geceye hukuki bir bilgi bırak

  • çok söylenen ama anlamı az bilinen bir söz olarak “müddei iddiasını ispatla mükelleftir” ya da daha günümüz diliyle “iddia sahibi, iddiasını kanıtlamakla yükümlüdür”. başlık altında bu kural bin kere yazılmış, ama kimse de “müddei kim peki?” diye açıklamamış. maalesef kulaktan dolma şekilde “beni suçlayacaksan elinde belgen olcak karrdeşiiim” şeklinde düşünüyor, müddeiyi daima “sizi şikayet eden şahıs” olarak hayal ediyorsunuz ama bu hem oldukça yanlış hem de çarpıtmalı bir durum. o iş tam öyle olmuyor, zira iddia sahibi her zaman düşündüğünüz gibi sizi şikayet eden “şahıs” değil, ceza davalarında o ispat bulmakla mükellef olan “müddei” aslında kapı gibi savcılıktır.

    neden anlamı az bilinen dedim? işte bu yüzden. çünkü bunu ezbere söyleyen çoğu kişi, müddeiyi sadece “iddia sahibi şahıs” olarak algılar. oysa hırsızlık, hakaret, cinsel taciz, istismar gibi bir suç isnadının olduğu yerde, görülen dava bir ceza davasıdır. dolayısıyla savcılık iddia makamı olarak davayı açandır ve mahkemenin bir parçasıdır. fakat bu prensibi derinliğine vakıf olmadan savuran kişiler, ispat yükü şahsen şikayetçiye aitmiş gibi telaffuz ederler bu cümleyi. öyle ki, sanki hırsızlık, taciz, hakaret vs.den şikayetçi olduğunuzda iddianızı kanıtlamakla yükümlü olan sadece sizmişsiniz gibi “hani kanıtın, hani belgen?” diye size sorarlar, yani iddia makamı sanki şikayetçi olan kişinin şahsıymış gibi çarpıtma yaparlar.

    oysa tüm ceza davaları bir kamu davasıdır ve doğal olarak iddia makamı şahsen siz değilsinizdir, savcıdır. bahsi geçen ceza davasının konusu ister şikayete bağlı suç (örneğin cinsel taciz) ister savcının resen soruşturma başlatacağı bir suç (örneğin kasten öldürme) olsun, iddianameyi savcı hazırlar (bakın yine “iddia”) ve kovuşturmaya yer görüldüğü takdirde davayı da o açar, dava sürecinde de iddia makamı olarak yer alır. haliyle, lehte/aleyhte kanıt bulmakla mükellef olan iddia sahibi, bizzat savcılıktır.

    şimdi, bu noktada tabii ki siz birey olarak bir kanıtınız varsa, davayı kazanma ihtimalinizi artırmak için mahkemeye sunacaksınızdır. sonuçta davayı spor olsun diye değil, kazanmak için açıyorsunuz. ama bunları sunmak sizin asli göreviniz değil, her türlü kanıtı toplama işi yine öncelikli olarak savcının işidir. örnek verelim: bilhassa yüz yüze işlenen (yani telefonla, maille, mesajla vs. değil) cinsel taciz ve cinsel istismar (ikisi farklı suçlardır) suçlarında şikayet sahibinin elinde kanıt olması zordur. ancak eğer suç, güvenlik kamerası kaydı vs. bulunan bir ortamda gerçekleştiyse, yapılması beklenen savcının bu görüntüleri ilgili yerden (örneğin iett) talep etmesi, duruma göre de kovuşturmayı başlatmasıdır. (zaten siz gidip “melebaa, biz bi güvenlik kamerası görüntüsü alacaktık da” diyemezsiniz, yani şahsen diyebilirsiniz de hukuken hükmü yoktur.) “5271 sayılı ceza muhakemesi kanunu'nun 160. maddesinin ikinci fıkrasına göre; soruşturma aşamasında cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılama yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.”

    bu yüzden, açılmış bir ceza davanızla ilgili “iddian varsa hadi ispatla” diyen birini görürseniz “o benim işim değil, savcıya konuş kardeşim” diyebilirsiniz. alın size bilgi.

    *aklıma gelmişken ekleyeyim, iş davalarında da ispat yükü dava edilende, yani işverendedir. keza sözleşmeden doğan bir borç ilişkisinde de, kişi eğer borcunu vaktinde ifa edemediyse kusursuzluğunu ispat etmek zorundadır, yani ispat yükü yine yer değiştirir. ve hayır, bu durumlar masumiyet karinesini ihlal etmez. ne oldu, ezbere bildiğiniz cümleler aslında pek de düşündüğünüz anlamlara gelmiyormuş değil mi?

    - - -

    haaa, geldik zurnanın zırt dediği yere. şimdi doğal olarak, daha göz önünde oldukları için genellikle hakimlere yükleniyoruz adalet eksikliği konusunda ve bence savcıların eksikliği gözden kaçıyor. oysa birçok haklı talepte bile, talebi yeterince incelemediği için özensizliğiyle ya da “amaaan başımıza iş çıkarma” anlayışıyla veya daha kötüsü, kendi hayata bakışı, ideolojisi, siyasi tutumu yüzünden gelen talepleri “kovuşturmaya yer yoktur” deyip yüzgeri eden, bu şekilde de şahısların adalet arayışının önünü tıkayan yahut resen soruşturma başlatması gerektiği halde parmağını kıpırdatmayan savcılar ülkenin her köşebaşını tutmuş durumda. keza bir şekilde dava açılsa bile, bu kez de iddia makamı olarak yeterli özeni göstermeyen (veya kasıtlı olarak özensiz davranan) savcılar yüzünden yine adaletin tecelli etmesi engelleniyor. tam da bu yüzden, bence savcının iddia makamı olarak adaletin gerçekleşmesindeki rolünün altını tekrar tekrar çizmek gerek, yani hakimler kadar savcıları da eleştirmek gerek.

  • bu başlığa geliyoruz, iki farklı hukuki bilgi okuyalım bir şeyler öğrenelim diye. adam gelmiş tanıdığın varsa sanığın beraatine diye saçma sapan entry giriyor. arkadaşlar, tamam en muhalif sizsiniz sakin olun. eleştiri yapmak isteyen siyasi başlıklara yazsın lütfen, boş kalabalık yapmayın.

  • 'kişi, kimliğine ilişkin olanlar hariç, sorulan sorulara cevap vermekle yükümlü değildir.'
    adli ve önleme aramaları yönetmeliği madde 27/ç.
    kısacası, trafik çevirmesi yahut başkaca bir cevirmede kimlik ibrazı dışında soru sorulsa dahi yanıt vermek zorunda değilsinizdir.

  • 85 yaşında bir avukatla sohbetten alıntıdır.

    - kulağına küpe olsun! 60 yıl avukatlık yaptım; tüm davalar birbirine güvenen insanlar arasındaydı.

  • "ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz."
    5237 sayılı türk ceza kanunumuzun 4/1 fıkrası.