hemşirelerin yoğun bakımda göbek atması

  • ingiltere'de hemsirelik okuyan ve su anda hastane stajini yapmakta olan stajyer bir hemsire olarak sanirim bir kac karsilastirma yapabilirim.

    buralarda bu isler nasil oluyor.

    bugun, sabah 7.30 aksam 8.00 arasi 12,5 saat mesai yaptim ve yarim saatlik mola disinda hic oturmadim. tum gun ayaktaydim. yalnizca ben degil, hastabakicilardan doktorlara kadar kimse oturmuyor. oturmaya dogru duzgun oda, sandalye bile yok. herkes butun gun ayakta calisiyor, hizmet ediyor.

    calistigim bolum, 65 yas ustu akut hastalara bakiyor. genelde 80-90 yas civari, agir hastalar var. bazi gunler, gunde 3 hasta kaybediyoruz. olum surecine girmis hastalari mumkunse ozel odaya aliyorlar, aileleri biraz daha sakince hastalari ile son dakikalarini gecirebilirsin, yas tutabilsinler diye.

    bazi yatalak hastalarin cok derin yatak yaralari var. pressure sores grade 4 diye aratin, ne demek istedigimi anlarsiniz. hastane ortaminda olusmamislar tabi ki, kimisin evinde, kimisinin ozel bakimevinde olusmus yaralarini her gun temizleyip iyilestirmeye calisiyoruz.

    kimi hastalar demans hastasi. kimisi zaman zaman sinir krizi gecirebiliyor. dun bir tanesi, bolum kapisinin camini asagiya indirmis sindirden. kimisini cocuk gibi yemek yemeye, ilac icmeye dakikalarca dil dokerek ikna etmeye calisiyoruz.

    kimisinin dusme riski var, yanlarindan ayrilmiyor, gozumuzu ustlerinden ayirmiyoruz.

    cogu tuvalete cikamiyor, surekli altlari temizleniyor. yara olusmamasi icin her saat basi sagdan sola, soldan saga donduruluyorlar.

    kimisinin kimsesi yok. ziyaretine gelen giden yok. onlarla sohbet ediyoruz. haftada bir gonullu olarak gelip hastalari ziyaret eden, yemek saatinde yardima ihtiyacimiz varsa hastalari yediren bir gonullu siyahi ablamiz var, bir o, bir de biz calisanlar kimsesizlerin arkadasi, ziyaretcisi oluyoruz. zaman zaman, vefat edip de kimsesi olmayanlara son vedayi biz yapiyoruz.

    kendinde olmayan, yemeyi icmeyi unutan var. saat saat ne yedikleri, ictikleri not ediliyor. elimizle cocuk besler gibi yedirip icirip besliyoruz, neredeyse her lokmalari, yudumlari not ediliyor ki ac susuz kalmasinlar..

    surekli tansiyon, kalp vb olcumlerini hic saymiyorum.

    ve tum bunlari yaparken.. calisanlardn kimsenin sesi cikmiyor. hastabakicilardan, doktorlara kadar. herkes sessiz sakin isini gucunu yapiyor. bazi doktorlarin daha sesini bile duymadim su ana kadar. sesi en cok cikanlar hastalar. en cok ve en yuksek sesle onlarin konusma hakki var. her sey hasta icin. tum bu hizmetin odaginda hasta var, o ne derse, nasil isterse oyle oluyor.

    bugun, son saatlerini yasayan bir hastanin yattigi odanin onunden geciyordum. icerde ailesi, oldukca kalabalik, gun boyu ziyarete gelmisler. o sirada baska hastalara gulumsuyordum, gulumseyerek kapinin onunden gecerken uzgun durumdaki aile uyelerinden bir kaci ile gozgoze geldim ve utandim. evet ben baska hastalara gulumsuyordum o sirada ama bu insanlar yastalar ve cok uzgunler su an, benim gulumsemem bile onlari rahatsiz edebilir diye dusunup ondan sonra o kapinin onunden kafami egerek gectim.

    insana saygi diye bir sey var. ogrenmek, yasamak ve baskalarina ogretmek mumkun. ama her sey gibi o da caba, emek, alinteri istiyor..

  • kameralı telefon yaygınlaşana, sosyal medya hayatımıza girene kadar toplumun genelinin iyi, kötülerin istisna olduğuna inanırdım. yanılmışım. insanoğlu kötülükten zevk alan tek canlı.