ferhan şensoy

  • ben artık çok sıkıldım ya. hadi işlerin düzgün gitmemesine bi nebze alıştım da üzerine böyle haberler almaktan çok bunaldım. şurada elimizde bir şey de kalmadı zaten. tiyatroya gitmek bile hayal.

    yine de kimin aklına geldiyse sağ olsun ustayı bi soru cevap podcast'ine ikna etmişti. ortaoyuncuların eski oyunlarını da kendi resmi kanallarına ekliyorlardı. bi de bazı oyunları biletli olarak online yayınlıyorlardı. her ne kadar usta, seyircisiz tiyatro olmaz dese de yayından önce koltuğuna kurulmuş şarabını içerken bi fotoğrafı geliyordu yüzümüz gülüyordu en azından.

    şimdi o da yok. aşık mahzuni anıları yok, beyoğlu yok, gitar gibi çaldığı bağlaması yok, boris vian yok, kahraman bakkal yok, kendine has ahenkle kurduğu cümleler yok. mesela önümüzdeki yıl şahları da vururlar'ı bir daha sahneye koyacaklardı artık o da yok.

    usta da bazen arkadaşlarından bahsederken sesi titrer, gözleri dolardı. bazı üzüntülerin tarifi gerçekten mümkün olmuyormuş. yerine bir şey bulayım, şununla idare edeyim denmiyormuş. bazı insanların bıraktığı boşluk bir türlü dolmuyormuş.

    o yüzden bu haberden sonra ben olduğum yere yığıldım kaldım. sabahtan beri boş boş etrafı izliyorum. biri gelsin beni bi çayın kenarına kadar taşısın istiyorum. belki orada alacağım iki nefesle başımı kaldırıp oturur, ustanın ruhuna bi kadeh şarap içerim. anılarını okuyup belki biraz toparlanma şansım olur. beraber galatasaray'ın duvarlarından atlayıp taksim'e kaçarız. ne bileyim vapuru falan izleriz. ustanın da bi türlü anlaşamadığı dünyanın kötülüğünden belki böyle uzaklaşırım.

    çünkü ne yaparsanız yapın güzel insanlar bir bir eksiliyor hayatımızdan. insanlara yaşattıkları için teşekkür mü edelim, geride kalanlar olarak halimize mi üzülelim bilemiyoruz. neyse gece gece canınızı sıktım. belki ferhan şensoy'un kalemimin sapını gülle donattım ve başkaldıran kurşun kalem kitaplarında anlattığı gibi üzüntü ve mutluluk iç içedir ve elimizden gelen en iyi şey olanı olduğu gibi kabul etmektir. bilmiyorum.

  • büyük oyuncudur. onun gibisi zor gelir bir daha.

  • milli komedyenleri şafak sezer, fetöden iceri giren top sakallı mal, recep ivedik vs. olan trollerin hedef olarak bellediği, yaşayan son birkaç efsaneden birisi. zaten az kaldılar sevgili aktroller. sizler daha portakalda vitaminken levent kırca, nejat uygur, zeki-metin devekuşu kabare,kemal sunal, ilyas salman, şener şen, ferhan şensoy ve dahası siyasi komedi yapan, dönemin barındırdığı tüm nimetlerden yararlanarak eleştirel mizah yapan sanatçılardı. bugün siz ve sizin gibiler maksatlı olarak ülkenin tüm renkleriyle, dokusuyla, zenginliğiyle oynanmasına katkı sundukça, zaman içinde bu insanlar bu ülkenin ortalamalarının dışında kalmaya başladılar ve yıllarca toplumun göz bebeği olan bu adamları, sırasıyla ekşide gündem yaparak itibarsızlaştırmaya çalışıyorsunuz. maksatlısınız, kötü niyetlisiniz, cahilsiniz hem de kara cahilsiniz. sizlerle bırakın tartışmayı, sıçmaya gidilmez.
    eyyydit: imla

