eve alınan pirincin düzene başkaldırması

  • bugün okuldan eve dönerken kafam nasıl bozuk? nasıl bozuk? hiçbir derdim de yok. ama kafam nasıl bozuk? bizim mahalle bakkalına girdim. kafam çok bozuk? kek ve portakal suyu alırsam kafamın bozukluğunu giderebileceğimi düşündüm. aldım da, ama gözüme sağlardan beyaz, küçük küçük taneleri olan, pofuduk pofuduk torbalara sıkıştırılmış, minik minik, kafam nasıl bozuk? pirinç yapacağım ulan dedim. evet, o an öyle söyledim. ben, evime gideceğim ve bu pirinci pilav yapacağım. onun dönüşümünü izleyecek, sonra onu duvarlara vura vura yiyeceğim. merhaba.
    ama eve aldığım pirinç şerefsiz çıktı. sıcak, tuzlu suya koyup ıslattım, iflah olmadı. kafasına vura vura bol suda yıkadım, arlanmadı. yağın içine attım kavurdum, tam yola gelir gibi oldu, bu sefer de üstüne eklediğim suyu geri tükürdü, çekmedi, kabul etmedi. vi rabbil alemi allahuallah diyorum kendi kendime. sinirlenmeye başladım. bir de yapmaya çalışırken iyice acıktım mı? kafam nasıl bozuk?
    sinirlerime gem vurup sakin olmanın mantıklı olduğuna dalalet ederek kendimi kendime alet etmedim. pirinçlere dostça yaklaştım. onları dinledim. şakalaştım onlarla, sizi haylazlar dedim. ah, sizi gidi küçük yaramaz afacanlar! tencereyi karıştırdığım kaşığın içini sevgiyle öperek pirinçlere dokundurdum. kapağı tekrar kapattım. tencerenin kulağına eğilip nazım hikmetten atom bombası şiirini okudum. götü yiyorsa pişirmesindi. ona dünyayı dar ederdim.
    gelin görün ki, hala çekmiyordu suyu. şap bi de nal ululluah, allahu allah diyorum kendi kendime. biraz daha bekledim yok. yolu yok, çekeceksin diyorum, o da bana yolu yok, çekeceksin diyor. bak diyorum, yolu yok, çekeceksin diyorum, o da bana dönmüş, yolu yok, çekeceksin diyor. la ilahe illallah, allahu allah diyorum kendi kendime. sinirlerim iyice gerildi mi? zaten kafam bozuk? gözlerimde zeus'la apollon sevişiyor. son kez; o da içimde kalmasın diye, son bir defa kez kere şans verdim ona. yolu yok, çekeceksin dedim ve bekledim. küçücük bir hareketini bekliyordum. baktım ağzını açar gibi oldu ve "yol.." der demez ocağın altını sonuna açtım. ve "bana da vereceksin ororpspsusısusyusuysusu" diye bağırmaya başladım. bilmiyorum yaptım işte. kendimi kaybetmiştim. "banananandnadnanaa verecekkesşisisimninininiininin." diyor, kendimi yerden yere atıyor, üstümü başımı parçalıyordum. pirinçler çığlık atıyor, tencere kaynıyordu.
    keyfim birdenbire yerine gelmişti. dönüp tencereye baktım, pilavlar hala sert ve sessiz. işit allah derdimi, dualarımı, sabreyle bağışla günahlarımı, şap bi de nal ulullah, allahu allah diyorum kendi kendime. şimdi daha demin, biraz önce değerli can gönül yoldaşlarım, bakayım dedim, korkudan tavanın dibine yapışmışlar, çıkmıyorlar, çıkaramıyorum onları oradan.
    velhasıl, ben 3 saattir pilav yeme hayalleri kuruyorum biliyor musunuz? ben pilav yiyemeyeceksem ben niye pilavın üzerine yaşıyorum? ya bunu destekleyen bir şey bulacaksın, ya da ne bileyim, yaratacaksın ya? kaç para ulan bir pilav? istesem çıkarım dışarı yerim ama kafam nasıl bozuk? ben evimde kendine pilav yaparak yaşayabilen bir insan olmak istemiştim bugün. olmadı can değerli dostluk gönül yoldaşlarım, olmadı.
    olmadı. neyse. ben gidiyorum. ama sanmayın ki bu gidişimde bir kalış yoktur. peşimden gelmeyin hepinizi vururum.