hesap gelince elini yalandan çantasına götüren kız

  • önce, yıllar evvel yaşanmış bir anımı anlatayım, sonra diğer konuya geliriz. pazar sabahı daha sikko bir işim yok çünkü.

    işle ilgili bir çalışma nedeniyle sosyal bir ortamda bir kadınla tanıştım. üzerinde çalıştığımız projeden ötürü de kadınla zaman zaman bir araya geleceğiz. telefon ve mail adresi alış verişi yapıldı. o gün ayrıldık.

    ya ertesi gündü, ya ondan bir gün sonrası. henüz kadınla ikinci kez yan yana gelmiş değiliz. telefon çaldı, bu arıyor. selam sabah faslından sonra;

    - ne yapıyorsun?
    + eve doğru geçiyorum.
    - vaktin var mı?
    + ne için?
    - ben falanca mekana geçiyorum, hem bi kahve içeriz, hem de projeyle ilgili konuşuruz dedim.
    + olabilir. kahve fena fikir değil.
    - tamam, ben orada bekliyorum seni.

    bir iki kahve içer, sonra kalkarız diye düşünüyorum. evde de biraz işim hem zaten. kafamda başka bir şey yok. kadın için hoş denebilir ama bende ilgi uyandırmış değil, o tarzda bir niyet de yok kafamda. onun da öyle bir gerekçeyle aradığını düşünmüyorum. tuttum mekanın yolunu, çok geçmeden de ulaştım. buluştuğumuz yer de öyle çay bahçesi falan değil, bistro. çok pahalı olmamakla beraber, dandik bir yer de değil. orta sınıf bistro diyeyim işte.

    on dakika kadar havadan sudan konuştuktan sonra garson geldi. önümüzde menü var ama zaten kendisi davet ettiği ve ederken de kahve dediği için, doğal olarak kahve siparişi vereceğim. ilk siparişi de kadın vereceğinden, ona baktım.

    - ay, ben akşam yemeği de yemedim...

    akşam yemeği mi yemedin? çok normal, kimse yemedi henüz? saat 18.00 ulan, 18.00, ne akşam yemeği? büyük çoğunluk, evinde henüz yemek hazırlığına bile başlamadı. bu neyin telaşı, neyin geç kalmışlığı?

    hatun bir yemek siparişi vermeye başladı, sadece akşam yemeğini değil, yarınki kahvaltıyı da çıkaracak aradan, öğle yemeğini de zorlama niyetinde. ben de izliyorum kendisini. ablam saydı, döktü menüde ne varsa. aslında normal şartlarda beni enterese eden bir durum yok. zira davette bulunan kendisi, kahve diye anlaştığımız buluşmayı 4. sivas yöresel lezzetler şöleni'ne çeviren yine kendisi. normal olarak hesap ellerinden öper ama neyse ki kadınlar konusunda deneyimli olduğumdan, kadının tavrı huylandırdı beni.

    böyle bir durumda, olması gereken şu: eğer mütevazı bir buluşmada anlaşılmışsa ve fakat son anda karar değişikliği gibi bir durum ortaya çıkacaksa, ya buluşmadan önce ya da siparişten önce teklifte bulunulur. ha, davet eden taraf zaten her durumda o sorumluluğu kendi üstlenir ama kahve diye başladığınız şey giderek piknik havasına dönüyorsa da, hayvan gibi sipariş vermeden önce karşıdaki kişiye de sorulur.

    ablamız yemek siparişini bitirdi;

    - bi de yemekten önce bi bira alayım.
    + otuz üçlük, ellilik?
    - mmm... yetmişlik olsun.

    oha! yemekten önce büyük boy birayı sipariş eden abla, yemek başlayınca fıçıyı masaya getirtir. bu işin sonu nereye gidecek diye merakla bekliyorum ben de artık. garson bana döndü. kadının niyeti hakkında tahminde bulunmak için bizim de kimi küçük testlerimiz var tabii ki.

    - sade bir nescafe lütfen.

    böyle yaparak, o hesaba hiçbir şekilde dahil olmak gibi bir sorumluluğum bulunmadığı mesajını verdim kadına. yani ikiye bölmek gibi bir şansı bile yok. kadının bundan sonraki tavrı mühim. dikkatli bir şekilde kadını izliyorum.

    - sen bişii yemiicek misiiin?

    sorunun soruluş şekli, sesin tınısı, sorarkenki yüz ifadesi, "yani bu hesap tek başıma benim götüme mi gireceeeekkk?" kaygısını kabak gibi belli ediyor.

