istifa edilen işyerine geri dönmek

  • arkadaşım akrabasının şirketinde çalışan pozisyonunun açık olduğunu, düşünüp düşünmeyeceğimi sordu. patronum emre bey'den ve kibirli ekibinden ciddi anlamda sıkılmıştım. yaptığım görüşmeler neticesinde arkadaşımın akrabasının şirketine geçmeyi kabul ettim. her ne kadar arkadaşım uyarılarda bulunsa da 1.500 tl maaş oldukça cazip gelmişti. eski patronum ve şu anki yeni patronum emre bey ile gidip görüştüm ve şirketten ayrılacağımı belirttim. emre bey pek oralı olmadı. “sen sevdiğim bir elemansın ancak gidene kal diyemem ama ocak ayına kadar sabredersen maaşını 1.400 tl yaparım” dedi. emre bey'e "ya emre bey zaten temmuz ayındayız maaşıma bu zammı şimdi yapsan altı üstü cebinden 1.000 tl fazla çıkacak" diyemedim ve kendisinden helallik alıp şirketten ayrıldım.

    ertesi gün yeni işime hemen başladım. arkadaşımın patronumun tuhaf bir adam olduğunu ısrarla belirtmesini ilk günden anlamıştım. şirket'te ben, sekreter kız bir de sürekli oflayıp puflayan ve ne iş yaptığını anlamadığım bir kadın vardı. sözüm ona teknoloji şirketiydik ama çalıştığım 3 hafta boyunca gördüğüm teknolojik aletler; patronum muzaffer bey'in sürekli video izlettiği ayfonu ve güvenlik kameralarıydı. patronum muzaffer bey garip bir adamdı. beni sürekli şirket dışına götürüyordu. kah beraber alışveriş yapıyor kah oğluna piley siteyşın oyun arıyorduk bazen de tavuk döner yiyorduk. hatta bir keresinde muzaffer bey'in evine gidip oğluyla pes atmışlığım bile oldu. pes’ten falan anlamadığım için büyüyünce hekır olmak isteyen dombik patron çocuğuna 8-0 yenilmiştim. gezmeler, alışverişler derken şunu kısa zamanda anlamıştım ki muzaffer bey ne yazık ki bir çalışandan çok bir kanka arıyordu. kanka olmak, badi olmak ne bileyim bro olmak pek bana göre şeyler değildi. ayrıca şirketin de geleceğini pek parlak görmüyordum neticede bir gelirimiz yoktu en azından benim bildiğim yoktu.

    aslında işimi seviyordum ama bir anormallik vardı ve bu beni rahatsız ediyordu. ofiste olduğumuz zamanlarda hiçbir iş yapmıyorduk ve hiç konuşmuyorduk. iş arkadaşlarımın adını dahi bilmiyordum. bir gün yine ofiste otururken muzaffer bey’in odasından “ğğğğıhhhh, eğğğğhhh” tarzı sesler gelmeye başladı. açıkçası biraz korktum ve üfleyip püfleyen kadına ne olduğunu sordum. kadın da “muzaffer bey arapça çalışıyor” dedi. bu bana pek ilginç gelmedi ancak önümden bembeyaz kefen giymiş takunyalı bir adam tak tak tak koşarak geçince bir anda irkildim. kalitesiz bir türk korku filminin içindeymişim gibi hissettim. patronum muzaffer bey meğerse abdest almaya gidiyormuş. çok dindar bir adammış. yeni patronumun bir huyunu daha öğrenmiştim.

    ikinci haftamızda muzaffer bey iyiden iyiye benimle kanka olma yolunda ilerliyordu. sigarama çöküyordu, aşk hayatımı soruyordu, ailesinin kendisini sadece parası için sevdiğini anlatıp hüzünleniyordu. ben patron samimiyetine ve sevgisine asla inanmam. muzaffer bey her ne kadar kankam olsa da iki gün maaşımı vermezse kendisiyle ağız dalaşına girmekten ve teke tek çıkmaktan çekinmem. para ilişkisinin, sgk priminin olduğu yerde kankalık olmaz.

    yine bir gün odasında sigarama çökerken seyyar karpuzcunun sesini duydu ve bana “sinire gerek yok git de şu karpuzcuyu çağır” dedi. ofisimiz cam bir binaydı ve camlar alttan yarım açılıyordu. o açıklıktan kafamı çıkardım ve karpuzcu diye bağırmaya başladım. karpuzcu neredesin abi diyordu ben buradayım abi diye bağırıyordum. en sonunda anlaşabildik karpuzcu abiyle de ofise çağırdım kendisini. karpuzcu ofisimize geldi. ben, muzaffer bey ve karpuzcu patronun odasında oturmaya başladık. hayatımda bulunduğum en ilginç ortamlardan biriydi. birbiri ile alakasız üç insan bulma oyunu gibiydik. muzaffer bey başladı karpuzcu ile pazarlığa. karpuzcu karpuz başına 5 lira istiyordu muzaffer bey 1 lira veriyordu. muzaffer bey yılmıyor karpuzcu direniyordu. yarım saat süren pazarlığı ben ki yılların cimrisi (cimri demeyelim geçim derdi diyelim) şaşkınlıkla izliyordum. muzaffer bey en sonunda karpuzcu abimizi bezdirdi ve 1 tane karpuzu 1.5 liraya aldı. karpuzu afiyetle yedikten sonra bir anda duraksadım ve yanlış iş yerine transfer olduğumu anladım.

    muzaffer bey ile inişli çıkışlı üç haftamız tamamlanmak üzereydi. beni odasına çağırdı kartvizitine ceo yazdırıp yazdıramayacağımı sordu. yeri geldi beni azarladı yeri geldi bana sarıldı ağladı. hatta bir keresinde özel tuvaletine sıçtığım konusunda bana iftira bile attı. ben de kamera kayıtlarından özel tuvaletine milletvekili aday adayı arkadaşının sıçtığını ona gösterdim. kısacası dengesiz bir iş yaşantım olmuştu.

    yeni işyerimde 3. haftanın sonuna doğru cep telefonum çaldı ve arayan eski işyerimdeki muhasebe müdürüydü. halimi hatırımı sorduktan sonra emre bey’in maaş konusunda düşündüğünü ve istersem 1.400 tl maaş ile geri dönebileceğimi, kıdemimin de kaldığı yerden devam edeceğini söyledi. hatta emre bey’in de geri dönmem konusunda ısrarcı olduğu ve beni çok sevdiğinden bahsetti. bir iki gün düşüneceğimi söyleyip telefonu kapattım.

    bu konuşma beni önce oldukça mutlu etmişti. sonuçta kankam da olsa muzaffer bey’den kurtulacaktım hem de ekmeğimden olmadan. ama sonra birden hüzünlendim. bu kapital sistem beni bir muzaffer bey’in kollarına bir emre bey’in kucağına savuruyordu. ayrıca emre bey’in de beni çok sevmesi ciddi anlamda beni rahatsız etti. bir patron bir çalışanını neden sever ki diye düşündüm. sonra yine mutlu oldum ve muhasebe müdürünü arayıp eski işime seve seve döneceğimi belirttim.