hukuk bireyi mi korur toplumu mu

  • hukukun bireyi mi yoksa toplumu mu koruduğu soru temelde hukuk felsefesi sorusudur.

    modern hukuk anlayışında, hukukun koruma alanı birey ve toplum olarak ayrılamaz. çünkü temel amaç toplumsal adaleti sağlamaktır ve bunun yolu da bireylerin korunmasıyla sağlanabilir. basitçe anlatmak gerekirse, birey haklı olduğu bir konuda hukukun korunmasından yararlanamazsa, kendi hakkını kendisi almaya da hakkı olur ve böylece toplumsal adalet sekteye uğrar, toplumsal yaşam krize girer.

    hakimin takdir yetkisi meselesi ise bu sorundan nispeten bağımsız, farklı hukuk sistemlerine ve farklı hukuk disiplinlerine göre değişkenlik gösteren bir sorundur. şöyle ki, anglo-amerikan hukuk sisteminde, bizim de içinde bulunduğumuz kıta avrupası hukuk sistemime göre yargıcın takdir yetkisi daha geniştir. bizim sistemimizde de farklı hukuk alanlarına göre hakimin takdir yetkisi sınırları değişir.

    örneğin ceza hukukunda yasa ile suç olarak tanımlanmamış bir eylem sadece hakim takdiri ile suç olarak sayaılamaz. burada hakimin takdir yetkisi, eldeki delillere göre kişinin o suçu işleyip işlemediğine vicdanı ile karar vermesiyle sınırlıdır. (ceza süresinin kanunda belirtilen sınırlar içinde tayini gibi konular da dahil)

    öte yandan özel hukuk alanında, örneğin bir ticaret uyuşmazlığında hakimin takdir yetkisi, hakkında yasal bir düzenleme yapılmamış hususlarda kendisi kural koyabileceği ölçüde genişler. bundan başka örf ve adet bu hukuk disiplininde yasalardan sonra kullanım olanağı bulur. ancak örf ve adetin hukuk normu olarak uygulanması konusunu hakimin taktir yetkisiyle karıştırmamak gerekir. çünkü bir normun örf ve adet olduğunu belirlemek bile bellirli ölçülere uyularak yapılan bir belirlemedir.

    hukukun mantığa göre mi topluma göre mi hazırlandığı sorusu ise anlamsız bir sorudur. çünkü mantık yine toplumun genel kabullerine göre oluşur. öte yandan hukukun temel felsefik tartışmalarını merak edenler doğal hukuk okulu ve pozitif hukuk okulu akımlarını, bunları ayrıştıkları noktaları inceleyebilirler.

  • bu soruya foucault iktidar, marx kapitalizm, gramsci ise hegemonya kavramını kullanarak cevap verir.

    iktidar, hukuk kurallarını belirlemek için toplumdaki elitlerin; toplum mühendisliğine soyunarak karar aldığını belirtir. ancak hukuk kuralları belirlenirken, "iktidar karşısında topluma hareket alanı bırakılmalıdır" der. iktidarın meşruiyeti ve hukuk kurallarının geçerliliği de buna bağlıdır. örneğin, köşeye sıkıştırılmış ve kendisini savunamayacak bir kişi ile diğeri karşısında iktidar ilişkisi yoktur. herkes kendisini savunabilmelidir. bu açıdan, hukukun bireyi ve toplumu koruması mümkün olabilmektedir.

    marx, kapitalist sistemlerde elit azınlığın; yani bir avuç burjuvanın devletin tüm organlarına hakim olması dolayısıyla hukuk kurallarının toplum yararına değil, burjuva çıkarına olduğunu belirtir. devlet ve devlete ait bütün organlar zengin azınlığın elinde, sömürü düzenine zemin hazırlar. bireyi veya toplumu değil; toplumun çok küçük bir azınlığını korur.

    gramsci ise marx'tan yola çıkarak, nasıl oluyor da zengin bir azınlığa, yığınların karşı çıkmadığı sorusuna cevap aramaya çalışır. bu, hegemonya kavramı ile alakalıdır. devleti yöneten azınlık, devletin ve devlete ait bütün organik organları kullanarak ideolojisini toplum geneline yayar. kamuoyunu istediği şekilde biçimlendirmek suretiyle oluşabilecek karşı çıkmaları engeller. yani devlet, bir azınlık tarafından oluşturulan hukuk kurallarının benimsetilmesi ve bu kurallara karşı oluşabilecek itirazları önlemek adına çalışır. hukuk bu anlamda bir iktidar mekanizmasıdır. bireyi veya toplumu değil; bazı zengin bireyleri korur.

    özetle; hukuk, iktidarın fahişesidir. bireyi veya toplumu koruması durumu, kuralları koyanların niteliği ile ilgilidir.

    atatürk, medeni bilgiler kitabında hukuk kurallarının bireyi ve toplumu koruması yolunda bir rejim istediğini belirtir. kamuoyu, örgütlenme oldukça önemlidir ve bunlar iktidarın tavırlarını düzeltmesi için gereklidir; sürekli olarak düşüncelerle desteklenmelidir. bu serbestlikten oluşabilecek kötülüklerin önüne geçilebilmesi adına da yasalara, kurallara ihtiyaç vardır. yasalar, herkesi kapsayan ve hem bireyi hem de toplumu koruyan nitelikte olmalıdır.

    hukukun bireyi mi yoksa toplumu mu koruduğu sorusu paradoks örneğidir. yeri gelir topluma karşı bireyi, yeri gelir bireye (diktatöre) karşı toplumu korur. niteliği, kuralları belirleyenlerin niteliği ve mevcut dinamiklerin değerlendirilmesiyle alakalıdır.