enver paşa

  • şu "sen yine hayal et, biz yine ölürüz" gibi duyduğum en malca sözü paylaşıp duranlara hayret ediyorum. sen hayatında seni dondurarak öldürecek bir soğuk hissettin mi lan hiç? yazlık kıyafetlerle rusya soğuna gönderilen resmi 78 bin, resmi olmayan rakamlara göre daha fazla türk evladını bile isteye ölüme gönderen ve devletin işgalini hızlandıracak seviyede orduyu zarara uğratan (malum bu askerler ağaçta tek mevsimde yetişmiyor herhalde) sonrasında hiçbir şey olmamış gibi hayaller kurmaya devam eden birini sevemem, kimse kusura bakmasın. gözümde 2. abdülhamit ne kadar zarar verdiyse ülkeye, bu zat da aynı oranda vermiştir. türklük evvela yurdunu, milletini sevmek ve düşünmektir. öyle bu vatanın evlatlarını sebilhane bardağı gibi harcamak değil. tamam vatan severliğinden şüphemiz yok elbette, ancak hayallerin vatana zarar veriyorsa kardeşim, birilerinin gerçekleri söylemesi lazım. asker önce senin vatanına lazım, turan meselesi o anki düşünmen gereken şey değil. eve lazım olan camiiye haramdır demişler.

    edit: imla

  • 130 bin kişilik ordunun 70 000 i yazıyla yetmişbin i donarak ölmüş ve şöyle iyi komutan böye komitaci söyle idealist güzellemelerinden geçilmiyor.
    bakın bu iyi atadığınız iyi hasletleri sağlamaması için kaç kişi ölmeliydi hiç o sıfır km beyninizde düşündünüzmü.
    iyi komutan olsaydı 70 000 kişi doanarak ölmez o şekilde hazırlıksız cepheye sürülmezdi.
    idealist türkçü olsaydı o kadar türk askerinin donarak ölmesine yine izin vermezdi.

    türklüğü ezdirmemişmiş ulan ezdirmek ne cesetleri dağlarda kalmış türk askerinin sen hangi türklükten bahsediyorsun.vatan aşkıymış ölen garibanların vatanı ailesi ne olacak peki.

    edit: iddia ediyorumki dünya tarihinde 130 bin kişilik ordunun 70 binini kurşun atmadan öldüren komutan yoktur.çok daha düşük oranlıları bile bir daha komutanlık bile yaptırmazlarken bizde kahraman yapıyorlar.

  • bugün ölüm yıl dönümü olan zat.

    ülkeyi bir oldu-bitti ile cihan harbine sürüklemiş, saraya damat olduğu için hak etmediği ve çabalayarak elde etmediği şekilde rütbe üstüne rütbe atlayarak generallik seviyesine kadar yükselmiştir (normalde en fazla binbaşı olarak kalması gerekiyordu). harbe girmemiz mukadderdi, enver yerine başka biri ya da birileri olsa yine girmek zorunda kalacaktık fakat enver ve kabinesi son derece tedbirsiz, hazırlıksız şekilde koca ülkeyi harbe sokmuştu. bunda, almanlara şirin görünme ve onların her arzusunu yerine getirme dürtüsü de etkili olmuştu maalesef. 1. dünya harbi'ne neden ve nasıl dahil olduğumuzu idrak etmek isteyenler şu yazımı okuyabilir: https://seyler.eksisozluk.com/…savasina-neden-girdi

    almanların hem batı'da fransızlara karşı, hem de doğu'da ruslara karşı olan iki cepheli ağır savaş yükünü hafifletmek için kanını ve canını sömürdüğü bir ülke: enverland (bu tabir dönemin resmi yayın organlarında kullanılmıştır). enver maalesef almanya'nın bizi sömürme ve insan gücümüzden istifade etme arayışına alternatif bir plan oluşturamadı ve neticede hemen her yerde ağır kayıplar vererek harbi kaybettik.

