köprü (belgesel)

  • birand belgesellerinin arkasında can dündar vardı ama başka çok önemli isimler de vardı. mesela altan öymen, mesela rıdvan akar, mesela mithat bereket hatta şimdilerde birçok kişinin antipati ile baktığı cüneyt özdemir ve herkesle konuşabilen ve kamerasını herkese odaklayabilen bir mehmet ali birand. belki bundan da önemlisi yaptığı işi seven ve bu uğurda birçok bedel ödemiş ve ödemeye de razı olan gerçek gazeteciler vardı. (bkz: uğur mumcu)

    tek başına bir adamdan bunun yanına yaklaşacak kalitede bir belgesel beklemek zaten hayaldi. kanımca kendisi de bunu hedeflemedi. zdf kanalı sayesinde batıya bir kez daha türkiye'de neler olup bittiğini anlatmayı amaçladığını düşünüyorum. batının bizim sistemi anlattığımızda anlayabilecek bir hamaset tarihi olmadığı için bizim için çok değerli olan teferruat anlatılmamış. çünkü onlara her şeyi anlatabilirsiniz belki de yargı ve idarede liyakat sahibi olmayanların söz sahibi olmasını ya da sınav sorunlarının çalınmasını anlatamazsınız. onlara kendi ülkelerindeki adaletin otuz yıllık bir programla hem de görev başındaki hükümetin sonsuz gayretiyle yerle bir edilmesini anlatamazsınız. anlatırsanız bizim insan olduğumuzdan bile şüphe ederlerdi. tebrik etmek lazım.

    ama bundan sonrası için şöyle güzel bir ayrıcalık var. artık birand belgesellerinde olduğu gibi kayıt ve görüntüleme konunun öznelerinin tekelinde olan bir durum değil. tıpkı köprüde olan biteni ilk anda objektif bir biçimde değerlendiren motorcu kurye gibi hemen hemen her telefon artık birer haber vericisi. iyi bir editörün elinde bu 15 temmuz ve sonrasında olanlar elbet gün yüzüne çıkacak. özellikle belgeselde alman büyükelçinin dediği gibi yüzler, binler değil onbinlerin o listelere ne zaman yazıldığı ve bunu ilk anda recep tayyip erdoğan'ın neden bir lütuf olarak gördüğü 15 temmuz 2016 tarihinden belki de 10 yıl geriye giderek açıklanacak. ama zamanı ne yazık ki bugün değildi. hukuk konusunda ciddi sıkıntıları olan bir ülkeyiz. sadece hükümetin politikaları ekseninde değil haklı olduğumuz en ufak bir konuda bile hakkı hukuk dışında almak isteyen bir güruhuz. burak'ın ablasının aradan geçen 4,5 seneye rağmen bir tane bile tanık bulamaması adaletin bu ülkede çoktan unutulmuş olduğundan olsa gerek.

    bugün yaşadığım bir anıdan bahsetmek isterim. bir meslektaşım beni ziyarete geldi bugün. 15 temmuzdan 6 ay sonra tutuklanıp 5,5 ay cezaevinde kaldı ve ardından önce tahliye edildi sonra da mahkemeye bile çıkmadan beraat etti. babası kendisi cezaevindeyken savcının odasına girip "ya benim oğlum ne yaptı da içeride? kime ne zararı oldu? kime ne yaptı?" demiş. savcı da babasının yüzüne bile bakmadan "bir de böyle konuşmazlar mı?" diyerek odadan çıkarmış. o savcı şimdi yurt dışında kaçak. at izinin it izine karıştığı, adaletin darbeden onlarca yıl önce rafa kalktığı bir ülkede bir şeyleri değiştirmek çok zor olsa da en namüsait şartlarda en kısa sürede en iyisini yapabilen bir millet olarak bu illetten de kurtulacağız. bir gün. elbet bir gün. ama önce ahlak, sonra vicdan, peşinden de adalet ile.

  • (bkz: #118548917)
    "madem masumsun neden ülkende değilsin" diye sormuş birisi.
    kardeş; ergenkon balyoz zamanında da masumdu herkes. masumluğuna güvenip kaldı herkes ülkesinde. her birine en az 40 yıl ceza verdi erdoğan'ın ben bu davanın savcısıyım dediği mahkemeler.
    bu ülkenin genel kurmay baskanı 'silahlı terör örgütü kurmaktan müebbet hapse mahkum edildi!
    iktidar fetöyle köşe kapmaca yaşamasaydı onca insan hala suçsuz yere içerde yatıyor olacaktı. herbiri 5-6 yıl yattıktan sonra devran değiştide öylelikle tahliye oldular. sen ne ezberden konusuyorsun!

    muhalif gazeteciye atarlanamak en kolayı. milliyetçilik yapmak istiyorsan; ne istedin vermedik diyen cumhurbaşkanına, darbeden haberi olmayan mit mustesarina, askeri tarafindan rehin alinan genelkurmay baskina, "o gece bu devleti halk topladı sokaktan. dusman evimizin içine kadar girmiş siz ne is yaparsiniz" diye soracaksın...

    sonra hepimizden iyi anlayacaksın bu ülkede insaların neden kalamadığını!