    - kahve yeterli. teşekkür ederim.
    + peki...

    hesap kilitleme kaygısı olmasa, "olur mu canım öyle şey" deyip, bana da yemek vs söylemek üzere garsona dönmesi gerek. bu, ev sahibi olarak niyetini belli edecek bir davranış olur en azından. tabii türk kadını için söylüyorum bunu. türk kadınından kastım da, coğrafi kültür konusu, "ıyy türk kadını" gibi tepeden bakan bir küstahlık değil. batı ülkelerinde bizdeki gibi bir ısrar vs anlayışı yok çünkü zira. kahve istiyorsan kahve istiyorsundur. "aç olsa veya başka bir şey istese söylerdi zaten" düşüncesi var. bu ayrım, bir üstünlük veya meziyet göstergesi değil, tamamen kültürel farklılıktan kaynaklı bir durum.

    ablanın birası geldi. biz sohbet ediyoruz yine havadan sudan. proje üzerine az biraz konuşmuştuk ki, yemek de geldi. fizik olarak fit olmasına rağmen, yiyişli de bir ablamız maşallah. masada ne varsa gömdü.

    - istersen menünün geri kalanını da paket yaptıralım, birkaç gün idare eder seni?

    ... demek geçti içimden. ben asıl birayı kesiyorum ama. yemek öncesi en büyük boy birayı söyleyen kadının, şimdiye o birayı çoktan bitirmiş olması ve tazeletmesi gerekirdi. oysa bira gıdım gıdım gidiyor. çünkü belli oldu ki, keysi abimiz o hesaba dahil olmayacak, ablamız da aniden ekonomik sürüme geçti. aslında böylesini sürüm sürüm süründürmek için aynı menüyü sipariş etmek gerekir ama, o zaman ciddi bir risk almak söz konusu.

    yemek bitti, bira bitti, saat epey ilerledi. saate baktım,

    - kalksak mı artık? evde de yapılacak işlerim var.
    + olur.

    burada da normalde olması gereken, hesabı onun istemesi. ama ablam hiç oralı değil. ben de nereli olduğuyla zerrece ilgilenmeden devam ediyorum konuşmaya. artık alenen psikolojik bir savaş yaşanıyor aramızda. satranç maçı gibi gayet stratejik hamleler yapıyoruz. on beş yirmi dakika geçti, biz hâlâ oturuyoruz. sonunda nasıl olduysa istedi hesabı. garson, sümeni tam ortaya bıraktı. normalde de hesap isteyenin önüne bırakılır esasen. bizimki, sandalyede asılı olan çantasına döndü, bir yandan çantayı karıştırıyor, bir yandan da yan gözle beni kesip bende herhangi bir devinim olup olmadığını kontrol ediyor. dirseklerim masada, ellerim birleşmiş, çenemi de ellerimin üstüne koymuş, rahat bir şekilde ablayı izliyorum. abla da hâlâ sündürüyor o cüzdan çıkarma işlemini. sondaj çalışması var sanki, yerin yüz metre dibine daldı. o cüzdanın ağır ağır bir çıkışı, masa seviyesine bir gelişi var ki, her yıl 21 pare top atışıyla yıldönümünü kutlasan yeridir. her an için "ay benim üstümde yeterli para yok, sen öder misin" gibi bir şey söylemesini bekliyorum. böyle bir şey yapmaya kalkarsa, "bende de sadece kahve parası var" demeye karar verdim. cüzdanı da aheste aheste karıştırdı bir süre, kredi kartını çıkardı sonunda. evet, ben de "kesin bakiye yetersiz çıkacak" diye düşündüm ama herhangi bir sorun olmadı.

    yüzü bombok olmuş bir şekilde çıktık mekandan. evlere gitmek üzere ayrıldık. daha sonra proje için birkaç kez bir araya geldik ama bir daha hiçbir davette bulunmadı.

    **********

    şimdi gelelim genel duruma...

    kadının kimliği o kadar muallak ki burada, kimden ve hangi şartlardan bahsedildiği belli değil. kim bu kadın? ilk defa buluştuğunuz biri mi, sevgiliniz mi, iş/okul vs arkadaşınız mı, resmi bir nedenle yemeğe gittiğiniz kişi mi? burada gıybet yaparken, aslında kendi öküzlüğünüzü ele vermişsiniz çoğunuz.

