hayatınızda bir türlü sırrını çözemediğiniz olay

  • ekonomik kriz varken ve bu kadar yüksek işsizlik oranı bulunuyorken insanların nasıl bu kadar parayı bulup harcadığını anlayamadım. anlayamıyorum, anlayamayacağım.

  • bunu daha önce yazmıştım diye hatırlıyorum. aradım ama bulamadım.

    16 yaşındaydım, belki de 15.
    s*ke sopa, ekmeğe mama dediğim yıllar. küçüğüm, bildiğiniz çocuğum..

    müşerref diye bir kızla mesajlaşıyoruz o zamanlar.
    ben kıza ilan-ı aşk ediyorum, kız beni arkadaş olarak görüyor.
    ben yarın buluşalım mı diyorum, kızın yarın işi çıkıyor..
    o kaçıyor, ben kovalıyorum.

    bir de yalan yok; çok çirkinim. öyle evladım olsa; fem dersanesine yazdırır, fetö'den ihbar ederim.. öyle bir tipim var.
    bu kız bana bakar mı demeden, allah ne verdiyse yürüyorum. yapmadığım şebeklik kalmıyor. uzuun günaydın mesajları, süslü aşk mektupları, şiirler, şiirler, şiirler..
    cemal süreya görse; şiire ve aşka küser, o derece kötüler.

    bir hakan abimiz var mahallede. kızların efendilere tercih ettiği piç erkek. idolüm..

    bir gün elimden telefonu alıp, soruyor.

    - kimle mesajlaşıyon lan sen?
    + müşerrefle abi. sınıftan.
    - çıkıyor musunuz?
    + yok be abi, ne çıkması. beni arkadaş olarak görüyor.

    mesajları açıp, okuyor. süslü cümlelerimi, komik şiirlerimi, hepsini, tek tek..

    - tek bir mesaj atıcam. ama mesajı sen görmiyceksin.
    + ne yazıcan ki abi?
    - sanane lan yarrak.
    - peki abi..

    bir mesaj atıyor ve gönderdiği mesajı silip; telefonumu geri veriyor. ne yazdığını bilmiyorum.
    çok geçmeden de cevap geliyor.

    - yaaa gerçekten mi şapşaaaaal :)

    "aynen" falan deyip konuşmayı sürdürüyorum ama konuyu bile bilmiyorum amk. büyük sıçmak üzereyim..

    derken bir mesaj daha geliyor..
    - yarın buluşalım mı?

    - abi buluşalım falan diyor bu. sen ne yazdın ki? nolur söyle.
    + lan sus! git buluş işte. o kız sende.
    - peki abi.

    yarın buluşuyoruz. müşerref benden hoşlandığını söylüyor. sevgili oluyoruz ve ben o mesajda ne yazdığını hâla bilmiyorum..

    hakan abi!! buraları okuyor musun bilmiyorum. ama büyüksün abi. harbiden çok büyüksün..

  • dedem, 1997 yılında öldü. istanbul büyükçekmece mezarlığına gömüldü. 2007-2008 gibi toprak kaymasından ötürü belediye toprak kaymasından etkilenen mezar sahiplerine kağıt gönderdi. kağıtta naaşların yerlerinden çıkarıp, yeni yerlerine gömüleceği yazıyordu ve maalesef bizim dedenin de mezarı da toprak kaymasından etkilenmişti. bir arkadaşımla birlikte mezarlıktan ölüyü çıkarma görevi bana verilmişti. verilme sebebi de babama "sen çok etkilenirsin böyle şeylerden istersen ben yapayım" demem. ben ayıp olmasın diye demiştim halbuki. neyse, gittik arkadaşla. belediye iki tane adam tutmuş, mezarları onlar kazıyor. biz de işte başlarında duruyoruz, kemikleri topluyoruz.

