eski fotoğraflara bakarken hissedilenler

  • az evvel, bir arkadaşımla eller omuza atılarak yan yana çektirdiğimiz ilkokul fotoğrafıma hüzünle baktım:

    doksanlı yıllarda henüz kanka, panpa, kardo, bro gibi yılış yılış tabirler türememiş olmasına rağmen; ayaklarımı yana açıp, vücudumu bir elim omuzunda olan arkadaşıma eğerek ve tatlı bir çocuk saflığıyla gülümseyerek o an o fotoğrafı çeken kişiye adeta şu cümleyi kurar gibi poz vermişim:

    yaklaşık yirmibeş yıl sonra bu fotoğrafa hüzünle bakacakmışım, gözlerim nemlenerek geçmişi ve çocukluk dönemini deli gibi özleyecekmişim gibi çek panpa!

  • çocukluk fotoları bir başka dünyada kalmış hissi yaratıyor. gençliğin veya şöyle 10 yıl öncenin çekilmişleri evde bir köşede veya bilgisayarda bir dosya içinde tozlanmakla meşgul. eski fotoğraflarıma bakmıyorum, içimden gelmiyor artık. yaşlanıyorum galiba. eskide kalan örneğim eskide kalsın istiyorum, bugünüme ve varsa yarına gölge etmesin. eskiyi iyi anmak dışında hüzünlere perdeyi açmak istemem; içime dolmasın karanlık, aydınlık dünyam solmasın.

    eskiler, ara sıra elden geçirilmesi gereken hatıralardır. saplanıp kalmadan çoğunlukla bir arkadaşa bakılıp çıkılması gereken puslu mekanlardır. bir tat, bir huy, birini hatırlatan eşsiz bir koku aklımızı başımızdan alıp dümeni geçmişe kırar. hislerimizin hangi rengini orada bulacağımızı bilemeyiz, oraya vardık mı o hisler neyi arıyorsa oraya demir atar. şansa kalmış artık, renk ortaya çıkar. hissemize düşeni alır bir tür rahatlama yaşarız. olması gereken ne varsa yaşanmış ve orda kalmıştır. insan cesaret bile bulur eski fotoğraflardan.

    illa tanıdık bir hali yeniden yaşamak insanı ne kadar da şu hayata bağlı kılıyor.