garo paylan'ın akplilere tarihi ayarı

  • asıl trollemeyi rte "üniter devlet yapısını muhafaza ederek de eyalet sistemi mümkün" diyerek yapmış görünüyor. üniter devlet tanımı gereği, federal olmayan, yani eyalet hükümetleriyle yönetilmeyen, yasa birliğine sahip devlet türü.

    dtk tarafından sunulan öneri de zaten eyalet sistemi değil, hiçbir zaman da olmuş değildi. özerklik programı üniter devlet yapısı içinde siyasi-idari iktidarın desentralizasyonunu içeriyor, bunun yasama ayağı bölgesel meclislerin ulusal parlamentoda temsili şeklinde, bu da yasama özerkliği değil, siyasi katılımın demokratikleşmesi anlamına geliyor. rte'nin güzelleme yaptığı eyalet sistemiyse bölgelere ait yasama meclislerine ve yerel yargı içtihadine dayanıyor, yani katılımcıları hakkında soruşturma nedeni olan dtk'den çok daha radikal, çok daha özerk. adeta azılı bir bölücülük ve törör propagandası.

    şimdi bu şahsın bininci defa yargıya müdahil olduğu ("dokunulmazlıkları kaldırılsın") açıklama da şu: "ülkeyi parçalayıp bölmeye yönelik mesajları kabul etmemiz mümkün değil. devlet içinde devleti kabul etmemiz asla mümkün değil."

    devlet içinde devlet'in karşılaştırmalı siyaset literatüründe tek bir adı var: federalizm, eyalet sistemi. kendisinin 2013'te nasıl öveceğini bilemeyip aleni çarpıtmalara başvurduğu, turgut özal'ın türkiye için ideal model olarak düşündüğü devlet türü.

    sözcüsü ibrahim kalın: "zaman zaman dile getirilen ve dün en açık ifadesini bulan ayrılma, bölünme, özerklik, öz yönetim, kanton yönetimi gibi fantezilerin, demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda bir karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz."

    dünyanın en yanlış beyanı. bunun "demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda yüzde 10 barajının kaldırılma iradesinin karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz"den bir farkı yok, ne gerekçen varsa aynıyla uyarlayabilirsin. bugün "demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda" demokrasi namına en mühim sorun, katılım ve temsiliyetin hangi mekanizmalarla daha yerelleştirilebileceği, bir siyasi birlik altında yerel toplulukların idari, mali, siyasi özerklik haklarını kullanmalarına ilişkin seçenekler. reel pratiği de, akademisi de buna kafa yoruyor.

    hdp'nin seçim beyannamesi hangi ifadelerden ötürü toplatılmıştı peki? "seçimden önce barış, seçimden sonra özerklik" diyen insan, telefon sana: "kendimize de karşı yerel demokrasiyi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, yerinden yönetilmeyi, yani öz yönetimi savunuyoruz."

    yani bu rejimde yerel yönetimlerin yerel olmaktan çıkıp federal yönetim birimleri haline gelmesini "güçlü devlet" propagandasıyla savunmak gayet mümkün iken, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunmak suç, dünyanın en yanlış fikri dahi olsa bir siyasi partinin "bunu savunuyorum" demesi suç (bkz: #55661315). sonra "hangi devlet hendeğe izin verir", kardeş sen bir seçim beyannamesine de izin veriyor gibi görünmüyorsun?

    özerklik, öz-yönetim, federalizm vs. bunların ne manaya geldiğini muhtelif başlıklarda tartışıyoruz, tartışırız. garo paylan'ın gösterdiği başka bir şey var. bu ülkede ne yasak, ne değil; ne suç, ne değil? eyalet sistemini övgülere boğan eleman bugün üniter devlete ilişkin sivil bir reform önerisini anayasa suçu addediyor, bunu da sarih bir anayasa suçu işleyerek yargıya "görüş bildirme" kılıfında talim ediyor.

    2013'teki konuşmaya hak veririz, vermeyiz, federalizmi daha demokratik, uygun bulabiliriz, ya da bu milletvekilleri ne aptal yahu. konu o değil.

    yasasızlık ile değil, hukuk-dışılığın koşulsuz dayatımı ile değil, ilelebet süreğen bir belirsizlik hali ile topluma hükmeden faşist bir ideolojinin boyunduruğunda sol söylemler de dahil tüm siyasetler içerilebilir. vakum kapasitesinin sınırı yoktur. çünkü bildiğiniz gibi, hiçbir şey "hiç kimsenin tekelinde değildir". demokrasi de, yerelcilik de, katılımcılık da kimsenin tekelinde değildir. bunları bizden başka öneren kimsenin önerisinin politik bir niteliği ve niyeti olamaz, çünkü bildiğiniz gibi "onların gerçek amaçları o değildir". bu yüzden sonsuz saçmalama ve çelişkileri uyumlamama, ya da uyumlanmamış çelişkilerden utanmama, çelişkilerin keyfini çıkarma özgürlüğü yalnız rejimin savunucularının tekelindedir.

    çelişkileri, tutarsızlıkları izah etme gereği dahi duymayan, tüm devlet imkanlarının kısa süreli toplumsal bellek inşasına seferber edildiği, bir adamın kişisel çıkarlarının politik gerekleri dışında tamamıyla apolitikleşmeye yüz tutmuş bir rejimde siyaset imkanından, farklı fikirlerimizi ifade etme imkanından nasıl bahsedeceğiz, konu bu gibi biraz. bu sadece demokrasinin değil, bu ülkede yaşamanın, hayatta kalmanın da önünde engel. suç ile masumiyet'in iç içe geçmesi demek, yasa ile doğa'nın, yurttaş ile terörist'in, yaşam ile ölüm'ün sınırlarının belirsizleşmesi demek. belirsizliğin devlet erkinin eylem ve söylemlerini her koşulda ve sonsuza dek haklı çıkarmaya muktedir olan mucizevi kapasitesi, ampirik olarak da tsk açıklamalarından sözlüğe kadar toplumsal vasatın hükmettiği her mecrada doğrulanabiliyor.