hrant dink

  • hrant öldürüldüğünde 16 yaşımdaydım, medyada linç edilmesinden öldürülmesine kadar geçen süreçte bir şeylerin aşırı derecede yanlış gittiğini ve haksız yere itham edildiğini fark edecek kadar zekam vardı ama olanı biteni tam da anlayamamıştım. ermeni bir gazeteci öldürülmüştü, türkiye'de zaten sürekli birileri öldürülürdü ama niyeyse öldürülenin ermeni olması bazılarının ağız değiştirmesine neden olmuştu.

    mesela lisedeki milli güvenlik hocam "öldürülmesi tabii ki iyi olmadı ama o da bu ülke için çok yanlış şeyler yapıyordu" gibi bir şeyler gevelemişti.

    cidden yanlış bir şeyler vardı ama yanlış olanın ne olduğunu anlayamamıştım.

    yıllar geçti, 30'lu yaşlarıma geldim; kazık kadar adam oldum ve artık anlıyorum. yanlışlık hrant'ta değilmiş ve hrant'ın öldürüldüğü gün benim için türk devletinin maskesinin düştüğü günmüş meğer; yıllarca "vatan sevgisi" kisvesi altında kafama sokulan saçmalıklar yüzünden ben anlayamamışım.

    ben artık silahı tutan elin değil gerçek katillerin ceza almasını istiyorum, zira hep dendiği gibi katili ben de tanıyorum ve adalet istiyorum.

    keşke seni sağlığında daha iyi tanısaymışım, rahat uyu canım abim.

  • ''tüm sıfatlarından önce insan''
    basitçe gireceğim; bu cümle suça ortaklıktır. liberal ortayolculuğun faşizmi tahkim etmesinin sayısız yollarından biridir. faşizmin kendisinden daha tehlikelidir.
    arkadaşım; hrant dink, insan olduğu için mi öldürüldü? 'yoksa 'tüm sıfatlarından önce'' dediğin sıfatlarından dolayı mı öldürüldü? neydi sıfatları de hele! ermeni, gazeteci, muhalif, aydın, hristiyan, aktivist, araştırmacı... katledilme nedenleri bunlarken, siz ne hakla ''insandı'' deyip konuyu adli bir vakaya indirgiyorsunuz. onu öldüren ogün samast da bal gibi insandı işte. sizin üçüncü sınıf romantik edebiyat fantezilerinizi tatmin etmek için oturup daha da arındıralım sıfatlarından. ''hrant dink bir varlıktı'' diyelim. kurbanı, faille eşitlediğinizin farkında değilsiniz. kullandığınız kavram ve söylem sizin hakikatinizdir. tıpkı ''terörün dini, dili, ırkı olmaz, terör terördür'' söylemindeki uyanıklık ve üçkağıtçılık gibi, şimdi de ''kurbanın sıfatı olmaz, o insandır'' çıktı başımıza.

    "terörün dini, dili, ırkı olmaz, terör terördür." söylemi nasıl ki maruz kalınan eylemi tüm politik gerekçelerinden, siyasi taleplerinden, beslendiği toplumsal düzenden, ideolojik motivasyonlarından ve tarihsel süreç içindeki gelişiminden soyutlayıp tamamen apolitik, patolojik ve adli bir vakaya indirgeyip depolitize ediyorsa, hrant dink gibi katledilen ötekiler için sarfedilen bu tür edebi ve güya vicdani cümleler de aynı işlevi görüyor.

    "o bir insandı, babaydı, kocaydı." diyerek onu tüm politik, toplumsal ve ideolojik donatılarından, azınlığın bir üyesi olarak ana akım ideoloji ve siyaset karşısındaki konumundan arındırıp bir asırlık devlet politikalarını ve bu politikaların yarattığı kitle faşizmini, örgütlediği kişi ve kurumları da örtbas etmiş oluyorsunuz. evet zaten devlet de o insan olduğu için, evli ve çocuklu olduğu için onu öldürdü. hiç politik, siyasi, tarihsel, ideolojik arka planı yoktu. devlet bürokrasisi, istihbaratı, jandarması, medyası, tetikçisi, siyasetçisi, türkücüsü falan zaten hep insan, baba, koca falan olduğu için örgütlenip katlettiler, suçu örtbas ettiler, katilleri övdüler, terfi ettirdiler.

    hrant dink'e ve anısına sahip çıkmanın en anlamlı yolu, onun yaşamı pahasına taşıdığı sıfatlarına sahip çıkmaktır, o sıfatları vurgulamaktır, belirginleştirmektir. gidin instagram'a sıçın şiir sokakta saçmalıklarınızı.

