iki kurt ve bir kuzunun akşam yemeğini oylaması

  • gayet demokratiktir. uzun yazıyorum özet isteyenler en alta gitsin.

    * metaforu anlamayanlar için girizgah, başlıkta anlatılmak istenen şey tabii kurtlarla kuzu akşam yemeğini yedikten sonra masada puanlama yapmıyorlar. ne yiyeceklerini oylayarak bulmaya çalışıyorlar. kuzu kurt için akşam yemeği olduğundan ve kurtlar çoğunlukta olduğundan ortada demokratik de olsa sonunun nereye gideceği belli bir durum var. benzetme de bana değil benjamin franklin'e ait.

    * demokraside kurdun* tanımları say say bitmiyor. bir çobanla anayasa profesörünün oyunun aynı olması da aslında aynı soruna işaret ediyor. politik sistemde profesörden daha çok çoban var. çoban burada milletin efendisi olan köylüden çok irrasyonel oy atan kimseyi tanımlıyor. bir demokratik sistemde çoğunluğun eğitimsiz, ekonomik ve politik meselelerden tamamen izole bir şekilde sandığa gitmesi; giderken de bilgi kırıntısı sahibi olduğu sınırlı bir hususlarda aşırı bir önyargı taşıması gayet olağan bir şeydir. sandıktan da rasyonel bir karar değil abuk bir sonuç çıkar. profesörün karşılaştırma yaparak bulduğu daha yetenekli devlet adamı değil, çobanın kendine yakın bulduğu insan ülkeyi yönetir. demokrasi iyi politikacı cenneti olabilir, ama iyi devlet adamı çıkarma ve atama konusunda çok inefektiftir.

    * örneğe ihtiyacınız yok ama ben veriyorum, oy atacak olan çoğunluk bağlı oldukları grubun öz ihtiyaçlarını anlamak için yeterince eğitilmiş olmayabilir. dahası oylarını atarken ülkelerinin iyiliği için değil karizmasına kapıldığı bir tek adamın daha da yukarılara taşınması için körlemesine oy atabilirler. ortamda yeterince karizmatik biri yoksa ufak hesapların veya verilmiş siyasi sözlerin ardından seçim yapabilirler. demokrasi bu anlamda gerçeğe ulaşmak için inefektiftir.

    * çoğunluğun oylarını atarken sağı solu düşünmeden atması literal olarak ve tamamıyle cehaletten ötürü değildir. siyasi olarak düşünmeden oy atan herkes karacahil değildir. konu hakkında bilgi sahibi olanların da bilgilerini kötü yorumlaması, bu bilgiye dayanıp verdikleri kararların gerçekle uyumsuz olması sorundur. örneğin ekonomik durumun gidişatını kendince hoş görmeyen bir kişinin oy atmadan adam smith'ten başlayarak kendini bu konuda eğitmesi ve ekonomik anlamda ötesi berisi tartılmış bir siyasi kararın sandığa yansımasını bekleyemeyiz. hele ki kitlelerin böyle şeyler yaptığı görülmüş duyulmuş şey değildir. nihayetinde oylar atılıp milli irade televizyonlarda rengarenk çıktığı zaman gerçekte çok çok az sayıda insanın gerçekten ülkesinin sorunlarını tartıp oy verdiğini görürüz. çoğu insan da oy atarak bir şey değiştiremez. mutluluğa erişemez. demokrasi bu açıdan da oldukça inefektiftir.

    * az zararla işleyen bütün demokrasilerin temelinde iyi eğitim vardır. founding fathers denen birleşik devletleri kuran insan gürühu arasında klasik eğitimden gelmeyen insan sayısı epey azdır mesela. ingiliz avam kamarası üyeleri avam olmasına rağmen ezici bir sayıyla oxbridge geleneğinden gelmektedir. geçen yüzyıl ortalarına kadar lordlar kamarasının alayı klasik eğitimlidir. ancak eğitim bir demokrasiyi tek başına güdemez. çok eğitimli bir toplumda mesela hollanda'da oy medyan dağılımı kalantor ekonomistlerin görüşlerine yaklaşır bir eğilim izlemektedir. eğitimsiz bir gürüha parlementer demokrasi dayadığınızda ise zafer sarhoşu olan cahil çoğunluk ilk olarak dini değerleri koruma güdüsüyle hareket etmekte. sonra muhafazakarlık tavan yapmakta, parabol batıda ırkçılığa, doğuda ise yobazlığa doğru seyretmektedir. demokrasi bu yüzden vasıfsız çoğunluğa konuyla alakalı bilgisini görmezden gelerek devleti kimin yöneteceği gibi aşırı önemli bir soru sorması ve aldığı vasıfsız cevapla devasa değişikliklere sebep olması yüzünden de inefektiftir.

