ensest ve evrim

  • (yazı çok uzun ve bunun için üzgünüm) aslında ensest'in bir tabu olmasının sebebi tamamen kültürel evrimdir. size iğrenç geleceğini bilsem de ensest doğaldır ve doğada da rastlanır.ama doğal olması normal olduğu ve sakıncasız olduğu anlamına gelmez. ensest hatalıdır. şaşırtıcı verilerle başlayalım; aileleri tarafından cinsel istismara uğrayan çocukların %95'inden fazlasında psikolojik travma görülmektedir.

    üstelik veriler tam olarak net olmasa da, toplam çocuk (0-18 yaş) popülasyonun %10-15'inin bu yaş aralığında en az 1 kere aileleri tarafından cinsel temasa maruz kaldığı, %2 civarının ise aileleri tarafından cinsel olarak istismar edildikleri ve cinsel birleşmenin gerçekleştiği rapor edilmektedir. bu, gerçekten büyük bir sayıdır.

    türümüzde bu rakamın büyük olması, her gün duyduğunuz öz kızı, yeğenine tecavüz ve taciz gibi olayların yaşanması aslında her ne kadar iğrenç gibi görülse de bizim hala bir hayvan olduğumuzun reel ispatıdır. maalesef doğaldır. doğa da sık rastlanır.

    aslında en çok sorulan soru bunun evrimsel olarak doğru olmaması. çünkü kendinize ne kadar uzak genlerden eş seçerseniz bir sonraki neslin sağlıklı olma ihtimali o kadar artar.

    öncelikle eş seçimini etkileyen iki faktörden bahsedelim. daha sonra evrimin temel prensiplerine değineceğim.

    doğada bildiğiniz gibi işleri yürüten kokusuz feromon hormonudur. peki insanlarda durum deneysel olarak nasıl gözlemlenmiştir. havayla yolculuk yapan kimyasalların insanların eş seçme davranışları üzerinde etkili olduğunu gösteren araştırmalar da var. bu araştırmaların en ilginçlerinden biri, isveç’li bilim adamı klaus wedekind’e ait. wedekind, 44 erkeğe birer tişört vererek bunları iki gece boyunca giymelerini istemiş. erkekler bu süre boyunca kokusuz sabunlarla yıkanıp kokusuz kozmetik ürünleri kullanmışlar. wedekind bu araştırmada, farelerle yapılmış bir araştırmanın sonuçlarının insanlarda da geçerli olup olmayacağını görmek istiyormuş. daha önceki deneylerde farelerin, kendilerininkilerden farklı bağışıklık sistemi genlerine sahip bireylerle çiftleşmeyi tercih ettikleri görülmüş.

    kısaca mhc (major histocompability complex) adı verilen bu genler, bedenin yabancı hücreleri tespit edip yok etmesine yarayan kimyasalların üretilmesinde rol oynar. genellikle, anne babanın mhc genleri birbirinden ne kadar farklıysa, çocuklarının bağışıklık sisteminin de o kadar iyi olacağı düşünülür. wedekind, giyilmiş tişörtleri kutulara koyarak, araştırmaya katılan 49 kadına bunları koklatmış ve tişörtlerin sahiplerinin, kendileri için ne kadar çekici olduğunu değerlendirmelerini istemiş.

    kadınların herbirine 7’şer kutu koklatılmış. kutuların üçünde, bağışıklık sistemi genleri kadınlarınkine çok benzer olan erkeklerin giydiği tişörtler varmış; kutuların üçündeyse, mhc genleri kendilerininkilerden farklı erkeklerin giydiği tişörtler. yedinci kutuyaysa kontrol koşulu yaratmak için daha önceden hiç giyilmemiş bir tişört koyulmuş. kadınlar, araştırmacıların önceden tahmin ettikleri gibi davranmışlar ve bağışıklık sistemi genleri kendilerininkilere benzemeyen erkeklerin kokusunu tercih etmişler. birçoğu da, mhc genleri kendilerininkilere benzeyen erkeklerin tişörtlerinin, babalarını ya da erkek kardeşlerini anımsattığını; mhc genleri kendilerininkilerden farklı erkeklerin tişörtlerininse eski ya da şimdiki erkek arkadaşları gibi koktuğunu söylemişler.

    wedekind’in araştırmalarını yönlendiren çalışmalardan biri, dişi farelerin hamile kaldıklarında mhc’yle ilgili tercihlerinin değiştiğinin gözlenmesi olmuş. hamile farelerin, mhc genleri kendilerininkilere benzeyen, büyük olasılıkla kendileriyle yakın akraba olan fareleri tercih ettikleri görülmüş. wedekind’in araştırmasına katılan kadınların da küçük bir bölümünün, bağışıklık sistemi genleri kendilerininkilere benzer erkeklerin tişörtlerini tercih ettikleri görülmüş. bu kadınların doğum kontrol hapı kullandıklarını göz önüne alan wedekind, hapların östrojen düzeyini yükselterek hamileliğe benzer bir etki yaptığını düşünüyor.