    enver'in o dönem yakınında bulunmuş isimler kendisini ''laf dinlemeyen, dinlese bile bunu ciddiyetle yapmayan, bildiğini okuyan dikbaşlı biri'' olarak tarif etmiştir. mesela sarıkamış faciasının yaşanmasında da bu dikbaşlılığın payı vardır. o dönem görev başında bulunan 3. ordu kumandanı hasan izzet paşa, çetin kış şartlarında sarıkamış harekâtının başarısızlıkla sonuçlanabileceğini belirtmiş ve bu harekâta karşı çıkmıştır. hasan izzet paşa aynı zamanda enver'in askeri mektepten hocasıdır. enver, hasan izzet paşa'nın bu tutumunu işitince, izzet paşa'ya ''hocam olmasaydınız sizi idam ettirirdim'' dediği iddia edilir. hasan izzet paşa idam edilmemişse de, harekâta karşı geldiği için görevden alınmış ve başka bir yere sürülmüştür. hasan izzet paşa sarıkamış'la ilgili yaptığı uyarılarından birinde şöyle diyordu: ''bu mıntıkada iaşe ve cephanenin ikmali tasavvur olunamayacak kadar kesb-i müşkilat ediyor (çok zor görünüyor diyor mealen). bilhassa bu iki mesele ve ordunun kısmen çıplak bulunması, bu kış mıntıkasında harekât-ı askeriyeye pek büyük tesir yapıyor.'' izzet paşa'nın bu uyarısı maalesef enver tarafından ciddiye alınmamıştır. neticede hepimizin bildiği gibi ağır bir bozgun ve hatta dram yaşanmıştır sarıkamış'ta.

    çanakkale'de ise enver bütün komuta yetkisini yine almanlara devretmiş, atatürk'ün o dönem bütün yakarışlarına ve itirazlarına rağmen hiçbir önlem almamış, bizzat atatürk'ün göndermiş olduğu telgraflara dönüş dahi yapmamıştır. liman von sanders öyle kritik hatalara imza atmıştır ki, bunun bedeli olarak çanakkale savaşı 9-10 ay gibi çok uzun bir sürede ancak nihayete ermiş, aynı zamanda ağır zayiat vermemize sebep olmuştur. enver ile atatürk'ün arası daha evvelden de pek iyi değildi, çünkü ikisi de balkanlar'da 2. abdülhamit'e karşı birlikte hareket etmek gayesinde bulunmuş fakat bir türlü anlaşamamışlardı. bi defa atatürk ordu ile siyasetin kesinlikle birbirinden ayrılması taraftarı idi, enver ve arkadaşları aynı görüşte değildi. kişisel anlamda ise atatürk'ün davranışları ve sosyal hayatı enver'i rahatsız ediyordu. enver, sanıldığının aksine türkçü-turancı biri değil, koyu islamcı idi. fakat islamcılığı sadece siyasi hedef olarak belirlememişti, yaşamında da islami usüllere dikkat ediyor, mesela içkiyle arasına mesafe koyuyor ve namazlarını kaçırmamaya çalışıyordu (bizim malum kesim enver'in hayatını adamakıllı öğrense islamcılık güzellemesini abdülhamit üzerinden değil, enver'i anarak yaparlardı). atatürk'ün ise böyle bir yaşam biçimi yoktu, hatta yer yer arkadaşlarıyla içki mekanlarına gidip eğlenir, kafa dağıtır ve stres atmaya çalışırdı. enver'in gözünde atatürk o dönem fazla hızlı ve taşkın hareketleri olan biriydi, dine de uzaktı. trablusgarp görevi çıktığında da beraber gitmişler fakat anlaşmazlıklar orada da peşlerini bırakmamıştı. işte bu durum içinde, çanakkale'ye geldiğimizde ikisinin arasında son derece incelen ip, çanakkale'de vuku bulan tatsız gelişmeler neticesinde tamamen koptu. atatürk liman von sanders gibi müşir (mareşal) rütbesinde olan ağır top bir askere karşı bile eleştiri getirmekten sakınmadı, enver'e mealen ''almanlarla bu iş yürümez, çanakkale'ye gel ve vaziyeti kendin gör'' dedi. işte 1915 senesinde enver'e gönderdiği o telgraf:

    'muhteremim,
    evvelce zatı âlilerinize, bu mıntıkanın bütün mıntıkalarla olan farkının önemini arz etmiştim. maydos mıntıkası kuvvetlerine kumanda etttiğim zaman almış olduğumuz tertibat ile düşmanın karaya çıkmasına imkan verilmeyebilirdi. liman von sanders paşa hazretleri; bizi, bizim orduları, bizim memleketimizi tanımadığı ve layıkıyla araştırmada bulunacak kadar bir zamana sahip olmadığından, sahilde çıkarma noktalarını tamamen açık bırakacak tertibat almış ve düşmanın karaya asker çıkarmasını kolaylaştırmıştır. vatanımızın müdafaasında, kalp ve vicdanlarının bizim kadar çırpınmayacağına şüphe olmayan, başta liman von sanders olmak üzere bütün almanların fikirlerinin üstünlüğüne itimat etmemenizi kati surette temin ederim. bizzat buraya teşrif etmeniz ve umumi vaziyetimizin icaplarına göre bizzat sevk ve idare etmeniz münasip olur kardeşim.''

