hiç kimsenin işini düzgün yapmaması

  • bu ülke insanıyla ilgili en büyük problemimdir.

    bu konuda o kadar dertliyim ki, satırlar dolusu yazabilirim. ben tasarım yapıyorum. yeni bir ürün ortaya koyuyorum veya varolan ürünü farklılaştırıyorum. işin tasarım safhası ve prototip(ki aslında en sancılı süreç budur) bittikten sonra benim esas çilem başlıyor. aslında işin en kolay bölümü olması gerekirken!.. bu arada üretim yapacak kişiler için en ince ayrıntıya kadar ayarlıyorum. her şey milimi milimine belli oluyor. karşımdakinin düşünmesi gereken hiç bir şey yok. bakmayı biliyorsa teknik resme bakıp, yoksa bana sorup gerekli detay bilgileri alacak, malzemesine kadar seçilmiş oluyor. kendinde işçilik kalitesinden başka hiç bir sorumluluk ta yok. siz şimdi diyeceksiniz ki "e senin işin de kolaymış be kardeşim, her şey hazır!" yok işte öyle değil. o "her şey hazır" şeyi yaptıramıyorum ben biliyor musunuz?

    açıkçası "bu ülke" ile başlayan cümleleri sevmiyorum. başka ülke insanıyla kıyaslama yapmak gibi oluyor. ama elime öyle kaliteli yabancı menşeli ürünler geçiyor ki, hayran oluyorum. "adamlar yapıyor" diyorum. o zaman evet "bu ülke" diyorum ben de mecbur! "bu ülke" insanında bir gariplik var kardeşim! hem de çok büyük bir bölümünde maalesef! buna tembellik mi dersiniz, aptallık mı, uyanıklık mı bilemem. belki de hepsinden biraz biraz...

    yazılanları okudum. "az para" dan bahsetmişler. ben bunu da çok denedim. karşımdakine (genelde fason iş verdiğim küçüklü büyüklü firmalar) yeterli kalitede yaptığında gayet tatmin edici ücretler de teklif ettim. meselenin para olmadığını net olarak söyleyebilirim. bu resmen karşıdakinin bahanesi. mesela küçük bir yerde, hatta tek kişilik bir işyerine bir iş veriyorsunuz. diyorsunuz ki "şu kalitede olursa şu kadar veririm". karşıdaki yine o işi baştan savma yapıyor, berbat ediyor. kısa sürede çok para kazanmanın hesabını yapıyor. siz mesela iki haftalık iş veriyorsunuz, ona göre de dolgun ücret. o aynı işi bir haftada hızlı bitirip, iki kat kazanmış olma peşine düşüyor. böylelikle işin de anasını ağlatıyor!

    bu konuda o kadar şikayetçiyim ki, diyorum ya satırlar satırlar dolusu örnek verebilirim. işini iyi yapmaya çalışan gerçekten çok az kişi var. nadiren rastlayabilirsiniz. ben mesela onlara rastlarsam kesinlikle alışverişimi onlarla yapıyorum. gönüllerini hoş tutuyorum. herkese tavsiye ediyorum. onlar ayakta kalabilsin istiyorum ama o kadar azlar ki! yetmiyor. kaliteli iş yapmaya yetmiyor. beklenen kaliteye ulaşmaya yetmiyor.

    bu ülkeden doğru düzgün marka çıkmama sebebi de bu. belki bir girişimci işin başında bir şeyler yapmaya çalışıyordur ama istediği ekibi kuracak piyasada potansiyel olmadıktan sonra elinden ne gelebilir ki?

    en alttan en üste kadar bu durumun bir çok sebebi var. kişilerin de niyeti düzgün değil. sistem de buna elveriyor. sözleşmeyle iş yapıyorum mesela, sözleşmeye de uygun hareket etmiyor. mahkemeye vereceğimi söylüyorum, umursamıyor. veriyorum, yine umursamıyor(yakın zamanda birini mahkemeye verdim mesela. tebligatları hiç iplemedi bile. muhtemelen mahkeme sürecinin uzayacağını, o süreçte kanuni boşluklardan yararlanıp işin içinden sıyrılma ihtimalini hesaplıyor).

