gümbür gümbür gelen yeni nesil

  • valla açıkçası türkiye'dekiler için konuşuyorsak defalarca yazıldı çizildi, gram ümit yoktur. kitap okumayan bir nesilden hiçbir sikim olmaz. bu 2+2=4 gibi bir şey. şimdi diyeceksiniz ki önceki nesiller nonstop kitap mı okuyordu? tabi ki hayır. ancak bir oran vardı. hatrı sayılır bir oran. sebebi de dönemsellik. çünkü yapacak bir şey yoktu amına koyayım. tv'yi açıyordun, sabah tsubasa. güzel. ancak bir sorun var. tsubasa'nın takımı nankatsu, hyuga'nın takımıyla oynuyor. bölümler 15 dakika. bir maç yaklaşık 4-5 bölüm sürüyordu. hele hele önemli maçsa daha da uzun. misugi var kalp krizi geçirip duruyor ali rıza bey gibi her bölüm. taçibana kardeşler havada pidgeotto gibi uçuyor. ne bileyim ishizaki var sabri sarıoğlu cosplay. hyuga desen tarık akan. saç olarak değil işte münir özkul'un baba olduğu ve tarık akan'ın onun oğlu olduğu filmlerdeki geçim sıkıntısı, fakir ama yakışıklı genç ve üstelik fazla gururlu ve öfkeli tripleri falan aynı tarık akan.

    dolasıyıla insan sıkılıyordu. çocuksun lan yapacak başka şey yok. bekliyorsun sonra şirinler çıkıyor. "şirinbaba koş anamızı sikiyorlar" diye feryat figan eden yancı şirinler. güçlü şirin'in gereksiz poz kesmeleri, gözlüklü şirin'in insanı hayattan soğutan sesi, usta şirin'in kendini mimar sinan sanması, süslü şirin'in sissylikleri. şirine'yi sikemeyen ona saplıyordu herhal. şimdi bu tip şeyler varken offf ben ne yapacağım kafasında oluyorduk çocukken. ben çıkar futbol oynardım ama bazı günler olurdu ki sokakta kimse olmazdı. götün götün eve kaçardık geri. tek oynayınca şizofren gibi hissediyordu insan. topu al duvara hafif şiddetle vur geri gelsin. saha falan da yok ki kaleye şut çek. eve dönüyorsun, ataride hep aynı oyunlar. atari dediğim işte bu sikik 8bitlik konsollar yoksa atari markasına ait olan konsol değil. bilgisayar yok bir şey yok. save yok, ilerlemeli oyun yok. chip and dale ne bileyim snow bross, yine tsubasa falan belki goal 3. bu da sıkıyordu. tekrar tv'ye dönsen cüneyt arkın'ın tek başına bütün bizans ordusunu hakladığı absürt filmler yahut sürekli kemal sunal filmleri. ya ikisini de çok severim ama her saniye izleyince takdir ederseniz ki insanın canı burnundan geliyordu.

    alternatif yoktu ve kitap okudum. okuduk. iyi ki de yaptık. kafamıza bir boklar girdi. bir perspektif kazandık. türkçemiz gelişti, imla kurallarını öğrendik, hayal gücümüz gelişti, konuşmamız gelişti, olaylara bakış açımız değişti. daha birçok iyi noktasını gördük. bazı kitaplar vardı ki, insanın canını burnundan getiriyordu. ne bileyim edmondo de amicis'in çocuk kalbi kitabı mesela. yarrrrrrrrrak gibi bir kitaptı. ya da jose mauro de vasconcelos'un şeker portakalı. zeze vah zeze. lan siktirtme dramını tv'de zaten marco var. bütün dram ihtiyacını o ve ganbare genki sağlıyordu. bir de senin sikko dramını okuyunca bana ne katacak? dram dediğin oliver twist gibi olurdu. hakiki, realist dram. iki şehrin hikayesi - charles dickens mesela. okurken canım burnumdan gelmişti sıkıntıdan. çeviri kötüydü belki, cümleler çok bayattı ve anlatılanları kafamda oluşturamıyordum ama john steinbeck'in fareler ve insanlar'ını çok seviyordum. yine steinbeck'in gazap üzümleri'ni okumaya yeltenip çok sıkıldığımı ve yaşamı aştığını düşünüp bırakıp, jack london'dan klasik beyaz diş'i okuduğumu hatırlıyorum. birini sevmeyip, birini okuma imkanı vardı kitaplarda. tv'de o yoktu. önüne ne konsa izliyorduk. atari de keza öyleydi. artı oyunlar almak kolay değildi çok pahalıydı o avradını siktimin kasetleri. eşle dostla takas yoluyla oynarken nispeten maddi durumu daha iyi olanlar playstation'a geçti. imrenerek bakıyorduk böyle. atari salonunda tek jetonla mustafa'yı, punisher'ı bitiren bizden 3-4 yaş büyük tiplere baktığımız gibi. bir arkadaşımda sadece sega saturn vardı. onla deli sikmiş gibi bir futbol oyunu oynardık. ama her dakika da arkadaşa gidilmezdi. bir adap, bir kaygı vardı. yüzsüzleşemiyordun. aile bunu sana veriyordu. durum böyleyken istediğinin seçip, yapabilmenin lüks olduğu yıllarda kitaplar bizim kurtarcımızdı.

