insanı yoran şeyler

  • zamansız, plansız, sorumsuz insanlar.

  • yoktan yere kaos çıkaran insanlar; bir gün iyi bir gün kötü.

    belli bir standardı olmayan insanla konuşulmuyor bile. konuştuğunuz her dakika zarar olarak yansıyor resmen.

  • bazı insanların çabalamadan elde edebildiği şeylerde hunharca mücadele edip çabalayınca bile aynı sonucu elde edememek belki de hiç elde edememek

  • an geliyor bir olay veya bir problem yaşanıyor ve etrafındaki herkes ama herkes akıl tutulması yaşıyor. koca koca insanlar korku, öfke, heyecan veya panik halinde. sanki sinirlerine zarar veren zehirli bir gaz solumuşlar gibi. yapıcı olma, problem çözme veya ortalığı sakinleştirme gibi mefhumlar ile kalan son bağlarını koparmış, "battı balık yan gider" kafası ile herkesin çıldırdığı anlardan söz ediyorum.

    işte bu anlarda tüm yükü senin tek başına gönülsüzce süreç içinde üstlenmen, ilişkilerin seni buna zorla sürüklemesi. herhalde bunun kadar yorucu başka bir şey daha yoktur. hele ki sana yol göstermesi, güven vermesi, öncülük etmesi gereken yaşta insanlar bu çılgınlığın ve boşvermişliğin aktörüyse. herkes senden adil olmanı, onu anlamanı, ona yaramanı istiyor. yatalak hastalar gibi! sağlıklı kaldığını gördükleri tek kişiden grup halinde talepler...

    5 yaşından itibaren birlikte yaşadığım arkadaşlar da yitirdim, kardeş acısı da yaşadım, belanın her türlüsüne de tanık oldum, günde 14 saat katır yükü işlerde de çalıştım, aylarca birkaç kuruş ile idare etmek zorunda da kaldım, bedensel anlamda öküzü devirecek acılar da yaşadım ama hiçbiri bunun kadar yormadı. çoğu sağlam bir uyku ile halloldu ama bu...

    bazi anlar cidden mantıklı düşünen, tenezzül etmeyen, sağduyulu davranan, erteleyen insana su ve ekmekten daha çok ihtiyaç duyduğum oldu. üzerinden aylar geçse yorgunluğu geçmiyor bu işin.

  • birinin size kendi telefonundan birşey izletmeye çalışması.

  • insana laf anlatmak.

    eklem yerlerin ağrır, kan beyine çıkar ama yok arkadaş yorulduğunla kalırsın..

  • zamanla bir şeylere üzülme yetimin yok olduğunu farkettim (zannettim).
    kızdığım ya da kırıldığım bir şey olduğunda eskiden ya sayfalarca yazar ya dakikalarca sayar, söver ya uzun uzadıya konuşur, anlatır, anlamayı ve anlaşılmayı beklerdim.
    sorun çözerdim.
    artık mental olarak çabalamanın beyhude olduğu ön kabulü ve boşvermişlik hissiyle çok kafayı da yormadan, hayırlısı, nasip, olur öyle nidalarıyla konuyu kısa süre içerisinde aklımdan silip atmayı tercih ediyorum.

    fakat şimdi de eskiden pek rastlamadığım şekilde, vücudumun değişik tepkileriyle karşılaşıyorum; düzensiz uykular, yaralar, baş ağrıları, beslenme bozuklukları, yataktan çıkmama arzuları gibi.
    o zaman da aslında üzülme yetimin yok olmadığını sadece mutasyona uğradığını ve aslında şimdilerde eskiden olduğundan daha derin kalıntılara sebep olduğunu, bununla da başa çıkmanın zorluğu göz önüne alındığında insanı yoran şeylerden uzak kalmanın en mantıklısı olduğuna karar kılıyorum.

    amaaan ne bileyim ben
    öyle sesli düşünüverdim işte.

  • aile fertleriyle bakış açılarınızın arasında uçurum olması

  • saçma sapan bekleyiş. sürekli bekleyiş. hep bekleyiş. sonunda böyle mal gibi bakakaldığın bekleyiş.

  • bir var olup bir yok olan insanlar. tahmin edilebilirlik ve doğal olarak ilişkide kendini güvende hissetme sağlanamıyor ve bu tutarsızlık insanı çok çok yoruyor...