    (bkz: fakirlik belirten hareketler) ve (bkz: fakirlik belirten cümleler)

    lan oğlum, 50 liralık hesap için bir dünya yazılır mı? manyak mısınız? ben kadın olsam, 50 lira için 50 sayfa yazı döktüren tipten uzak dururum. parasız olduğunuzdan değil, bunu ifade ediş biçiminizden ve yaklaşımınızdan ötürü. yoksa hepimizin parasız kaldığı, dibi görmüşlüğü vardır bir şekilde.

    kim olm bu kadın? yeni tanıştığınız biri mi? hoşlandığınız kişi mi? bir de niyetiniz ne? barda tanıştınız da, hemen o gece "yatağa atmak" mı maksadınız?

    benden size küçük bir öneri; eğer cebinizde paranız yoksa, hatun peşinde koşturmaktan vazgeçin. valla bak. yo, parasız olmak ayıp değil de, bu durumu düzeltmek ve gelir kazanmak için uğraşmak yerine eliniz sikinizde karı kız kovalıyorsanız, sizden bir halt olmayacağı aşikâr. çok paralar da kazandım, iflas edip sigara parasını bulmakta da zorlandım. olur, hayat bu. param olmadığı dönemde de hatun peşinde koşmadım, herhangi bir buluşmaya gitmedim. davet edildiğim halde üstelik. paran yoksa otur evinde pezemenk.

    hele bazıları sevgililerinden falan bahsetmiş. oha! insan sevgilisiyle paranın pulun hesabını yapar mı lan? her seferinde hesabı size kilitleyen, hiç oralı olmayan, özünde asalak gibi yaşayan biriyle zaten hâlâ sevgiliyseniz, o sizin salaklığınız. böyle bir modelle hem ilişkiye devam edip hem de arkasından burada atıp tutuyorsanız da, açıkça karaktersizsiniz. aynı herifler, "hatunların efendi adam yerine piç tercihi" başlığında ağlıyorlar bir de üstüne utanmadan. e, bu da "erkeklerin efendi hatun yerine piç tercihi" oluyor o zaman? (şimdi baktım, başlığı açılmış ama hiçbir şey yazılmamış). olm, hem bu kadar ezik, hem iradesiz, hem amsalak, hem de üstüne karaktersizseniz, size müstehak bu modeller. iyice soyup soğana çevirsinler sizi.

    internette tanışmış olabileceğiniz gibi barda da tanışmış olabileceğiniz bir kadınla ilk kez buluştunuz ve dışarıda bir şeyler yiyip içtikten sonra eve gidip sevişmek niyetindesiniz. buluşma amacınız bu yani. böyle bir durumda da hâlâ hesaptan kaçıyorsanız zaten yazık size. yok yok, o kız tek gecelik bir ilişki yaşayacak diye "orospu" olduğundan ve bu durumda da zaten "parasını" ödemeniz gerektiğinden değil. o kadın zaten "orospu" falan değildir; tıpkı senin gibi sevişme ihtiyacı olan biridir ve senden farkı yoktur. o hesaba dahil de olabilir ayrıca; sevişecek diye escort gibi davranması gerekmiyor. ama erkek olarak sen bu niyetle yola çıkmışsan, bi zahmet hesabı da üstlen. öküze bak yaa, gelmiş bir de bunun için ağlıyor.

    iş/okul/sosyal ortam arkadaşınsa bu kadın, hesap beraber de ödenebilir, bazen biri, bazen diğeri de ödeyebilir. burada kadın ya da erkek olması bir şeyi değiştirmiyor. kişinin eli hiçbir zaman cüzdanına gitmiyorsa, zaten kes at arkadaşlığını, manyak mısın sen? asalak gibi yaşayan insanla arkadaşlık yapılır mı lan? nasıl arkadaşlarınız, arkadaşlıklarınız var sizin?