    atatürk bu telgrafı, o zaman için genelkurmay başkanı olan enver'e gönderiyor fakat enver bu çağrıya ne yazık ki kulak vermiyor. işte o zaman atatürk hem almanlardan, hem de potansiyel bir ulusal tehlike haline gelebilecek enver'den kurtulmak gerektiğini anlıyor. büyük harbi kim kazanırsa kazansın faturasının türkiye'ye çok pahalıya patlayacağını idrak ediyor ve almanların samimiyetine inanmıyor.

    bu savaşla ilgili çok şey yazılır fakat yazı çok uzayacağından bahsi kapatmak zorundayım. nihayetinde 1918 yılında savaşı kaybediyoruz. enver, talat ve cemal paşalar'ın da aralarında bulunduğu bir ekip, alman torpidosuyla gece vakti ansızın kırım'a kaçıyor, oradan bir kısmı rusya'da kalıyor, bir kısmı ise almanya'ya geçiyor. enver, tıpkı vahdettin gibi ülkeyi bir oldu-bitti ile ateşe attıktan sonra yabancılara sığınarak yurdu terk ediyor. vahdettin ile arasındaki tek fark, vahdettin'in ingiliz zırhlısına binip kaçması iken enver alman torpidosuyla bunu gerçekleştiriyor. ilginçtir, vahdettin başa gelir gelmez bir karar çıkartıp enver ve kaçan tüm ekibin yurda dönmesini yasaklıyor, yurda girişleri olursa da tutuklanmalarını emrediyor (aynı akıbet kendisinin başına gelecek).

    enver yurtdışında iken şu üç faaliyeti gerçekleştirmek istemişti:

    1- anadolu'ya bir şekilde geçerek (ki epeyce girişimleri olmuştur) milli mücadelenin başında yer almak.
    2- bolşevikler ile birlikte ingilizlere karşı savaşmak (özellikle enver almanya-rusya arası sürekli mekik dokumuş, ruslardan belli bir müddet ciddi destek görmüştür. ruslar, ankara hükümeti milli mücadelede yunanlara karşı başarısız olur da hezimete uğrarsa, anadolu'ya arkasında büyük bir kuvvetle enver'i sürüp atatürk ve arkadaşlarını saf dışı bırakarak kendi siyasi yönetim tarzları çerçevesinde enver'i getirtmeyi planlamıştır. ne zaman ki ankara yunan'a karşı muvaffak olmaya başlamış, ruslar da o zaman yedekte tuttuğu enver'i tamamen oyun dışı bırakma kararı almıştır.)
    3- türkistan'da milli bir hareketi yönetmek.

    fakat enver, kabaca bu 3 planı aslında gerçekten samimiyetle arzu ettiği için değil; eski şan ve şöhret içindeki günlerine yeniden kavuşabilmek, adından tüm dünyada söz ettirebilmek için yerine getirmek istiyordu. hatta konuyla ilgili kazım karabekir paşa, enver'in anadolu'ya girmek istediği haberlerini duyunca çok ağır şeyler söylemiş ve ankara hükümeti'ne ''tedbir alın'' mealindeki telgrafında enver'i şöyle itham etmişti:

