fetö darbesine karşı askeri öğrencilerden açıklama

  • darbe girişiminde bulunan cemaatçi gruptan bazı subaylar, harp okulundan yıllardır eziyetle ayrılan binlerce askeri lise kaynaklının başında bulunan isimdi. yıllar boyunca binlerce askeri lise kaynaklı öğrenci ayrılmaya zorlandı ya da atıldı. yerimize ne idüğü belirsiz, öss'de biraz puan almış, çoğunlukla kendi adamlarını yerleştirdiler.

    2003’te girdiğim ışıklar askeri lisesi’nden 2007 yılında başarıyla mezun olmamın ardından, kara harp okulu intibak kampında bu insanların işkenceleri nedeniyle ayrılmak zorunda kalmıştım ben de. orada yaşadıklarım, darbe girişimi sırasında halka yapılan katliamın faillerinin ne denli vicdansız olabileceğini görmemi sağlamıştı. darbe gecesi yaşananlar ülkenin büyük çoğunluğunda şoka neden olsa da, binlerce mağdur askeri öğrencinin aşina olduğu vahşiliğin sonucuydu bu. feto’dan aldıkları emri harfiyen yerine getirmek için bürünebildikleri kimliği bizzat görmüş insanlar, darbe emri sonrası halka yaptıklarını pek de yadırgamadılar.

    9 yıl önce kampa giriş yaptığımız günün ilk saatlerinde güler yüzle karşılamışlardı bizi. hatta “askeri öğrencinin onurunu zedelediği” için sürünmek bile yasaktı. “ulan hiç de gözümüzde büyüttüğümüz gibi değilmiş” dedik. ancak yatmaya gideceğimiz anlarda kazın ayağının öyle olmadığnı anlamıştık. daha ilk günden bazı kişilere (biri de benim) ayrılmaları için baskı başladı, “boşuna direnmeyin, yemin törenine kadar bekleseniz dahi törene çıkartmayacağız sizi” tarzı söylemler yeterince moral bozucuydu. günde 20 saat ağır hayat şartları sürdürüp, lise kampındayken yüzünü bile yıkamaya iğrendiğin musluktan akan arıtılmış deniz suyunu kana kana içtiğin bir ortam düşünün. öğlen yemeğini işkence edilerek geçirdiğim için yemek yemesi için kısa süre verilen arkadaşların kendi yemeklerinden uzattıkları şeylerle karın doyuracak durumdaydık, doğal olarak çok çabuk tükeniyor insan. o yaz kamp için bayağı çalışmış olmama rağmen insanın gücüm bitiyor ve tüm bölüğün senin çekemediğin sonsuz + 1. şınav ya da komando dansı için eziyet görmeye devam etmesi insana koyuyor. takım komutanının, senin her çektiğin şınav veya komando dansı için tüm bölüğe ceza verdiğini ilan etmesi, bunun ayrılana kadar da devam edeceğini söylemesi… cemaat arkadaşları yunan ordusuna kaçan tiplerin seni “bunlar sizi düşman ordusuna satar, karısını kızını koruyamaz" ithamlarıyla eziyet görmek istemez kimse.

    bu sırada kalbinden sorun yaşayan arkadaşlar aldıkları rapor yüzünden hakarete uğrayıp daha ağır eziyetlere uğruyor, bayılanlar serumla ayıltılıp eziyete kaldıkları yerden acilen devam ediyorlardı. bunları yaparlarken çok büyük zevk alıyorlardı. yere yığılanlara hakaret ederken, verdikleri süre en arka sıralardaki çadırlarımıza gidip dönmemiz için bile yetmezken zamanında giyinemeyenleri (özellikle yetişebilmek için çadır aralarından koşarken iplere takılıp yüzünü yaranları kanlı kanlı işkenceden geçirirlerken) ezerken duydukları hazzı unutmam. yanımızdaki bölük 10 dakika süreye sahipken giyinmek için, bizim 2 dakika 13 saniye gibi komik, maksatlı sürelerde giyinmemiz bekleniyor, denizden çıkıp kuma yatırıldıktan sonra kızgın izmir güneşinde yanmaya başlamış asfaltta süründürülüyorduk çıplak halde. avucumda izleri hala durur bu sapıklığın.