    havada böyle hafif garip, sisli ve kapalı. tam böyle ürkütücü film atmosferi gibi. aralarında konuşuyorlar. bizim de yaşlar genç. "yav geçen bir ölü çıkardık. adam 30 sene önce ölmüş ama sapasağlamdı" diye. hafif tırstırma peşindeler, öyle eğleniyor onlar da. dedim "toprakla alakalı o. uzun hikâye." ardından kısa bir süre sonra balta ahşaplara çarptı. naaş toprağa konduktan sonra üstüne hafif tahta parçaları konulur. tahtalar çürümüş. ardından yavaştan kemikler çıkmaya başladı. ufalanmış, erimiş. kazıcıların anlattıkları gibi değil de olması gerektiği gibiydi yani atmosfer.

    yavaş yavaş birçok kemiği yeni kefenin üzerine doldurduk. kafatası çıktı, kaburgalar vs. bir tek kalça kemiğinden bir tanesi çıkmadı, onun da toprağa karıştığına kanaat getirdik. bir saat falan aradık çıkmadı. neyse totalde 40 kadar irili ufaklı kemiği kefene koyduktan sonra yeni mezarına doğru götürmek için yola çıktık.

    işte ne olduysa orda oldu. kefenin ağzını kapattım, nerden baksan kemikler 5-10 kilo eder. taş çatlasın o da. tek elimle kaldırmaya çalıştım, kalkmadı. acayip tuhaf oldum. hayatımda yaşadığım nadir paranormal olaylardan birisi. iki elimle çekiyorum havaya, zor kalkıyor. arkadaş gördü "lan iki kemiği kaldıramıyorsun püüü" dedi. "gel sen kaldır" dedim. "acaba ona da olacak mı?" diye. ona da oldu. korkudan bembeyaz kesildi. sonra kazıcılara söyledik el atın diye. onların da başına aynı olay geldi. neden olduğunu bir türlü anlayamadık. arkadaşımla birlikte imece usülü götürdük. yeni mezara getirdik, babam tepesinde duruyor mezarın. "verin" dedi. güçlükle yukarı uzattık ikimiz. "ulan iki tane genç, 3-5 kemiği taşıyamıyorsunuz" dedi. eline kefeni aldığında suratındaki beyazlamayı ve gözlerindeki ürpertiyi halen daha unutamıyorum.

    babam, babasını çok severdi. o ölünce epey büyük bir depresyona girmişti. halen de çıkabilmiş değil. ya da alkolikliğine bir bahane olsun diye bunların hepsi. bilemiyorum. her neyse, babamın o gün söylediği şey "o gün öldüğünde kaç kilodaysa, bugün elime o üç beş parça kemiği aldığımda da aynı kiloydu" babam indirmişti mezara ilk öldüğünde. tekrarı da aynı şekilde oldu. ve muhtemelen aynı kilodaydı, çünkü ben hayvan gibi biriyimdir. öyle 30-40 kiloyu tek elimle zorlanmadan kaldırabilirim. arkadaşım da benim kadar hatta belki benden daha da kuvvetli bir çocuktu. ikimiz de zorlandık. 7/24 balta, kürek sallayan kollarının her kademesi kas olmuş kazıcılar da zorlandı. bu işte bir tuhaflık vardı ve yıllardır çözemiyoruz. en ufak bir abartma yahut kolpa yok bu olayda. ben öyle hurafelere, kolpalara değil bilime inanan bir insanım. ezelden beri. ancak o gün o yaşadığımız şeyi bilimle açıklayamıyorum. kemiklere bakıyorum, 3-5 parça kemik ama mümkün değil o kemiklerin o kadar ağır olması. hepsini tek tek kefene yerleştiren benim. hepsi nerdeyse tüy gibi hafifti. toplanınca nasıl o kadar ağırlaştılar anlam veremiyorum. olayın da 5 hatta imam ve eniştemi de sayarsak 7 şahidi var. öyle tuhaf ve esrarengiz bir olaydır. yıllardır ara ara düşünürüm, çözemem.