    bir şekilde beğendiğin, hoşlandığın, ilgi duyduğun kadınsa eğer ve davet eden sensen, kadından hesap ödemesini bekleyen görgüsüzlüğüne tüküreyim senin. lan öküz; görgü kuralı diye bir şey var. bir kadını bir yere davet etmişsen, üstelik arkadaşlık ilişkisi falan değilse bu, yani sevgililiğe dönecek bir şeyin başındaysan, hesabı zaten sen ödersin. kadının burada hesaba dahil olma mecburiyeti yoktur, ola ki yeltenirse bile bu hem lütuftur hem nezaket. kibar bir şekilde reddedersin bu teklifi. diğer buluşmalarda, daveti yapan tarafın kim olduğuna ve mekanın türüne göre değişir hesap ödeme konusu. ha, baktın devam buluşmalarında da sürekli sen ödüyorsun, kadın lütfedip kahve dahi ısmarlamıyor, o kadından uzak dur işte. yiyici bir tiple karşı karşıyasın muhtemelen. ama zaten sen de cinsellik dışında bir amaç gütmüyorsan, yine hiç tatava yapma derim.

    sevgililik öncesi, genel olarak büyük yemek, şık restoran vb yerlerde kadına hesap ödetilmez. niyetini ve tarzını anlamak açısından ufak tefek hesapları ödemesine göz yumulur. ekonomik gücün zaten lüks yerlere gitmeye elverişli değilse -ki gayet normal, o zaman da her iki taraf için uygun bütçeli yerler seçersin, o da çalışan bir kadınsa sarsmayacak bir hesabı ödemesinde sakınca olmaz.

    tabii bu son anlattığım, bizim camianın (sosyalist) kadınları için geçerli değil. sosyalist bir kadınla berabersen, her an her şeyi yapabileceğini bil. o hesaba dahil olabileceği gibi, doğrudan kendisi de ödeyebilir. erkeklik egon devreye girerse, seni bile döver bak üstüne.

    bunun dışında sosyalist olmayıp da aynı şekilde kendi hesabını ödemek isteyen veya hesabı tek başına ödemek isteyen kadınlar var elbette. bunlara da aynı şekilde o erkeklik egosunu devreye sokmasanız iyi olur. o kadınlar bir şekilde (tuvalet bahanesiyle kalkıp kasada veya siz tuvalete kalkmışken hızlıca masada) gayet de ödüyorlar hesabı.

    bence sürekli ilişki içinde bulunduğunuz kadının dedikodusunu yapıp üç kuruş için ağlamak yerine, kendinizi bir gözden geçirin. "işine gelince feminist, ama hesaba gelince öyle değil" diyen adamların da "normalde ataerkil ama üç kuruş para için feminist" görüntü çizmesi çok zavallıca. bir kadının niyetini ve karakterini anlayamıyor, anladıysanız bile ilişkinizi kesemiyorsanız, bu da sizin salak olduğunuzu gösterir. bunu da bir düşünün.

    gelen mesajlar üzerine ekleme: paranız yoksa sevmeyin, demedi size kimse. sizinki sevgi değil ki, düpedüz karı kız peşinde koşmak. entry'de de belirttim; insanın başına her şey gelebilir ve bir anda varlıktan yokluğa düşebilirsin. meraklısı için söyleyeyim, böyle dibe vurduğum bir dönemimde beni hiç yalnız bırakmayan, ciddi destek olan bir sevgilim de oldu. maddi destekten bahsediyorum üstelik. onun hakkını hiç unutmayacağım. ama siz burada "mesele para değil" deyip, paranız olduğunu da vurguluyorsunuz. e madem paran var, daha ne fakir edebiyatı yapıyorsun lan, hıyar?

  • bir de bunlarin hic bir sekilde elini cuzdana cantaya goturmeyen tipleri vardir..
    simdi biriyle tanisiyorsunuz ortak bir karar alip bulusuyorsunuz. amac kahve icmekken biraya yoneliyorsunuz. daveti siz yapmadiniz bu arada, ortak karar. biralar geliyor gidiyor, cerezler merezler derken hesap oluyor 150 lira.

    kalkalim artik moduna gelince erkek tarafindan hesap isteniyor, garson hesabi erkegin onune birakip gidiyor.
    bu asamada karsidaki insanin nezaketen veya yalandan bile olsa ne gelmis ben de vereyim ayy olmaz gibi cumleler kurmasini bekliyorsunuz. tum erkekler ister, bekler.

    ya da be bileyim bir daha ki sefere bendeniz gibi bir cumle duymak isteriz.
    yok aga hic bi sey olmamis sanki ben davet ettim zorla?! o hesabi erkegin odemesi gibi bir algi olusturuluyor.

    bakin 150 lirasinda degilim neye vermiyoruz o parayi ama az nezaket, biraz samimiyet yahu.
    bu yuzdendir ki elini yalandan bile olsa cantasina goturen kiza aferimdir.