  • şehrin gürültüsünde boğulan bir silah sesi türkiye için yeni ve karanlık bir dönemin ilk habercisi oldu.namlunun ucundaki hedef gazeteci hrant dink ensesinden ve kafasından aldığı kurşunlarla olay yerinde hayatını kaybetti.

    saldırgan dersine çalışmıştı, koşarak ara sokaklarda kayboldu.
    bir kaç saat sonra da başında beyaz beresi, belinde silahı ile memleketine doğru giderken otobüste yakalandı.

    tetikçi ogün samast daha ilk sorguda cinayeti itiraf etti.
    kendisi gibi dönemin siyasileri, üst düzey bürokratları cinayetin ‘dini ve milli gerekçelerle işlendiğini’ söyledi ancak gerçek öyle değildi.

    bu inanılması istenen senaryoydu….

    dink cinayeti’ni anlamak için 2007 türkiye’sinden geriye doğru 2002’ye kadar gitmek gerekiyor.

    akp’nin tek başına iktidara gelmesi türkiye’de kendini devletin asıl sahibi gören çevreleri harekete geçirdi.

    fakat bu kez öncekilerden farklı olarak ‘irtica’ kullanılmadı.
    islamcı referansları olan akp’ye karşı milliyetçi söylemleri güçlendirecek bir konsept belirlendi.

    islamcı referansları olan akp’ye karşı milliyetçi söylem…

    12 mart 2003 tarihli mgk toplantısında ‘misyonerliğin türkiye’nin geleceği için tehdit olduğuna karar verildi.

    karar çıktığı günlerde istihbarat raporlarında türkiye’deki misyonerlerin sayısı sadece 54 kişi gözüküyordu ancak 40 sayfalık ‘çok gizli’ rapor tüm devlet birimlerine gönderilmiş ve emir olarak algılanmıştı bile…

    türkiye bir anda misyonerlik paranoyasına kapıldı.

    televizyonlar ‘din değiştiren müslüman gençler’ haberleriyle doldu. siyasiler, üst düzey komutanlar, gazeteciler misyonerlik tehdidini günlerce işlediler.

    ardından hristiyan azınlıklara saldırılar başladı. trabzon’da rahip santaro, 15 yaşındaki ‘milliyetçi bir genç’ tarafından öldürüldü.

    bu dönemde karadeniz şehirlerinde de bir anda ‘garip olaylar’ başladı. bir tarikat ve siyasi parti lideri il il, ilçe ilçe dolaşıp ‘müslüman türk gençlerinin hristiyan yapıldığı’ tezini işledi.

    cinayete giden yolda son hazırlıklar…
    istanbul’da da başka bir ekip dink üzerinde çalışıyordu. dönemin kudretli generali veli küçük, milliyetçi avukatlardan kemal kerinçsiz ve milliyetçi gruplar dink’e karşı protesto gösterileri organize ediyorlardı.

    dink’in yayın yönetmeni olduğu gazete şubat 2004’te sabiha gökçen isimli ilk türk kadın pilotun ‘ermeni kökenli olabileceğini’ yazdı. aranan malzeme bulunmuştu. adeta kıyamet koparıldı.

    dink istanbul valilliği’ne çağrıldı ve bir vali yardımcısı tarafından tehdit edildi. aynı günlerde dink’e ‘türklüğü aşağılamaktan’ dava açıldı ve duruşmalar milliyetçi grupların gösteri mekanına dönüştürüldü.

    halkalar tamamlanıyordu ve artık sıra ‘tetikçi’ aşamasına gelmişti.