    * macchiavelli ta 1513'te şöyle bir dairesel politik kehanet sallamıştır. bütün monarşiler aristokrasiye evrilir. bütün aristokrasiler demokrasilere doğru çürür*, bu anarşiyle son bulur, ardından tiranlık tesis edilir ve bu en sonunda bir monarşi haline gelir. fransız devrimiyle gelen süreç ne ilginçtir tam da dediği gibi olmuştur. kokuşmuş fransız aristokrasisi giyotinlerde kelle vere vere fransa bir demokrasi biçimine çürümüş, terör ve anarşi dönemi bunu izlemiş, 9 thermidor ile anarşi yerini zamanla napolyon tiranlığına bırakmış en sonunda 1815 te monarşi tesis edilmiştir. beşte beş.

    * başlığa dönersek, çoğunluktaki kurtların ve azınlıktaki onların doğal avları kuzuların olduğu bir politik sistemde demokrasi kalıcı değildir. özgürlük ve demokrasi çok farklı şeylerdir. demokrasi çoğunlukta bulunan grubun devleti kendi üstlerine tahsis edebileceklerini farketmesine kadar yaşayabilir. ondan sonrası kleptokrasidir. yani hırsızların egemenliği. şu an türkiye'de de bu aşamayı görüyoruz. azınlığın fikirlerine düşman olan çoğunluk onu her fırsatta ezecek, diktatörlüğünü kaptırana kadar demokrasiyi kullanarak balyayı sağlama alacak ve almaya oradan inene kadar devam edecektir.

    * bu yeni farkedilen bir şey midir? tabii ki de hayır. sokrates ile platon bu kuru (ve dişleri olan) kalabalığın devlet yönetme gücünü ta milattan önce 399'da yazmışlar, oklokrasi diye bir tanım yapmışlardır. ayak takımı diktası demektir bu. onlara göre ayak takımı gücü eline bir geçirdi mi ülkeyi kendileri gibi ayak takımı yapana kadar rahat durmaz ve herşeyi dağıttıktan sonra ortadan kaybolur. bu yüzden direkt demokrasiyle yönetilen pek çok yeri olan antik yunan'da aristo'nun en iyi yönetim biçimi olarak başında bilge ve yönetmeye isteksiz bir kral bulunan önde gelenler 'in en iyi yönetim olduğuna kanaat getirmişti. bugün aristokrasi dediğimiz terim kaynağını buradan alıyor. demokrasinin doğduğu yerden çıkmış, mantığın kurucusu ve avrupa medeniyetinin yapı taşlarından en ünlü filozof ciddi ciddi aristokrasiyi demokrasiye alternatif bir şey düşünmüş.

    * türkiye'ye uyarlarsak daha 20 yıl evvelinde ancak %17si okuma yazma bilen bir halkın ekonomik sıkıntılar ve bir dünya savaşı geçtikten sonra boğazından aşağı parlementer demokrasi tıkıştırılması ciddi anlamda bir intihardır. cumhuriyet o yıllarda henüz çok genç ve kırılgandır. eğitim altyapısı yobaz bir geri kazanımı frenleyecek kadar henüz oturmamıştır. daha bir jenerasyon iyi denebilecek standartlarda ancak eğitilmiş, köylerine kadar enstitü götürülmüş olduğu halde bunun gerisi gelmeyince ülke kısaca söylemek gerekirse artık bitmiştir. bugün de cumhuriyetin soğumuş cesedi üzerinde uzatmaları yaşamaktayız. aradan iki jenerasyon geçtikten sonra eğitime dair zamanında yapılan bu adımlar günümüzde yerin dibine geçiriliyor, eğitimsiz olan güruh eğitimsizliğinden gurur duyar bir hale geliyor ve haklarında ciddi ciddi hiçbir şey bilmedikleri osmanlı ve türk tarihi gibi şeylerden çoğunluk gurur duymak dışında bir şey yapmıyorsa bu ülkede demokrasinin efektifliğini geç d'si bile tartışılamaz. bu denklemin üzerine blok olarak oy verecek imam hatipleri, öğrencilerin geliştirmek için sponsor aradıkları imam robotları, kıble buluculara kaynak aktaran tübitakları falan eklediğinizde olay çok daha vahim bir hal alıyor.

    * çözüm? kurtların üç çocuk yaptığı bir sistemde kuzular oy vererek bu politik açmaza çözüm mü bulacak? hayır bu problemin çözümü artık kendi içinden değildir. insanların değil hukukun egemen olduğu, insanlarını eğitebilen, din tahakkümünden bağımsız laik bir demokratik cumhuriyet kurulacaksa bu artık verdiğiniz oylarla olmayacaktır.

    * ya neyle olacaktır? aferin işte sormanız gereken soru da bu.

    *özet geç piç diyenler için özet : iki kurt ve bir kuzu akşam ne yiyeceklerini oylayabilirler. bu demokratiktir ama adil değildir. demokrasinin de adil olma gibi bir iddiası zaten yoktur. kuzular da oy vererek, bu sisteme alet olarak kurtlara yardım etmektedir. + her yıl kurt sayısı da arttığından bu açmazın çözümü artık oyla demokrasiyle değildir.