    diğer bölükler yat saatinde yatmaya giderlerken, biz yok yere ayakta, bölük komutanının gelmesi için hazır saatlerce bekler, sabah da herkesten 1 saat erken kalkardık. bu arada kalan 3-4 saatlik süreyi de idari bilgi girişi gibi saçma görevleri, her nedense çok ağır işleyen şekilde yapardık ki sonraki geceler de uyumayalım.

    son 3 gecemde hiç uyumamıştım, zevk için çadırlarını bozdurup bozdurup tekrar kurduruyordu başımızdaki komutan demeye bin şahit şahıslar. her yerdeki çamların döktüğü iğneleri elle toplatıyor ve bunları birkaç yüz metre ötedeki çöplere döktürüyorlardı. sürekli dökülen iğneleri gördükçe yerde niye iğne olduğunu soruyordu. bu gibi saçma ve yorucu işlerle sabahı ediyordum. lan o kuru sıcakta çam iğnesi niye dökülmesin?
    tüm bölüğün silahlarını biz çatardık birkaç gariban olarak. her gece, zaten vakti kısıtlı olan arkadaşların gelişigüzel 4’lü 5’li çattıkları silahları 3’lü olacak şekilde hassas olarak çatardık. çok hassas bir şekilde yüzlerce silahı çatmak büyük risk, çünkü devrilmeye çok müsait ve biri devrildi mi hepsi devriliyor. o yorgunlukla ne kadar yapabilirsen. bir rüzgar eser ve yıkılma olursa şapa oturdun ki olmama ihtimali yok.

    ayrıldığım gün esas duruşta dururken uyuyordum. öğleden sonra bir intikal sırasında verilen direktifi, yürürken rüya gördüğüm için duymamıştım. türlü baskılar sonunda, yine benim adıma bölük eziyete uğrarken ayrılmaya karar vemiştim. kimdi hatıramıyorum, takımdan bir arkadaş çok içten bir şekilde “yapmaaa” demişti, ayrılıyorum ben diye bağırdığımda. insan öyle bir psikolojiye giriyor ki “ben gidersem arkadaşlar eziyet görmeyecek” zannediyor. ama o yapma diyen arkadaşın psikolojisi, biz gittikten sonra başkalarının aynı şekilde hedefe alınacağını, zaten kimsenin halinin olmadığını bilecek kadar yerindeydi, ama ben bunları düşünemiyordum.

    ayrılık işlemlerimi yaparken bile üzerimden diğer arkadaşlara eziyet ediyorlardı. "bakın arkadaşınız ayrılıyor, siki taşşağına denk. siz de ayrılın. dershanesini ayarlamış, sivil hayata karışıyor. yarın bir gün beni görünce 'vay abim eğlenelim, bağıralım çağıralım abim' diyecek ama siz diyemeyeceksiniz" gibi söylemlerde bulunacak kadar insafsızdı bu insanlar.

    işlemler sırasında, o güne kadar 0 lira harcadığımı farkettim. yanıma aldığım tüm para duruyordu, erat kantininin orada takılıyorduk. eğitim sırasında hiç tatlı su içemediğimi, önümüzden geçip eğitime giden arkadaşların perişan halini hatırlıyorum. kantinden dolaptaki 1.5 lt’lik tüm suları alıp geçen arkadaşların sırtındaki torbaya atıyorduk, teşekkür etmeye nefesi kalmayan arkadaşların gözleriyle teşekkür etmeye çalıştıklarını dün gibi aklımda. bu kansızların insanları bu hale getirmelerine karşı çaresizliğe hala öfke duyarım. kansızın biri oradakilere su verdiğim için ağzıma sıçmıştı. su lan su. şerefsiz, o bir yudum tatlı suya muhtaç kal da gör şimdi ebenin amını. foça’dan komando getirenler şu eziyeti foça’da görmediklerini söylüyordu şoka girmiş gözlerle.