    bu doğruysa, doğum kontrol hapı kullanan kadınlar, kimyasal nedenlerle yanılgıya düşme riskinde olabilirler. ancak wedekind’in bulgularının feromonların etkisini mi yoksa kokuların etkisini mi gösterdiği kesin değil. kesin olan şeyse, kadınlarla erkekler arasında kimyasal açıdan “bir şeylerin” geçtiği.

    bu şunu gösteriyor. aslında evrim bu konuda bir şeyler yapmış. ama maalesef çok fazla bir şey değil. şimdi evrimin temel prensiplerine gelelim.

    evrimin iki temel prensibi vardır "hayatta kal" "üre".

    üremek içinse, yine benzer binlerce adaptasyon geçirilmiştir; bu defa bu adaptasyonlara sebep olan varyasyonları (çeşitleri) seçip eleyen mekanizmanın, daha doğrusu doğa yasasının adı cinsel seçilim'dir.

    canlılar, kendi zeka kapasiteleri dahilinde ürettikleri düşünceler ile karşıt cinse ilgilerini göstermektedir, buna göre kur yapmaktadır ve başarılı olurlarsa bilinçli bir şekilde üreyebilmektedirler.

    4 milyar yıllık evrim süreci. evrim çok sık hata yapar. evrim akıllı değildir. sadece birkaç yüz genden oluşan canlılardan, binlerce genden oluşan canlılara doğru kademeli bir evrim gerçekleşmiştir. bu süreçte genler sadece canlının özelliklerini belirleyecek faktörleri kodlayacak şekilde özelleşmemiş, aynı zamanda canlıların pek çok olumsuz özelliklerini de taşımaya başlamışlardır.

    bu özelliklerin çoğu doğal seçilim ile genetik olarak elenir ve popülasyondan silinir. çünkü ciddi hastalıklara sahip olan canlılar doğal çevrelerinde elenecektir ve kendilerindeki bu hastalıkların ortaya çıkmasına sebep olan genler de elenmiş olacaktır. ancak bu hastalıklar tamamen elenemez, çünkü genlerimizde özellikler çiftler halinde taşınır çekiniklik/baskınlık durumu nihai hastalığı belirler. bir noktada, bir mutasyon ya da bir diğer evrim mekanizması ile ortaya çıkan bir hastalık,canlılara dezavantaj sağlamaya başladığı noktada ise doğal seçilim ile elenmeye başlayarak baskılanır. ama asla yok olmaz.

    işte yakın akrabalarda, bu hastalıklara ait genlerin çekinik olarak taşınma ihtimali çok yüksektir. çünkü kendilerini meydana getiren atalarında bu genler taşınıyorsa, bunların yavrulara farklı şekillerde dağılması mümkündür. bir diğer soydan biriyle çiftleşildiğinde, bu çekinik genlerin bir araya gelmesi çok daha düşük ihtimaldir. bir oran vermek gerekirse, ensest ilişkiler (insanlarda akraba evlilikleri gibi)sonucunda doğan yavruların sorunlu olma ihtimali, normal çiftleşmelere göre 64 kattan daha fazladır. ve bu sebeple bu bozukluk doğal seleksiyonda eriyip gider. genlerin nasıl seçildiğini kaba halde burada anlattım.

    eğer ailede ne kadar çok akraba evliliği varsa gen havuzu da o kadar daralır, o kadar tehlikeli hale gelir.

    peki evrim bunun için bir şeyler yapabildi mi

    enseste karşı genetik yollarla birkaç mekanizma evrimleşmiştir. bu mekanizmaların etkisini büyük oranda kendi hayatınızda da hissedebilirsiniz. kendinizi zorlayarak aile bireylerinizden biriyle cinsel ilişkiye girdiğinizi hayal etmeye çalıştığınızda bile zihniniz bunu reddedecek ve tiksinme duygusu uyanacaktır. işte bu, genlerimizin etkisinde beynimizin ilgili bölgelerinin bu düşünceye verdiği biyokimyasal tepkiden ibarettir.

    bu durum sadece insanlar için değil, dediğimiz gibi diğer hayvan türleri için de geçerlidir (hayvan dışı canlılarda ise genellikle bu görülmez). üstelik, insan türü de dahil olmak üzere bu hayvanlarda, akrabalık derecesi azaldıkça, cinsel ret durumu da azalmaktadır. yani bir birey uzak kuzenlerine, birinci derece akrabalarına göre çok daha fazla cinsel istek duyabilir; ancak yine de pek çok durumda beyin bu ihtimali reddedecektir.

    ayrıca yine benzer şekilde, algısal olarak akraba olunduğunun bilinci de çok önemlidir. yani kardeşinden, bebeklik döneminde, henüz algılar tam olarak çalışmazken ayrılan bireyler, yıllar sonra birleştiklerinde birbirlerine cinsel istek duyabilmektedirler.