  • büyük ustayı komiklik yapmamak yada yapamamakla suçlayan insanlar türedi. (bkz: akıl fikir)

    yaş kaç lan? ahaha

  • 2004 yılının başları üniversite' ye yeni girmişim, elime bi yerden bi ses kaydı geçti. kayıtta aşık mahzuni şerif doğaçlama türkü okuyor. dönemin siyasetçisi erbakan 'a taşlamalar döşüyordu.. arka planda da bi kaç ses. ortamda muhabbet ediyorlar çalıp söylüyorlar ama seslerin hiç birini tanımıyorum. ancak içlerinden biri “ferhan şensoy yoldaymış geliyor” gibi bi şey diyor.. tabi ben hemen uyandım. gözlerim büyüdü. o zamanlar mahzuni baba nın ferhan şensoy ile bi bağı olduğunu bilmiyordum. ferhan şensoy u görmek istedim, bi kan bi doku, bi mahzuni muhabbeti yeterdi bana. 18 yaşındayım. cahilim. kalktım gittim ferhan şensoy un beyoğlu' ndaki ses tiyatrosuna. daha önce de bi kaç kez önünden geçmiş ferhangi şeyler afişini görmüştüm. aşinaydım. biraz yaşın verdiği cahil cesareti biraz da aşık mahzuni hayranlığının gazı ile girdim pasaja. tiyatronun önünde durdum. kapı kapalı. kimseler yok. ertesi gün bi daha. bu sefer kapıda biletçi bi abla.

    ben: ferhan şensoy ile görüşebilir miyim?
    biletçi: ne için?
    ben: yani kendisi ile konuşmak istiyorum.
    biletçi: kendisi burada yok.

    dedi sert bi tavırla. ne yapacağımı ne edeceğimi bilemedim, gardım düştü resmen, gerisin geri eve döndüm. bi kaç hafta sonra tekrar gittim. oyunu varmış o gün de. bu sefer kapı açıktı ve kapıda bi adam duruyordu biletlere bakıyordu gelenlere merhaba diyordu. yanına gittim,

    -merhaba ferhan şensoy burada mı?

    adam, ”gerizekalı mısın içeride oyunu var on dakika sonra” diyen gözlerle bana evet dedi. o an sorduğum sorunun salaklığını anlamıştım ama nafile..haklıydı. ne diyeceğimi bilemedim, dışarı çıktım önce sola, sonra sağa döndüm ve gittim. uzun bi süre uğramadım. ama gidecek, ferhan şensoy ile konuşacaktım, mahzuni şerif konuşacaktık be, çay içip mahzuni şerif konuşacaktık lan.

    evde konuşmalar yapıyordum kapıdaki adam oluyordum, biletçi kız oluyordum saçma sapan sorular sorup mükemmel cevaplar veriyordum. kendi kendime konuşmalarımın sonucunda, evde deli damgası yemeden tek hamlede ikisini de yere serecek o efsanevi konuşmamı hazırladım, yaklaşık 30 saniye süren bir tirad.
    kadıköy'den karaköy vapuruna bindim, yürüyerek beyoğlu'na çıktım. en sevdiğim yollardan biri bu.. halen bile. yürürken aklımdan da tiradımı tekrar ediyorum. ezber önemli. ben matematiği bile ezberleyerek geçmişim.
    girdim halep pasajı 'ından içeri. kapı açık. o kıl kapıda duran adam da orda, gittim yanına derin bi nefes aldım ve hayatımdaki ilk tiradımı attım.
    adam ben konuştukça hiç tepki vermiyordu. konuşmam bitince de

    -tamam ben senin numaranı alayım ferhan bey dilerse arar. dedi.

    o zamanda cep telefonunu yeni almıştım. daha henüz kimse ile konuşmamış kimseyi çaldırıp kapatmamıştım. numaramı verdim. adımı söyledim yazmadı. ancak numaramın yanına aşık mahzuni şerif yazdı.

    ertesi gün okula gittim yemekhanede yemek sırası bekliyordum birden telefon çaldı. bütün yemekhaneyi susturdum. susun lan susun ferhan şensoy arıyor. numaramı tek bilen o!

