hayallerinin gerçekleşmeyeceğini anlayan insan

  • siradan bir insandir.
    bu insanin yine dogum gunu yaklasmaktadir.
    dogum gunlerine sinir olmaktadir bu insan.
    sanki her yil bir oncekinden daha kisadir ve bu dogum gunleri daha cabuk gelmektedir.
    yasimizi eskitmekten baska ne ise yarar dogum gunleri?
    hayal kurmaktan yavas yavas vazgecmeyi saglamaktan baska ne is yarar?

    hayal kurmak cok ciddi bir istir ve ne yazik ki bizim gibi insanlarin ciddi islere ayiracak vakti yoktur.
    omrumuzu bos islerle gecirip, en ciddi ise yeterince sans vermemis olmamiz ne acidir...
    ise gitmek, para kazanmak, uyumak, uyanmak, yine ise gitmek...

    hayal kurmak ciddi bir istir ve siradan insanlarin buna vakti yoktur.

  • son 15 – 20 gündür bunu yavaş yavaş fark etmemle kafamın allak bulması da doğru orantılı oldu ne yazık ki.

    çalışıyoruz. çalışmak güzel. işimiz var ama iş güzel değil. çünkü iş hiç bitmiyor. hiç dinlenmene izin vermiyor iş. sen ne yapıyorsun? 9 – 18 çalışıyorsun ama aslında 9 – 22 iş yapıyorsun her gün. uyumasan, senden iş isteyenler uyumasa o 22 daha uzayıp gidecek.

    iş bitmedikçe o döngünün içinde kalıyorsun. zaten sana kalan da en fazla 3 saat bir gün içinde. onu zevkli geçirmek istiyorsun. paran var, vaktin yok. ne yapıyorsun? elindeki imkan dahilinde keyfini rafine hale getirmeye çalışıyorsun. “şu 140 liralık cabernet sauvignon’dan alayım ya. nasılmış acaba tadı” diyorsun. 40 liralık almadığın için dışarıdan züppe görünüyorsun ama derdin tasan bu değil. iki şarapta da 2. kadehte bayılacaksın zaten. o, araya iyisini/bilmediğini sıkıştırma cabası.

    benim olay burada koptu. sistemin içine nokta atışı giren, sistemle müthiş kaynaşan bir birey olmuşum. iş yerine giderken her gün 3 saatimi harcıyordum. bu 3 saati kazanmak için 20 dakikalık yürüme mesafesinde bir yere taşındım. o 3 saati eğlenerek, dinlenerek, hovardalık yaparak geçirecektim. hiçbirisi gerçekleşmedi. çünkü bu ev için ödediğim kira bunları yalnızca 1 – 2 defa yapmama izin verecek kadar beni kitledi.

    30 yaşında kendimi nerede görüyordum? belki akademisyen olacaktım. belki dünyayı gezecektim. almanya’da yaşardım belki. yok! ingiltere’de yaşayıp her haftasonu da premier lig maçlarını izlerdim. motorla orta doğu – kuzey afrika turu da yapmış oluyordum. trans sibirya hattıyla moskova – pekin arasında tranle geçecektim. hiçbirisi olmadı. 30 yaşına 1 seneden az kalmışken yapabildiğim şey “istanbul gibi bir yerde işine yürüyerek gidip gelen insan” olabilmek.

    bulunduğum konumda yapabildiğim anca elimdeki şeyleri koruyabilmek için varolmak olunca baktım havanda su dövüyorum. hayallerim küçüldükçe, daha lümpen, basit hayallerle yerlerini değiştirdikçe yine erişemeyeceğimi görüyorum. şimdi kazandığım 1000 lira ile bunu yapıyorum. ileride 1500 lira olunca da hiçbir bok değişmeyecek. haydi şarabı artık 150 liralık alayım. yine zaman yok. yine iş var. bak şimdi yazarken fark ettim. sayılarla konuşunca zevkleri parayla endekslemişim gibi görünebilir. daha düzgün anlatamıyorum. öyle olursa oradaki tl yerine saat’i kullanın. bir emek ölçme birimi kullanın işte.

    ne yapmak gerek? istediğin şeyi mi yapmak lazım? istediğin yerde istediğin gibi mi yaşamak lazım? ben hiç o kadar cesur bir adam olamadım. şimdi de bu korkaklık yüzünden iyice elimi kolumu kaptırdım.

    bu yaşlarda olan, bu yaşları atlatan arkadaşlar; siz ne yaptınız, nasıl yaptınız da atlatabildiniz şu kafayı? yavaş yavaş eriyip kabullenmek mi gerekiyor artık?