jet sosyete (dizi)

  • "gülse hanım'ın emeğine saygı duyun tamam mı? 110 sayfa bölüm yazıyor, üzerine oynuyor, köşe yazısı yazıyor, hiç araklamıyor ve hepsinin ötesinde murat birsel'e de akşam yemeğinde zeytinyağlı enginar yapıyor" şeklinde savunulan çok kötü bir dizi. o kadar kötü bir dizi ki, kötülüğüne benzetme bulmak zor.

    kardeşim, 110 sayfa bölüm yazıp oynamak zorunda değilsin. kendisinin matah bir oyunculuğu zaten yok. oynadığın karakter peggy bundy araklaması olsa da oynamak zorunda değilsin.

    cengiz bozkurt'un, leyla ile mecnun'daki sit-com evrenindeki şiveli erdal bakkal yapmacılığı bile şu dizideki karakterinden daha karakter.

    bartu küçükçağlayan'ın da av mevsimi'nde rol aldığı 3 dakika, şu dizideki rolünü 18'e falan katlar. çoğunluk kısmına girmiyorum.

    çağlar çorumlu'nun "güldür güldür"den sıkılıp geldiği dizi, cidden "güldür güldür"ü bile aratır oldu. zaten show tv'de genelde aynı saatlerde çağlar çorumlu'nun oynadığı skeçleri vererek bunu kaşıyor.

    diğer karakterlere uzun uzadıya girmeyeceğim. ultra zenginler ile fakirlerin sentezlendiği bir dizi amacında olan bu yapım, bunu başaramayınca iki tarafın da kendi cenahındaki durum komedilerinden yürümeye gayret ediyor ama bunu da başaramıyor. hikayeden geçtim, karakterlerden hiçbirisi ama hiçbirisi ülke içerisinde bir insan evladının oturup izleyebileceği bir karakter değil. gaffur gibi, burhan altıntop gibi, volkan/sertaç veya sacit/izzet/sertaç gibi bir karakter de yok.

    kötüye kötü demek de suç oldu. cidden herhangi bir avrupa yakası bölümünün, herhangi bir 5 dakikası bu diziden daha komik.

  • 1) yıldız'ın dışarı çıkmak için sinir krizi geçirdiği sahne.
    2) gündüz'ün alara'yı hasta yatağında görünce verdiği tepki.

    bu iki sahnede onlar bağırdıkça resmen gerildim, sinirlerim bozuldu "abi neden yapıyorsunuz?" demekten kendimi alamadım. kesinlikle bu gereksiz "çıkışlara" müdahale edilmesi gerekiyor.

  • beyler seviyor muyuz şimdi sevmiyor muyuz karar verin işe gidince soruyorlar kesin bir şey söyleyemiyoruz.

  • gizem karakterine gülen sadece benim galiba dediğim dizi. yada benim kafa yerinde yok.*

  • -şiveni de azalt.

    bize selam mı geldi diziden?*

  • çoğu kişi derya karadaş’ın hep aynı ağızla oynamasından yakınmış.

    acaba haftaya safiye karakteri “sosyeteye girdik diksiyon’u düzeltmemiz lazım yaşaaarrrr” diyerek diksiyon dersleri almaya başlasa hem durum komedisi iyi olur hemde safiye karakteri düzgün türkçe konuşmaya başlar izleyicinin rahatsızlığı da giderilmiş olur. bu da bir fikir...

  • şiveli konuşan veya ağzını burnunu yamultarak konuşan insanlarla mizah yapıldığı zanneden kişiler tarafından yapılmış dizi. yok abi böyle olmuyor zorlamayın. sırf para kazanmak için ve canı sıkıldıkları için bu diziyi çektikleri o kadar belli ki. beğenmeyen fazilet hanımın kızlarını izlesin diyenlere de ben onu da izlemem ama senin beğendiğin diziyi de beğenmek zorunda değilim diyorum. ne faşist insanlarsınız ya her konuda faşistlik yapmayı nasıl beceriyorsunuz. beğenmiyorum kardeşim var mı bi git başımdan ya.

  • enis arıkan‘ın kerimcan durmaz‘a selam çaktığı dizidir biliyosun.

  • çok güzel olmuş, bir daha yapmayın

  • (bkz: avrupa yakası)

    (bkz: yalan dünya)

    aynı formatta hazırlanan başka bir gülse birsel dizisi. gag zamanlarından beri takip ediyorum ama artık kendi kendini tüketiyor.

    zaten ilginçtir, gülse birsel, beyaz türk/beyaz yaka sit-com'larını ülkeye benimsetti. nişantaşı ve cihangir entellerini/zenginlerini, yurdum insanının tüketebileceği bir formatta karikatürize ederek bir anlamda recep ivedik ve cumali ceber tarzı bir sosyolojik yıkıma çanak tuttu.

    recep ivedik'in temsil ettiği sosyolojik olguları çok güzel analiz eden bir akademik yazı okumuştum. şu anda aradığımda bulamadım. özetlemem gerekirse, recep ivedik'in, girdiği ortamlardaki kaideleri bozan, kaos yaratan, ikircikli maskeleri düşüren o maganda yapısının; yurdum insanında biriken bu nefretin kanalize edilip, yeniden biçime sokulduğu bir araç olmasına dikkat çekiyordu. örnekle, starbucks'a gidip mırra isteyen karakter, aslında dışarıdan bakıldığında imrenilen bu yaşam tarzını bozan ve dolayısıyla da toplumu deşarje eden; parmağı ile işaret ettiği bu orta-üst sınıf yaşam tarzlarına karşı duyulan göreceli mahrumiyetin, yerini hor görme ve kahkahalara bırakmasını temin eden bir sinema ikonu.

    gülse birsel de, nişantaşı/cihangir tayfasının koftiden entelliğini, mutluluk getirmeyen zenginliğini, geleneksel ve organik olan her şeye dayanılmaz arzusunu, içlerinde dolduramadıkları boşlukları; sürekli arkaya döşenmiş bir kahkaha eşliğinde topluma yediriyor.

    kemal sunal, kendi filmlerini incelediği yüksek lisans tezinde, oynadığı karakterlerin aslında toplumda yer alan feodal ve geç-kapitalist sömürü sistemlerine bir başkaldırı olduğunu; onun budalalığının ve sakarlığının, bu sorgulanamayan çarkları ters yüz ederek her şeyi aslı gibi ifşa ettiğini anlatır. yeri gelir marabadır, yeri gelir çöpçüdür; ancak o her zaman toplumun en altında; yolsuzluk ve mahrumiyet içinde hayatta kalmaya çalışan "içimizden biri"dir. hatta, son dönemlerde can verdiği dedektif kamber karakterini de, düzen bekçiliği yapması açısından kabul edilemez görür, öz eleştirisini yapar.

    velhasıl, toplumda artık kemikleşen; okumuş insanı hor görme, onu ötekileştirme refleksinin hard core versiyonu recep ivedik ise, soft versiyonu gülse birsel'dir. kendi kendini tekrara düştüğünden söz ederken, bu noktayı hatırlatmakta fayda var diye düşündüm.

    edit: yazıyı sonunda bulabildim. la haine, recep ivedik ve ışid