar zehirli mi yenir mi köyde yaşayanlar bilir. zehirliyse ölüyorlar zaten akdlshf.
    hayvan kısmı azınca bir koku salgılar, ya da bir sıvı ona göre seks. hatta bu davarların taşağı kırılır çünkü azınca çok zayıflar bunlar.
    görsel
    koyun çok sevimlidir abdurrahman çelebi hikayesi doğrudur keçiyi bi bok sanar, çevresinden ayrılmaz.
    tavuk dediğin aşırı temiz bir hayvandır ve feci hızlı iyileşen bir derisi vardır, bıraksan akşama kadar karınca yer.
    keklik eti güzeldir, tavşan eti acayip kırmızı bir ettir, incir kuşu da çıtır çıtırdır, bıldırcın öff.
    kargayı yaz boyu tüfekle korkutacaksın, kaplumbağa kesinlikle taze fasülye hastası nereye götürüp bıraksan iki güne de çıkıp geliyor öyle bi hayvan, domuzlar da çatır çutur karpuz yer avlayacaksın.
    at siki gerçekten çok büyük.
    inek siki havuca benziyor.
    köyde ölü öldüğünde pekmezli un helvası kavrulup iki ufak köy ekmeğinin arasında cuma çıkışı dağıtılır.
    görsel
    yufka ekmek yapmak ,şu sulanıp yenilen, dünyanın en zor işidir köylü kadınların korkulu rüyasıdır, iflahın sikilir.
    görsel
    şalvar dikmek pek kolaydır.
    çulfalık dediğin bir olay var giymediğin giysileri ince ince uzun ip olacak şekilde kesiyorsun sonra doluyorsun kısa bir kargı çubuğuna ya da mesela kazaksa söküp, ipinden yolluk, sofra dokuyorsun. dünyanın en yararlı işi.
    bu düzenek
    görsel
    görsel
    para olursa bir versace söküp dokuyacam akdisjf.
    keçiyi sağarken incitmeyeceksin sütünü çeker hayvan, az bekleyip bir beş dakika sonra gene sağacaksın.
    her yaz oduna gidilir kışlık yakacak temin edilir bu da bayağı zor bir iş doğrusu.
    obruklara peynir indirilir ki bozulmasın dolap molap hak getire.
    çıra, ateşi tutuşturmak için yapış yapış bir oduncuktur, güzel kokar.
    bal sağma makinesi candır. arı dediğin hayvan zırt pırt ölür her sene alacaksın. bazen de oğul halinde gezip bi yere konar onu usulünce alabilirsen aha sana bedava arı.
    zeytinyağı az soğukta koyulmuyorsa hakiki değildir. bal dediğin bozulmaz ve genzini yakar.
    bi tabak ılık keçi sütüne ham incirin sütünden beş on damla akıtırsan yoğurt gibi tutar ve yemesi enfes güzeldir adı teleme aşı.
    keçi filan sağıyorsan bilirsin sütün yüzeyi yağ olur onu biriktirir ,bi tencere olcak kadar her gün alacaksın yüzeyi, kaynatır yoğurt çalarsan buna kaymak yoğurdu denir ki hayatında daha güzel bir yoğurt yemedin.
    bu tahinin bi köy versiyonu vardır kime denettiysem hastası ama artık yok.:((
    katran dünyanın en güzel kokan ağacıdır.
    dut ağacından güzel bağlama olur.
    kantaron otu, menengiç, sumak, kızılcık düzenli olarak toplanır ve satılır alıcısı çoktur bunların.
    dardağan denilen bir ağacın boncuk meyveleri vardır çok lezzetlidir.
    görsel
    her yaz dut, andız, üzüm pekmezi yapılır.
    andız pekmezi dünyanın en iyi şeyidir. şu küçük oduncuklardan yapılır.
    görsel
    muşmula çürük yenir.
    görsel
    dağ çayı içimi en güzel bitki çayıdır.
    görsel
    ölü kadınların eline kına yakılır, saçları örülür bir tutam da kesilir.
    bu siğildir ne boksa yuvarlak içine alıp dua okuyan ninenin adı ocakçıdır.
    aa bi de bak bu çoban köpekleri et yemez ete alıştırmazlar nerden bulacaksın sürekli eti, yal dediğin bir sıvıyı içerler. yal nedir kepekle suyu karıştır, kaynat çorba gibi içsin pek kalmadı gerçi ama racon budur.

  • yılda bir kez alınan ve okula giderken giyeceğimiz ayakkabılar yırtılmasın diye yazın köye gittiğimizde bize naylon (lastik ayakkabı) alınırdı. genelde gri renkte olurdu bunlar, topukluları olurdu mor, yeşil, pembe ve bilumum renkte. tüm gün güneş altında oyunlar oynadığımız için ayaklarımızın üst kısmında oval renkte güneş yanığı olurdu * hatta ayak terlediği için naylon ayağımızı keserdi, hep yara bere içinde kalırdı ayaklarımız. tabanı da ipinceydi naylonun. bununla taşlık yollarda yürürsen ayağına hep taşlar batardı ama avantajı da vardı. çeşme başında arkadaşlarımızla ıslatmaca oynardık* naylonlarımızı suyla doldurup birbirimize serperdik, çıplak ayaklarla ama şen kahkahalarla birbirimizi kovalardık. köyün deresine iner naylonlarımızı çıkarıp elimize alırdık ve suya daldırırdık minik balık yavrularını ve kepçeleri* tutmak için. olta görevi görürdü bizim için yani. filmlerde gördüğümüz akvaryumlardan bizim de olsun diye leğenlere koyardık tuttuğumuz minik balıkları, tek eksikleri renkleriydi.

    yosunlu taşlarda çok çılgın kayardı naylonlarımız, köprü olmadığından deredeki taşlardan karşıdan karşıya geçmeye çalışırken suya gömülürdük bazen, düşerken derenin taşlarına çarpıp kafayı gözü yaran olurdu. o düşüş esnasında naylon ayağımızdan çıkıp suya kapılırdı, tutmak için yetişemezdik, bakakalırdık arkasından. ailemize masraf çıkardık diye ağlaya ağlaya evimize giderdik. kıvrana kıvrana isterdik yeni naylonu babamızdan.

    akşama kadar incecik taban üzerinde dolaştığımızdan erken saatlerde yorgun düşerdik, yemeğimizi yedikten sonra evin bacasına * çıkardık. üzerimize battaniyemizi alıp *arka fonda inceden derenin çağlamasını ve puhu kuşlarının periyodik aralıklarla öterek bizlere anlattığı hikayeleri dinlerdik. gökyüzünün yıldızlarla dolmasını beklerdik, yıldız kaysın da dilek tutalım diye sabırsızlanırdık. dileğimiz de zengin olup yılın yalnızca 9 ayı değil; 12 ayını şehirlerde geçirmek*

    şimdi de istanbul’da gökyüzünde tek bir yıldız göreyim diye ölüyorum *. bazen yatmadan önce perdeyi aralayıp yıldız kaysa da ben yine yazlarımı köyde geçirmeyi dilesem diye şöyle bir gökyüzünü yokluyorum.