    -alo! ben ferhan şensoy. mahzuni şerif için perşembe akşamı saat sekizde şarabi 'de olacağım. isterseniz oraya gelirsiniz.

    dedi ve kapattı. arkadaşlarım diz çöktüğümü görüp kolumdan tutup beni ayağa kaldırdılar. şoktaydım.
    okuldan eve nasıl gittim hatırlamıyorum.
    o gece sabaha kadar uyumadım. o an anladım, insan mutlu olduğu anlarını anlatacak birini arıyor yanında. bu yazıyı da bu hisle yazıyorum.

    sabah oldu, erkenden kalkıp gittim beyoğlu’ na. erkenden. o gün akşama kadar kaç çay içtim bilmiyorum. alkolle aram yok sigara kullanmıyordum. sakinleşmek için başka yöntem bulamıyorum da.
    ama iyi ki bulamıyorum, o heyecanı yaşamak, kalbinin ağzında attığını hissetmek muhteşemmiş. yaşım 30 oldu hala ararım o heyecanı. şöyle düşünün; aşık olduğunuz kişinin ilk elini tutuşunun bi üstü, sizi öptüğü anın bi tık altı. böyle bi heyecan ile gezdim 10 saat beyoğlu sokaklarında.
    gezdim ancak şarabi nedir kimdir bilmiyordum.. şarabi yi buldum, öğrendim. içeri girdim, çıktım. saatin sekiz olmasını bekliyorum. bi aşağı yürüyorum bi yukarı, tavaf ettim koca taksimi. gezi parkından galatasaray lisesine kadar yürüyorum sonra tekrar gezi parkının önüne geliyorum yetmiyor galatasaray lisesini de geçip tünel e yürüyorum, zaman geçmiyor ben de tünelden aşağı karaköy’ e inip tekrar beyoğlu’ na çıkıyorum. yaşım genç lan yorulmuyorum.

    saat sekiz olmadan şarabi deydim. garsonlar hemen yanıma geldiler içeri girip ferhan şensoy a doğru yürüdüğümü görünce. çünkü en arkanın iki önünde oturmuş sağında solunda kimse yok önünde bi kağıt parçası bi şeyler yazıp sigara içiyordu.
    ferhan şensoy a geldim, mahzuni şerif için dedim. biraz bekledim ve yanına gitmem için gerekli vizeyi ferhan abi başını sallayarak verdi. öyle ya o artık ferhan abi..

    garsonlar sandalyemi çektiler ferhan şensoy’ un karşısına oturttular, ferhan abi ile garsonlar bir saniye kadar göz göze geldiler ve ikisinden de hiç bi ses çıkmadı, garson gitti ferhan abi gözünü garsondan alıp benim gözlerimin içine dikti. nisan ayının ilk haftaları olduğunu hatırlıyorum. hava sıcak olmasına rağmen ferhan abi bana baktığında buz kestim. iki elim birbirini tutmuş sıkıyordu.

    -ne içersin?
    --su

    kafasını benden kaldırıp hiç bi şey demeden yanımıza gelen garsona iki şarap dedi.
    iki beyaz şarap geldi. içtim. çok küçükken cemde dedemin dizinin dibinde içmiş olduğum bade gibiydi.

    sende hayranı mısın mahzuni’ nin dedi. evet dedim. benden ne istiyorsun dedi,
    mahzun’ yi çok sevdiğimi ama onu hiç görmediğimi söyledim. arkadaşlarımla ondan konuşamıyor, oturup birlikte onu dinleyemiyorduk. ben köyden geldim köyde herkes seviyor ama burada kimse bilmiyor dedim. köyde dedemle amcamla yaşadıkları hikayeleri anlattım. güldü, gözleri doldu, purosunu yaktı söndü yine yaktı, bi kadeh şarabı yeni bitirmiştim ki ikişer tane daha söyledi. o an anladım benim de bitirmemi beklemiş kendi şarabını çoktan bitiren ferhan abi.

    ben susunca da o mahzuni ile nasıl tanıştığını anlattı, anlattı. ağlaya ağlaya dinledim. şu an buraya yazamayacağım “bira” hikayesini dinlerken de hem ağlıyor hem gülüyordum. çok esprili, çok hazır cevapmış mahzuni. bunu ilk defa o gün orada duyuyordum mesela.