    arada işini düzgün yapanlardan ben çok azının bir yerlere gelebildiğini gördüm. çoğu piyasanın bu bozukluğundan dolayı arada kaybolup gitmiş. küsmüş. üretkenliği baltalanmış. ülke o insanları kaybetmiş. kıymetini bilmemiş. potansiyeli olan insanlara, bir şeyler yapmaya çalışanlara zaten enayi gözüyle bakılıyor resmen. kalite için uğraşanlara "sen deli misin" deniyor.

    ben aslında sırf bu yüzden ülkenin geleceğini hiç iyi görmüyorum. üzgünüm ama bizden bir bok olmayacak arkadaşlar. kendimize boş gazlar verip günümüzü geçiriyoruz. üretken değiliz. çalışkan değiliz. kalite anlayışımız sıfır! kimse elini taşın altına koymak istemiyor. insanlar tam üretip ülkeye bir şeyler kazandıracağı yaşta tembelliği seçiyor. düşünmekten, üretmekten, kendini geliştirmekten kaçıyor. tamamına yakınının hedefi memur olup "devlete kapağı atmak". sanıyorum belirsiz bir yerden geleceğini düşünüyorlar böyle maaşların. yatacaklar, tembellik yapacaklar, üretmeyecekler ama ay sonunda bankamatiğe gidip parayı çekecekler. kusura bakma benim salak arkadaşım ama üretim olmazsa hiç bir şey olmaz. kalite olmazsa ayakta kalmak mümkün olmaz. özetle, şimdiye kadar benim gördüğüm şekliyle, ayakta kalacak yeteneğe sahip değiliz. içimizdeki değerler de haklı olarak bu yapı içerisinde kalmamayı tercih ediyor.

    sabah kalkıp yine bir uyanığın hatalarıyla uğraşacağım. gün boyu uğraştım. yarın yine... tarif ettiğim, bire bir örneğini de verdiğim ürünü yanlış yapmış. düzeltmesi en az iki üç gün sürer ve sonuçta tadilatlı ürün geçer elime. malzeme de bana ait. yani tamamen bana zarar. sebebi de, kendinin yarım saatte yapacağı işin ölçüyle ilgili bir bölümünü çırağına vermiş. o salak ta hep hatalı ölçüm yapmış. bu da farketmeyip o şekilde kullanmış parçaları ve bütün bunların stresiyle ben uğraşıyorum!

    ajandamda yeni bir çok proje beni bekliyor. demiyorum ki "çok güzel, çok iyi, çok doğru". şunu biliyorum; benim elimden bu geliyor ve ben sonuna kadar bunun için çabalıyorum ama hayat böyle kalitesizlikler içerisinde debelenerek geçiyor maalesef! boşa geçen zamana üzülüyorum.

  • son 6 - 7 aydır istisnasız her gün şu cümleyi kuruyorum. kodugumun memleketinde bir tane mı işini düzgün yapan adam olmaz?

    her gün bir şeylerle karşılaşmak zorundasın. otobüs şoförü mal taşır gibi otobüs kullanır, garson seni sikine takmadan siparişini alır eksik getirir, paketçi evdeki kızlara sulanır taciz eder, klimacı her defasında bir şeyleri yanlış yapmıştır.

    bu böyle uzar gider ve bu memlekette her şey bir yerden boka sarmaya devam eder.

    edit: işini düzgün yapmayan sadece yukarıdaki meslek grupları değil. yanlış anlamak istemiş yine işini iyi yapan çok şeker insanlar. yukarıda yazdıklarım 18 saat içinde yaşanan ufak şeyler. buraya her gün yazacak olsam geçen haftadan itibaren babamı öldürmeye çalışan bir doktor, bir yazilimciya verilen 3 aylık işin 10 günde tamamlanmasını bekleyen iş sahibi ( o da yazılımcı- en iyisi olduğunu iddia edenlerden-), her gün işyerine gelen ve kovulunca çıkarmakla tehdit eden gerizekalı bir mülk sahibi, dönerden kıl çıkınca sizin saçınız yok mu diyip para isteyen bir dönerci, imzasını satmak isteyen bir mühendis eklenebilir. ki bunlar hatırladıklarım.