    şimdiki veletlere bakıyorsun. 4 yaşında alıyor eline tableti. sikik minecraft ve league of legends oynamaya çalışıyor. takıldığı yerde açıyor youtube'u yaşça ondan büyük ama zeka olarak aynı yaşta olduğu youtuberları izliyor, abone oluyor, anasının kredi kartıyla donate atıyor. tüm gününü youtube trendler adı verilen popüler videolarda geçiriyor, birbirinden gereksiz tiplerin videolarını izliyor, hayatına anlam katacak, kendini geliştirecek hiçbir şeyi yapmıyor, sokağa oyun oynamak için çıkamıyor. hoş çıksa oynayabileceği bir alan yok ama bizim de yoktu. biz de asfaltta futbol oynardık. sitenin garaj kapısı kale olur, tek kale oynar, okulun bahçelerine okulda dersler bittikten sonra girerdik. o dönem bile toprak bahçesi olan okul 1 yahut 2'ydi. geneli betondu. düşünce anamız sikilirdi. ona rağmen ısrarla gider oynardık. şimdikilerde bu düşünce ve düstur yok. açıyor tv'yi evlilik programı, onlar bitti şimdi psikopat suç programları. dertleri gerçekten insanlara yardım etmek değil reality show titri vesilesiyle reyting almak. açıyor başka kanalı futbol yorumcuları. hepsi torpilli ve %95'i futboldan anlamayan, orda bulunmaları tamamen sağlam bir tanıdıkları olduğu için olan ve orda bulunmayı asla hak etmeyen tipler. boş boş konuşuyorlar bütün gün. değiştiriyor orayı birbirinden gereksiz ve gram zeka kırıntısı içermeyen aşk ve entrika dolu iğrenç diziler.

    çocuk da giriyor youtube'a tekrar. youtube kesmeyince twitch denen siksoğa giriyor. oyun oynayan tiplemeleri seyrediyor. ya arkadaş bu neslin dandikliği buradan belli değil mi? bizim jenerasyon, 80'ler. biz atari salonunda başkasını izler miydik? anca böyle çok zor bir oyunu tek jetonla bitirenler olurdu, yukarda da bahsetmiştim. bir tek onları izlerdik o da 1-2 dakika. ya utanırdık "lan biz boşa oynuyoruz hadi eve gidek" derdik içimizden. ya da gaza gelirdik "bu embesil bile yapıyorsa ben hayli hayli yaparım" diye. şimdi çocuklar oturuyor, gerçekten oynamasalar bile hiçbir şey kaybetmeyecekleri oyunları oynayan en az oyunlar kadar gereksiz yayıncıları seyrediyorlar. küfür, argo, sigara, birbirinden kötü espriler, aptal aptal tripler. çocuk da zamanla o tipleme gibi konuşmaya başlıyor. hepsinin oynadığı oyunlar online oyunlar. bu bir vakit geçirme aracıdır. size bir şey katmaz amına koyim. illa bir oyun oynayan tip izleyecekseniz gidin hikayesi olan, bir senaryosu olan, gerçekten emek harcanmış bir oyunu oynayan birini seyredin. multilere emek harcanmıyor mu? sikeyim öyle emeği amına koyim. lan bizim en popüler multiplayer oyunumuz half-life'tı. onun single'ında nasıl bir senaryo vardı bir düşünün. emek oydu. lol mol pubg fortnite h1z1 hepsi birbirine benzeyen ve bir sike derman olmayan oyunlar. çocuk da bunları izliyor. moron oluyor işte. özeti bu.