    ''tamamiyle bolşevizm ve komünizm esaslarını ihtiva eden seksen beş maddelik programın ismine halk şûralar fırkası namı verilerek anadolu'ya gönderilmeye başlanmıştır. (...) külliyetli para ile enver paşa'ya çapulculardan mürekkep bir kızıl ordu teşkil ettireceklerdir. manastır dağlarında iken, yıldızlı kâşanelerde yaşamayarak millet için her varlığımızı fedadan ibaret olan ilk yemini, sarayların fesat havasında bozan enver paşa'ya harb-i umumiye'ye atılmakta acele edilmemesini, almanların ilk muvaffakiyetlerine aldanılmayarak, beklememizin faydasını kurmay heyetimiz kendisine her gün anlatırken o, memleket için esaslı birçok menafii (menfaatler/yararlar) temin etmeden ve milletin mukadderatını milleti idare edenlere dahi haber vermeden harbe girdi. kuvvetimizi israf etmememkliğimizi ve almanların bir gün harpten çekiliverirlerse bizim mevcudiyet muharebesi yapmak mecburiyetinde kalacağımızı, hazinemizin anadolu'ya atılmasına, para ve kuvvetimizin israf edilmeyerek tedafüi (savunma) vaziyetlerde kalmaklığımızı ve bilhassa vatan haricine kuvvet çıkarmamasını rica edenleri muhitinden uzaklara atarak almanlar hesabına merhametsizce iran'a, mısır'a, galiçya'ya saldırırken mukadderat-ı milletle (milletin kaderiyle) alakadar olanlarla istişareye bile ehemmiyet vermedi. neticede memleketi parasız, fabrikasız, teşkilatsız, bütün kaynakları kurumuş bir halde bırakıp kaçan ve şimdi de rusların elinde vatanın bakiye-i izâmını (vatanın kalan sınırlarını) kemirmeye teşebbüs eden, orduyu milis yapmak gibi cinayetleri irtikâba başvuran enver'den hükümetimiz hesap sormalı ve neşrettiği programı millet nazarında çürüterek enver'in manevi şahsiyetini bitirmelidir. tecrübesiz ve emeksizce türkiye'de diktatörlük yapan enver'in serbest kalır ve imkan bulursa aynı mevkiyi velev bir dakika olsun işgale koşacağı ve bunu temin için her kuvvetten istifade edeceği anlaşılıyor. bolşevikler, mustafa suphi ve emsali ile yapamadığı anadolu kızıl inkılabını enver paşa ve rüfekası vasıtası ile yaptırmaya çalışacaklar ve bittabii akabinde hakimiyeti kendi ellerine alarak inkılap yapanları da imha edeceklerdir.''

    enver'le ilgili değinebileceğim daha pek çok enteresan hadise olsa da (mesela atatürk'e gönderdiği hakaret dolu mektupları var), vaktim ve enerjim olmadığından yazıyı burada sonlandırmayı uygun buluyorum. talep olursa devam edebilirim.

    hülasa enver, kazım karabekir'in de dediği gibi, ilk çıktığı yolda sahip olduğu o ideali ve emeli sarayların fesat havasında bozarak tam yetki ile başa gelmiş ve türkiye'yi 4 senede ateşin içine atarak ülkeden kaçıp gitmek zorunda kalmıştır. tartışmasız şekilde başarısız olmuş, ehliyetsiz ve yetersiz biridir. binbaşılıktan öteye rütbe almaması gerekirken saray bağlantısı sayesinde elde etmediği mevki-makam kalmamıştır. atatürk ise tam tersi, saraydan hiç kimseyle bağı bağlantısı olmadığı halde, büyük emek ve mücadele vererek batı'dan doğu'ya farklı farklı cephelerde, çetin şartlarda bulunmuş ve kazıya kazıya vatan sınırları içinde başarıya ulaşmıştır.

    atatürk ile enver'in kıyaslanması tam anlamıyla zırvalıktır... ikisi denk bile değildir, ciddi vizyon farkı vardır. ayrıca enver abdülhamit'i tahttan indirmeyi başarsa da saltanat yanlısı idi. osmanoğlu hanedanının bir şekilde devam etmesini, kendisinin de yönetimde olmasını arzu ediyordu. tabiat olarak da demokratik görüşlü, karşısındaki insanı dinleyen biri değildi.

    enver'in nasıl bir yönetime sahip olduğunu ve bunun ülkedeki uygulamasını şair eşref şöyle izah etmişti:

    devr-i istibdatta söz söylemek memnu idi (2. abdülhamit yönetimine ithafen, söz söylemek yasaktı)
    ağlatırdı ağzını açsan hükümet ananı.
    devri hürriyetteyiz, sanma ki değişti kaide;
    konuştururlar evvela, sonra s*kerler ananı.

    gerçekten de ''özgürlük getireceğiz'' diye yola çıkan hürriyet kahramanı binbaşı enver; gücü tamamen eline alıp enver paşa olunca, abdülhamit döneminden daha berbat bir despotizmi ülkede uygulamıştı.

  • türk, kurtuluş savaşı verirken sovyet dağlarında yel değirmenleri ile savaşan şerefli komutan.

  • atanamayan napoleon bonaparte.

  • burada kendisine ve ataturk'e hakaret eden yazar için gerekli şikayeti ilgili kurumlara bugün yapıyorum. bakalım o klavye götüne sokulduğunda ne yapacaksın.
    edit: silmen seni kurtarmaz manik asosyal obsesif nickli yazar. ss alindi. avukatim ve tanidik savciyla gorustum. savunma hazırlamaya başla.