    adeta pilot bölge seçilen trabzon / pelitli ilçesinde internet cafelerden toplanan ve cinayet için motive edilen gençlerden biri ‘ogün samast’ istanbul’a yollandı.

    bu esnada jandarma ve polis cinayetin istihbaratını aldı ama gereğini yapmadı. jandarma cinayette kullanılacak silahı bile biliyor, trabzon’daki jandarmalardan birinin telefonu da istanbul’dan sinyal veriyordu !.

    dink’in adını bile bilmeyen samast’ın ise tek bildiği ‘bir ermeni var, öldürülecek’ti...

    gözünü kırpmadan cinayeti işledi.

    mahkeme ifadelerinde ‘garanti verildiği’ anlamına gelen sözler kullandı.

    cinayeti işletenler ise kamuoyunu ‘trabzon’un mu yoksa istanbul’un mu ihmali var?’ tartışmasına çekmeyi başardı.

    soruşturma ülkeyi 17 yıldır yöneten akp iktidarının siyasi hedeflerine uygun şekilde ilerliyor. dink’i hedef yapan, tetikçileri belirleyip yetiştiren jandarma ve istihbaratçılara hala dokunulamadı. fakat cumhurbaşkanlığı ddk raporuna göre ihmali olmayan iki emniyetçi tutuklandı.

    2015 sonunda yeniden iddianame yazıldı ancak bu da cinayeti aydınlatmaktan çok akp’nin yolsuzluk skandalı sonrası başlattığı cadı avına hizmet etti.

    geçen 12 yılın ardından dink’i katleden tetikçiyi azmettirenler hala bulunmuş değil...

    bebekten katil yaratan o karanlığa sesleniyorum:
    gelin bu ülkedeki güvercin tedirginliğini kaldıralım
    gelin güvercinlere kıymayalım
    gelin önce birbirimizi anlayalım
    gelin önce birbirimizin acılarına saygı gösterelim
    gelin önce birbirimizi yaşatalım.

  • bu sabah işe gelirken canım ne kitap okumak ne de müzik dinlemek istedi. öylece vapurun penceresinden dışarıyı izledim. dün bir arkadaşıma artık yıldığımdan, vazgeçtiğimden bahsetmiştim. o da bunu farkettiğini ve bana kızdığını, yaptığımın yanlış olduğunu söyledi. neyse bu başka bir vaktin konusu. benim düşündüğüm kendimi en son ne zaman özgür, cesur, güvende hissettiğimdi. ya da korkunun içime ilk düştüğü an ne zamandı?

    sanıyorum 93 kışıydı. bundan 5 gün sonra 25. yılı dolacak olan uğur mumcu suikasti. ve sonra aynı senenin yazında yaşadığımız sivas katliamı. bu benim çocukluğumu bıraktığım senedir. korkmam gerektiğini, yaşadığımız ülkenin düşünebileceğimizden daha tehlikeli olduğunu anladığım sene.
    sonra işte 19 ocak 2007 gelir. insanların içinde hala iyilik olduğunu sandığım gençliğimin bitişi. bir insan ömrünün evrelerini başka insanların ölüm tarihleri üzerinden tanımlıyorsa, yakın tarihimiz fikirleri yüzünden katledilmiş insanlardan oluşuyorsa yılmamak için çelikten olmak gerekiyor.
    hrant dink denilince benim gözümün önüne gelen fotoğraf ömrümün geri kalanına yetecek kadar utanç barındırıyor ve o fotoğrafın bir şeyin başlangıcı haline geldiğini bilmek içimi parçalıyor.
    metin altıok diyor ya "ben o gün öldüm gülüm, bir daha ölmem artık”* öyle bir şey işte.
    saygıyla...

  • "düşün bir kez mehmet, türkler, kürtler ve ermeniler yerevan’da birlikte türkü söylüyorlar. hem de sadece kendi türkülerini değil birbirlerinin türkülerini. biz koltuk değnekleri de çıkmışız ortalığa halay çekiyoruz!"
    hrant dink

    (bkz: koltuk değneklerinin halayında)

    toprağında halay* özlemi çeken beyaz mendilli bir aşuğ..