    o zamanlar yazmış olduğu “kiralık oyun” için ferhan şensoy, akşam dokuzda da okan bayülgen ile sözleşmiş. ben, kalkmam gerektiğini anlıyorum. "hayır, sen otur" diyor, oturuyorum. okan bayülgen ferhan şensoy un yanına oturuyor, birlikte geldiği özgü namal da benim yanıma oturuyor.
    karşımda ferhan şensoy, yanımda özgü namal sağ çaprazımda da okan bayülgen.
    şaraplar mahzuni şerif için kalkıyor.

    ferhan abi beni okan bayülgen ile tanıştırırken
    okan bayülgen ne gariptir ki beni hatırlıyor. ekşi sözlük zaga zirvesi nde ayaküstü muhabbetimizden dolayı. ekşi sözlük’ ten konuşuyoruz. ferhan abi ben internetten hiç anlamam “sikerim ekşi sözlüğü” dedikten sonra ferhan şensoy kararı ile internet mevzumuz kapanıyor. gülüyoruz. galiba sarhoş olduk.

    ferhan abi, okan bayülgen’ e daha önce kiralık oyun için erkek rolü oynayacak bi kız aradığını orta oyuncularda özge isimli biri olduğunu, onu bu rol için düşündüğü okan’ dan da bulmasını istediğini anlatıyor. özgü namal bu olanları ilk defa orada duyuyor. kahkahalar atıyor.
    okan bayülgen de "abi onun adı özge değil özgü" diyince hem gerçek ismini öğrenmek hem de kiralık oyunda oynar mısın diye sormak için okan bayülgen, ferhan abi ile özgü namal a bi buluşma ayarlıyor.
    buluşma dediğim de özgü namal şarabi’ ye geliyor.. arkasında da bi ton gazeteci. ferhan abi tabi deliriyor. anlatırken bile sinirleniyor. “bana gelmez bunlar özge’ ye neden gelsin” diye anlam veremedikçe daha da delirdim diyor. dayanamamış sormuş “kızım sen kötü bi şey mi yaptın” nedir bu herifler ?
    özgü namal “kötü bi şey yapmadımhocam kurtlar vadisinde oynadım” diyince o zamanların meşhur dizisi kurtlar vadisini zorla izletmişler ferhan şensoy a . üçü birden komedi dizisi izler gibi izlemişler. gülmekten o kocaman gözlerinden yaşlar akan özgü namalın beni evime kadar bırakması ile son buldu gece. budur ol hikaye.

  • tolga çevik denen tv komedyenine (ki benim şahsi görüşüme göre kesinlikle komik ya da yaratıcı birisi değil) kavuğu vermediği için eleştirilen üstad.

    kavuğu kendi yolundan giden birine devretmiştir.

  • buraları okumuyordur muhtemelen. kim bilir hangi seyahatinde satın alınmış bavul bavul frenkçe tiyatro kitabını, adı bilinmeyen yeryüzü şairlerini okumayı tercih ediyordur usta. başta ülkesindekiler olmak üzere karşılaştığı insanlarının ciğerini okumayı yeğliyordur bir düşünme ve biriktirme yöntemi olarak yazmayı unutmadan. iyi ki doğmuştur.

    kökü çarşamba'da, dalları gül baba'nın bağ kulübesinde galatasaray'da, jerome savary'in gezici tiyatrosuyla fransa turnesinde, kanada'da, küba'da meyveler vermiş bir ağaçsın sen ferhan şensoy. güzel sanatlar'ın damından boğaza karşı teksir edip savurduğun dev-genç bildirileriyle, şaibeli yangınla kül olan bir tarihi diriltmek, ses tiyatrosu'nu onarmak için anadolu'nun tüm sidik kokan sinema salonlarında oynadıklarınla büyüksün. tiyatrocu değil bizatihi tiyatrosun.

    ve bir daha ülkemden benzerinin çıkması zor bir mizah yazarısın. iyi ki doğmuşsun.