    bunlar özetin özeti, daha sayfalarca şey var. foseptiğe yatırma vs artık normal gördüğüm için bahsetmiyorum. tek söyleyeceğim, 3-4 saatlik nöbetimi, ayrıldığım için bir başka arkadaşa vermişlerdi, benim yerime nöbet tutacağı için çok mutluydu, binlerce kez teşekkür etti. sonuçta eğitime gitmektense nöbette saatlerce çapraz tutuşta silah tutup kolunu çürütmeyi daha çekilir görüyordu arkadaşlar.

    bu sırada ne oldu? yalan dolan darbe planlarıyla yüzlerce, binlerce asker orduda tasfiye edildi. harp okuluna devam eden yürekli arkadaşlar yok yere disiplin cezalarıyla sindirilmeye çalışıldı. psikopatçasına tüm kurallara özen gösterip ceza almamaya çalışanlar iftiralarla cezalandırıldı. cezalarla atamadıklarının sınav cevaplarını silmeye çalışarak dersten atmaya çalıştılar. bunu da başaramadıklarını sahte sağlık raporlarıyla atmak istediler.

    - yüklü bir tazminatın altına girdi binlerce insan, on binlerce lira tazminat ödemek durumunda bırakıldılar hiç hak etmedikleri halde.
    - yıllarca kapanmayacak bir psikolojik travmayla karşı karşıya kaldı insanlar; 9 yıldır, haftada ortalama 3 gece hala kabusunu görürüm bu kansızların işkencelerinin. kaldı ki bu travma sadece kabuslardan ibaret değil, toplumsal bakıştan da kaynaklanıyor. bugüne kadar sesimizi duyan olmadı, askeri okuldan neden ayrıldığımızı bilmeyenler türlü düşünceler geçirdiler kafalarından.
    - kaybedilen yıllar kesinlikle yerine koyulamaz. harp okulunu bıraktıktan sonraki yıl mecburen boş geçiyor. lisede öss’ye de girememiş olmamız nedeniyle bir yıl beklemek gerekiyor. bu da yetmiyor okul kazanmak, okumak, mezun olup iş bulmak ve bu sırada on binlerce lira tazminat ödemek zorunda olmak, hayata otomatik 3-0 geride başladı bu binlerce insan.
    - öss'ye girmeyen liselerimiz nedeniyle ortaöğretim başarı puanımız da düşük geldi. öss'den ful çeksek bile 5-10 bin kişinin gerisine düşeceğimiz zorlu bir sürecin altına girdik. şahsen öss 2008’de 25000. olurken, okul puanımızın düşüklüğü nedeniyle önüme 10000 kişi geçti. itü inşaat’a girecek sıralamalarda olmam gerekirken, anadolu üniversitesi’nin inşaat mühendisliği bölümüne girdiğim için göbek atar haldeydim.
    - hayat planımızda sivil dünyada bir yol yoktu, müfredatımız zaten öss’ye yönelik değildi. rakiplerimiz test çözüp kariyer planlamasını çok baştan yaparken, aileden biraz şanslı olanlar dershaneler yardımıyla bir miktar bu açığı kapatırken, şanssız olanlar çok daha büyük zorluklar çekti.

    sonucunda halen daha şiddetle devam eden hayata tutunma savaşını, geriden gelerek yapmak zorunda bırakıldı bu insanlar. şimdi bu mağduriyeti yaşamış insanlar olarak, bize bunları yaşatanların amaçları resmen ortaya çıktığına göre mağduriyetimizin giderilmesini talep etmek en doğal hakkımızdır.