fotoğraf çekmekten anı yaşayamamak

  • iki tane 20 yıllık dostum var. şöyle eski albümlerden bugünlere bakıyorum da doğru dürüst bir tane fotoğraf çektirmemişiz. oysa ikisi de hayatımda en çok gülüp eğlendiğim, vakit geçirmekten keyif aldığım ve yeri ayrı olan insanlar.

    arasıra fotoğraf albümlerime* bakıyorum, 2010 (ki sosyal medyanın yaratıklanmaya başladığı tarih)'dan bugüne bir sürü insanlarla fotoğraflarım olmuş. çoğunun adını dâhi hatırlamıyorum ama bir şekilde eğlenirken, tatilde, orada burada fotolara dahil edilip mutluluk pozu vermişiz. şu an hepsi su gibi geçmiş gitmiş.

    buradan şunu anlıyorum ki dostlarımla olan anılarım çok fotoğraflarım az, fotoğraflarımın çok olduğu kişilerle de her ne kadar var görünse de bir anım yok.

    sabah beşiktaş kahvaltıcılar sokağında bu bahsettiğim dostumla kahvaltıya gittim. orada kahvaltı etmeyi sevdiğim bir mekan var, arada evde kahvaltıya üşenirsem gidiyorum. gördüğüm şey, insanların kahvaltı ederken sürekli garsonlara fotoğraf çektirmeleriydi. bir masa bitiyor diğeri başlıyor, öteki bitiyor diğeri başlıyor. biz de dostumla yemeyi sevdiğimiz şeylerin tadını çıkartıp mutlu olmakla meşguldük. fotoğraf çekmek aklımıza bile gelmedi.

    kendimi gerçekten de şanslı sayıyorum "iyi ki böyle kişiler kaldı etrafımda" diye. zira gidilen eğlence mekanında dans ederken, yemek yerken her an her şekilde fotoların çekilmesinden iyiden iyiye tiksinir oldum artık. hatta düşündüm de, asosyal bir hayat seçip insanlardan köşe bucak kaçışım tam da bu emrivâki fotoğraf çekmenin yaygınlaştığı zamanlara rastlıyor.

    ânı yaşamaktansa, "mış" gibi yapmanın "desinler" dememin derdinde insanlar ve bu çok korkutucu...

    tanım: fotoğraf çekerken âna odaklanmayıp o anki güzellikleri gerçek gözlerle değil; objektiften izlemektir.