    daha bunun periscope'u var, daha bunun scorpe'u var, daha bunun twitter'ı var. konuşursam daha bir bu kadar yazarım. başta dönemsellik demiştim. bizim erişebildiğimiz şeyler kısıtlıydı. bu yeni nesil her boka kolayca erişebiliyor ama işi hinliğe vuruyor. kolaycılığa kaçıyor. %99'u okumaktan zevk almıyor. lan ben genelde az yazarım ama yazdım mı da öz yazarım. uzun olur. mesaj geliyor "özet geç aq." diye. lan zorla mı okutuyorum dana? hayır dersin ki "sik gibi yazıyorsun, gram akıcılığı ve çekiciliği yok." o zaman anlarım. ama sırf bir yazı uzun diye okumaya üşenmek de işte bunlara mahsus. "abi vaktimiz yok" diyor. ben ansikopledi yazmıyorum ki yazmam benim 15-18 dakika sürüyor zaten sen nasıl 2-3 dakikada okuyamıyorsun? sorun bende değil. bazı şeyler var gerçekten kısa yazarak anlatılamıyor. bu daha detaylı anlatılabilecek bir konu. her boka erişebiliyorlar, okumaya üşeniyorlar, araştırmaya üşeniyorlar, kendilerini geliştirmiyorlar. girin bakın bilgisayarlarına google sonuçları hep x frikik, y ifşa, z oyunu hile, w oyunu trainer bunlarla dolu.

    üstelik eğitim sistemi bizim döneme göre kalite olarak oldukça düştü. o çok daha üzerine konuşulması gereken bir konu. tüm bu etmenler varken bu çocukların gümbür gümbür geldiğini düşünen varsa bizim de şu an süper güç olduğumuza falan da inanıyordur. ha yeni nesil 94-98 aralığıysa o çocuklar yine şu anki lisede okuyanlardan daha iyidir ama yine de yeterli değiller zira tam teknolojinin gelişme çağında çocuktular. aileden belli alışkanlıklar kazanmadılarsa diğerlerinden farklı değiller. tablo bu. istisnalar elbette vardır, olacaktır da ama antik yunan örnekleriyle teknolojinin hayvani boyutta gelişerek toplumların değer yargılarını ve kültürlerini topyekün değiştirdiği bir döneme atıf yapmak toplumu yeterince gözlemleyememektir. bu 1940 doğumluların 1950 doğumlulara laf sokmasının ötesinde bir şey. bambaşka. şu an içinde bulunduğumuz teknolojiyi düşünün. hangi 30+ insan bundan 20 yıl önce wi-fi şarj diye bir şey olacağını düşünüyordu yahut yine kablosuz joysticklerin olacağını falan öngörüyordu? zannetmem ki elektrikle çalışan arabaların olacağını ve yaygınlaşacağını 20 yıl önce düşünen olsun. back to the future'daki gibi uçan arabaların olmayacağını bilerek büyüdük. bu realistlik bizde default vardı, şu anki gelişmelerin olacağını hiçbirimiz tahayyül etmiyorduk. muhakkak düşündüğünü iddia eden olur ama %99 etmiyorduk diyelim. bundan 10 sene sonra neler olabileceğini bilen var mı? robotların ve yapay zekanın hayvani bir gelişim göstereceği aşikar ama başka? teknoloji insanın dostu olduğu kadar düşmanı da. yeni neslin sorunu da bu. teknolojinin kötü yönlerini alıyor. avrupa ülkelerindeki gibi bir eğitim sistemimiz olsaydı belki bu çocuklar bambaşka bireyler olacaktılar ama eldekiyle anca twitch yayınlarına bağlanıp "anan xd" yazıp, yayıncıya 2 liralık bağış atıyorlar, periscope'ta memesini açan akranlarına sik sıvazlıyorlar. bu yani. bu nesilden büyük bir mucit falan çıkmasını beklemeyin.

  • akla bir sümer tabletindeki yazıyı getiren nesildir.

    "gençlerde ahlak kalmadı."