ezanı yasaklayan zihniyet

  • 1950'lerde ülkeyi yönetmeye kalkan demokrat parti iktidarının zihniyetidir. yani pek muhterem zat adnan menderes'in işidir.

    atatürk, 1932 yılında ezanı halkın anlayacağı dilde türkçeye çevirerek dinde öze dönüş projesinin önündeki en büyük kilidi kırmıştır. ezan 32'de türkçeye çevrilmiş ve aynı zamanda türkçe o dönemde altın çağını yaşamıştır. çünkü türkçe bu sayede en tepeye, minarelere kadar yükselmiş ve halkın kulağına türkçe hitap edilmiştir. sonuçta biz arap olmadığımıza göre minareden çıkan arapça cümleler beni oldukça rahatsız etmekte. türkçe ibadetin dinen de hiçbir sakıncası yoktur. kuran'da ibadetinizi illa arapça yapın, ya da ezanı illa arapça okuyun gibi bir ayet de yoktur. dolayısıyla atatürk'ün ''dini türkçeleştirme'' projesi dinen de uygundur. eğer siz ''zinhar türkçe kuran okunamaz, türkçe ezan okunamaz'' derseniz, bu bir nevi küfre girer. zira bu şu demektir: ''allah türkçe bilmez.''

    nitekim kuran'ın da türkçeleştirilmesi ilk olarak 1922 yılında gündeme geldiğinde, o dönemin yobaz kafası kazım karabekir paşa büyük bir kaygı içinde ''aman efendim, kuran tercüme edilemez, yapmayınız.'' demiştir. bunu duyan atatürk de tarihe geçen şu pek manidar sözü söylemiştir: ''kuran tercüme edilemez demek, kuran'ın bir manası yoktur demektir.''

    atatürk dinde türkçeleştirme projesi ile islam dinine türk(çe) sahip çıkmıştır.

    atatürk, arapçayı kutsal olan dine veya başka bir şeye zarar vermek için değil; okuma-yazmayı zorlaştırdığı için kaldırmıştır. o dönemin okur-yazar istatistiklerine bakıldığında erkeklerde okuma yazma oranı yüzde yedi, kadınlarda binde dört, kürt vatandaşlar arasında ise binde birdir. toplumda bu kadar düşük bir okuma-yazma oranı varken; atatürk'ün harf devrimi ve sonrasında dini türkçeleştirme projesi takdire şayan ve hayırla anılması gereken bir iştir. harf devriminden sonra 1935 yılında yapılan sayımlarda okuma-yazma oranı ülke çapında %25'e çıkmıştır ki bu bir dünya rekorudur, tarihte başka örneği yoktur.

    peki şimdi menderes dönemine gelelim. attığı adımı dahi amerika'nın işaretine göre belirleyen menderes, halkın eğitimi için açılan köy enstitülerini 27 ocak 1954'te kapatmış, resmen amerikancı politikalarına zemin hazırlamak için halkı cahil bırakmıştır. yetinmemiş ezanı da türkçeden arapçaya çevirmiş ve halka ''siz isterseniz şeriatı dahi getiririz'' diyerek halkı din ile aldatmaya çalışmış, cahil halkın aklını bulandırmıştır. halkın anladığı dilden olan türkçe ezanı yasaklayarak tekrar kimsenin anlamadığı arapça ezanı getirmiş ve atatürk'ün dini türkçeleştirme projesi büyük bir darbe yemiştir. günümüzde yobazların sık sık dile getirdiği ''ibadet arapça olmalı, ezan arapça okunmalı'' gibi akıl almaz düşüncelerin kökeni menderes döneminde atılmıştır. şu an günümüzde türkçe kuran okuyan insana bile ön yargıyla yaklaşılmaktadır. onlara göre kuran da arapça okunmalı! iş dönüyor dolaşıyor kazım paşa ile atatürk arasındaki münakaşaya geliyor... türkçe ezanı yasaklayan bu zihniyet, çok şükür ki türkçe kuran'ı yasaklamamış!

    şimdi ben bir türk olarak sabah-akşam cami'den yükselen arapça sesleri anlamıyor ve dolayısıyla duymak da istemiyorum. ben türk'üm, ezanın da doğal olarak türkçe okunmasını talep ediyorum. ezanı anlamadığımız bir dilde okumanın hiçbir manası yok. bana manasız, çünkü ben arapça bilmiyorum. daha açık nasıl izah edeyim? ''arapça öğren o zaman'' diyecekler için de: hayır arapça öğrenmek zorunda değilim. kimseye zorla bir şey öğretemezsiniz, dolayısıyla zorla arapça ezan da okutamazsınız.

    bu ülkede yerde arapça yazılı bir kağıt gördüğünde onu alıp üç kere başına koyarak öpen insanlar var... zannediyor ki arapça kutsal bir dil! hayır, allah katında hiçbir dil kutsal değildir. o dönem araplara indirilen kuran anlaşılsın diye arapça indirilmiştir. bizim de anlayıp idrak etmek için kendi dilimizde, yani türkçe okumamız gerek. ayrıca o yerdeki arapça kağıt gibi her arapça harf gördüğünde heyecanlanan insanlara sesleniyorum: nerden biliyorsun o yerden aldığın arapça kağıt üzerinde belki saçma sapan hiç olmadık şeyler yazıyor? her arapça yazıyı dua zannetmek neyin kafasıdır? işte siz arapçaya kutsallık yüklerseniz, sonuç olarak böyle bilinçsiz bir toplum ortaya çıkar.

    hülasa sevgili okurlar, bu ülkede maalesef insanların diline bile karışılır olmuş! bu ülkede insanların türkçe ibadet etme özgürlüğüne bile karışılır olmuş! bu ülkede okuyup anlayabilelim diye türkçe kuran'a bile karşı çıkılmış ve bizi sapık tecavüzcü/din tüccarı hocaların eline bırakmışlar! artık gerçekleri görün! saatlerce mevlüt okutuyorsunuz arapça, ne anlıyorsunuz? hiçbir şey! dakikalarca ezan okunuyor, ne anlıyorsunuz? hiçbir şey! artık bu tabuları yıkın ve hür iradenizi ortaya koyun! sizi allah'ın kelamını anlamaktan dahi mahrum eden zalim iktidarlara niçin 66 senedir göz yumuyorsunuz?!

    sözlerimi ziya gökalp ve ahmet taner kışlalı'dan alıntı yaparak müsadenizle bitirmek isterim:

    bir ülke ki camiinde türkçe ezan okunur,
    köylü anlar mânasını namazdaki duanın...
    bir ülke ki mektebinde türkçe kuran okunur
    küçük büyük herkes bilir buyruğunu huda'nın...
    ey türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın! ziya gökalp

    ''artık yabancılar türkiye'de yabancılık çekmeyebilirler; ama türk insanı türkiye'de yabancılık çekmeye başladı... aşağılık duygusunun ürünü bir 'yaranma içgüdüsü' bizi batı'ya yaklaştırmıyor, uzaklaştırıyor... tıpkı, 'tanrı uludur, tanrı'dan başka yoktur tapacak!' tümceleri ile sabah uykumun arasında bana bir başka huzur veren müezzin sesinin yerini, hoparlörlerden gümbür gümbür yayılan arapça tümceler alınca, tanrı'ya daha yaklaşacağımıza uzaklaştığımız gibi...'' (cumhuriyet - 29 kasım 1992) ahmet taner kışlalı