    kuşlar üzerinde yapılan bir araştırmada, aynı ebeveynlere ait olan yavrular, eğer aynı yuvada büyütüldülerse birbirleriyle asla çiftleşmemektedirler.

    ancak aynı ebeveynler tarafından, farklı zamanlarda üretilen yavrular, eğer birbirleriyle aynı yuvada hiçbir zaman bulunmadılarsa, bir araya getirildiklerinde üreyebilmektedirler. bu bize iki noktayı gösterir: kuşların da zekası bulunmaktadır ve tercihler yapabilmektedirler ve ensest ile ilgili evrimleşmiş savunma mekanizmalarımız genler tarafından şekillendirilse de, çevre tarafından çok ciddi bir şekilde etkilenmektedir.

    bu durum da evrimsel biyoloji sayesinde açıklanabilmektedir.

    bilimsel olarak aynı genel çevrede yaşayan kuşların, popülasyon içerisinde akrabalarına denk gelme ihtimalleri 1000'de 1 civarındadır. bu da, oldukça düşük bir orandır (karşılaştıkları her 1000 kuştan 999'u yakın akrabaları değildir).

    dolayısıyla herhangi bir görsel ve anısal bilgiye sahip olmayan bireylerin cinsel ret duymaları yönündeki evrimsel baskı azdır, çünkü doğada zaten canlıların uzaktan akrabalarıyla rastlantısal olarak karşılaşma ve çiftleşme şansları oldukça azdır. ancak yakın akrabalar, sürekli bir arada bulundukarı için, bu bireyler arasında bir engelleme mekanizması zihinsel olarak evrimleşmiş ve genlerle taşınmaktadır.

    hayvanlar arasında ensesti önleyici mekanizmaların başında feromonlar gelmektedir. birbirlerinin feromonlarına kimyasal olarak duyarlı olan bireyler, birbirlerine cinsel çekim duymamaktadırlar; çünkü bu feromonlar biyokimyasal olarak beyni etkilemekte ve cinsel isteği baskılamaktadır.

    insanlar sadece biyolojik evrim geçirmiş canlı türleri değildir. insanlar kültürel evrim de geçirmiştir. işte burada devreye westermarck mekanizması girer. bu araştırma insanların 6 yaşına kadar yakın akrabalarının kokularını net bir şekilde öğrendiğini ve beynin buna göre adapte olduğunu, bu yaştan sonra ise ömür boyunca, bir beyin hasarı gerçekleşmediği sürece, bu kokuların korunduğunu ve cinsel olarak itici bir etki yarattığı ortaya koyulmuştur.

    mark schneider ve ekip arkadaşlarının insan doğası dergisinde yayınladıkları araştırmalarına göre yetişkinler ile çocuklar arasında da bu mekanizma koku duyusuyla sağlanmaktadır. yani yetişkin bireylerin, hiç tanımadıkları çocuklara karşı duydukları cinsel itim de bu mekanizmayla sağlanmaktadır.

    ancak araştırmaya göre, beyin bu işlevi "genelleme" isimli bir yöntem ile sağlamaktadır; yani bir çocuğa (kardeşe, yavruya, vs.) duyulan cinsel itim, tüm popülasyon içerisindeki çocuklara psikolojik olarak genellenmektedir ve her birinin kokusunun tanınmasına gerek kalmadan, beyin her çocukta uyarılarak cinsel iticilik sağlanmaktadır.

    özetle sizin 6 yaşında bir kız çocuğunuz varsa 6 yaşındaki diğer kız çocuklarına karşı cinsel çekim hissetmezsiniz. tebrik ederim. olmanız gereken şeysiniz.

    peki bu bir evrimsel hata mı? üzgünüm evrim mükemmel değildir ve evet ensestlik evrimsel bir hatadır.

    bütün mekanizmalar, genetik olarak bireye kazandırılan; ancak çevresel olarak son şeklini alan mekanizmalardır. sonuçta ebeveynler yavrularına bu mekanizmayı beyinde oluşturacak genleri aktarmaktadırlar; ancak çocuk, bir başka ailede büyütülürse, bu aileye cinsel mesafe duyacak ve kendi biyolojik ailesine herhangi bir cinsel itim duymayacaktır. bu, `çevrenin genler üzerindeki etkisine önemli bir örnektir`.

    bu genlerde meydana gelecek mutasyonlar, mekanizmaların düzgün çalışmamasına sebep olabilir. işte bu durumda birey ailesine karşı cinsel istek duyabilir. benzer şekilde, çeşitli psikolojik etkiler altında ailesine karşı sürekli cinsel olarak kendisini yakın hissetmeye zorlanan bir birey, bir noktada çevresel olarak bu mekanizmanın etkisini yenebilecek ve ailesine cinsel istek duyabilecektir.